Arsız Fikriye | Gülçin Yağmur Akbulut
Kapıyı açarsın Fikriye. Pencereden bakarsın Fikriye. Terasa çıkarsın Fikrîye… Bacadan kaçsan Fikriye… Gideceğim yere bir durak önce insen yine Fikriye. Ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Komşu değil siyam ikizi mübarek!
Elinde poşetlerle geldin. Yeni bir buluz mu aldın? Kapın çalınıyor kim geldi acaba? Gelen iş yerinden arkadaşın mı, yoksa akraban mı? Kaç lira maaş alıyorsun? Pardösün niye siyah, yoksa bir şeylerin matemini mi tutuyorsun? Muhtemelen kapının arkasına sandalye nöbeti tutuyor Fikriye.
Fikriye’nin kurgulamış olduğu bir tasarımın içinde sıkışıp kalırsın. Başını alıp kaçasın gelir, gidecek her yerde karşına çıkar meraklı Fikriye. Yok, müziği yüksek sesle dinledin. Sen kesin âşıksın. Saatin alarmı çalar, kiminle konuşuyorsun. Ömrü billah anana babana vermediğin hesabı ona vermek zorundasın.
Dünya yörüngesini değiştirmeye kalksa, Fikriye ferman vermeden olmaz. Onun desturu olmadan nergisler çiçek açmaz. Nerede bir düğün dernek, hatun orada. Aşağıda mahalleden cenaze çıkmış başı çeken Fikriye. Gideceğin her yolun sonu onun sokağına çıkar. Yahu bilemedim ki dost başına mı desem, yoksa düşman başına mı?
Evde kafanı dinlemeye kalksan. Kapı çalar, çat kapı Fikriye. İzin günündesin kendine muazzam bir sofra hazırlamaya başlasan, alır tabağını çanağını en başköşede Fikriye. Kahve içmeye bir dostun gelse burnunu dibinde biter meraklı Fikriye. Kör şeytan diyor ki sarıl boğazına. Sık ümüğünü.
İki oda bir salon… Satıp yenisini alayım dedim. O paraya ev mi gelir? Bütün mahallenin elinde kaldığı Fikriye gelmiş, cuk diye karşı daireme yerleşmiş. Yahu üstüne milyarlar saydım da mı aldım bu kadını. Üstelik o da ev sahibi. Atsan atılmıyor. Satsan satılmıyor ki…
Sürpriz yumurta gibi mübarek… En olmadık vaziyetlerde hop olayın içinde. Saçına neden röfle yaptırdın? Hayırdır nereye gidiyorsun? Sevgilin var mı? Kaç yaşında? Ne iş yapıyor? Ne zaman evleneceksiniz? Bu gün eve niye bir saat geç kaldın? Ardı arkası bitmeyen binlerce manasız soru. Bu gidişle ya deli gömleği giydirecekler bana ya da beşinci kattan aşağıya atacağım kendimi.
Geçen gün çalsın dursun kapıyı açmayacağım, dedim. İnanılır gibi değil bir saat sonra polis eşliğinde çilingirci açtı kapımı. Bu kadarı da fazla ama… Saatlerdir haber yok içeri de ölmüştür diye kapımın kilidini kırdırttı. Bir de içerde sevgilin vardı da, o yüzden mi açmadın kapıyı demez mi? Gel de gırtlaklama şimdi bu arsızı.
Elli bilemedin elli beş yaşlarında, bir elli metre boylarında, bir o kadar da yerin dibinde olduğunu farz edersek… Tombul mu tombul Fikrîye… Evlendikten bir yıl sonra eşini kaybeden bu meraklı kadın -kaldı ki adamcağızın fazla dayandığını düşünüyorum- ihtiyar babasıyla yaşamaya başlamış. Bir süre sonra onu da kaybedince başlamış onun keli, bunun boyu posu diye diye milletin başının etini yemeye.
İşimden ve nişanlımdan kalan bütün arta zamanları maalesef ki karşı komşum Fikriye’yle geçirmek zorunda kalıyorum.
Kısa bir zaman sonra düğünümüz olacaktı ama her ikimiz de düğün yapma taraftarı değildik. Nişan, ardından bir hafta sonra da nikâhımız kıyıldık. Benim iyi kötü kurulu bir düzenim vardı. Evlendikten sonra benim evimde yaşamaya karar verdik. Nikâhtan önce hazırlıklarımızı tamamlayıp Bulut’a ait olan eşya ve kıyafetleri eve yerleştirmiştik. Nikâh kıyıldıktan sonra ailesi ve birkaç samimi arkadaşımızla beraber evde küçük bir eğlence düzenledik. Akşam saati geldiğinde herkes evine çekildi. Uyumaya hazırlanıyorduk ki büyük bir hışımla güm pat kapının çalındığını duyduk. Bulut henüz eve yabancı olduğu için kapıyı ben açtım. İçerden kim olduğunu seslenen Bulut’a “Fikrîye gelmiş hayatım. Uyuyamamış. Gerdeğe girdik mi diye kafasına takılmış.” dedim…
…
Zil Dergisi Eylül Ekim 2021