ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Adamım ve Madamım Olmadan Asla! | İbrahim Uysal

30.12.2021
462
A+
A-
Adamım ve Madamım Olmadan Asla! | İbrahim Uysal

İki bin yılına, ikinci milenyuma girerken herkes o kadar çok mutluydu ki sormayın gitsin. Yepyeni bir binyıl, yüzyıl ve yıllar. İnsan, nasıl da heyecanlanılmaz, yüreği “küt küt çarpmaz”, “pır pır uçmaz” ki!..

Ve öyle de girdik.

Önceki yıllarda da, sanki bu yeni yıllara hazırlıkmışçasına, “insan okur”, “bilgi toplumu”, “bilişim çağı”, uzay çağı” gibi söz ve söylemler ile kişiler, toplum yeni ve güzel şeylere hazırlanıyordu.

Önceleri herkes kızsa bile, Turgut Özal’a kredi açıyor, Demirel’i bağrına basıyor, Bülent Ecevit’in “Karaoğlan”lığını anımsıyordu

Bütün bunlara günümüzden bakınca, ne iyi ve güzel düşlermiş demek geliyor insanın aklına.

Akıl önemli bir süreç, varlık ama bütün bunları şekillendiren şey ise, “bilgi”dir. Bilgi ise bir öğrenme süreci sonucunda elde edildiği gibi, hepimizin genetik olarak kodlarına da yükleniyor.

Bir çocuğun doğumundan sonraki bütün hareketleri içgüdüseldir. Açlık, kendini koruma/güvenlik, zaman ile sevgi, güven. Bunlar ona öğretilen değil, genetik olarak bütün canlılar gibi, varlığını sürdürmek ya da yaşama tutunmak için yaptığı eylemlerdir.

Zaman ile de, öğretilen objeleri, kişileri tanır ve kendisine yapılan hareketleri, yaşamsal bilgileri öğrenir.

“Oku’mak” ise insanın evrimin ilk aşamasıdır. Çünkü okumanın olabilmesi için, kendisinden önceki nesillerin bir çabasının olması, yazıyı icat etmeleri, yazacak bir şeyleri deneyimlemeleri ve bunu kayıtlara geçirmeleri gibi süreçlerin olması gerekirdi.

Gelişmemiş toplumlarda her şey varsayım ve ön kabullenişler ile olur. Bu toplumlardan önceki toplumları, her şeyi sorgulamışlardır ve ve bir ön kabule ulaşmışlardır. Bundan sonrasını sorgulamak ise, yeni toplumun görev ve sorumluluğu olmaktadır.

Bizim ülkemizde, sokağa çıkın deyin ki, “Allah’ın ilk emri nedir? Hemen hemen herkes “oku” dur diyecektir.

Okumak ile ilgili bir ön kabul vardır, okunması için yazılmış bir şeylerin olması gerekir.

Peki, neyi okuyacaksın?

Yanıt, gayet basit; “Kur’an”ı.

İyi de Kur’an, Hz Muhammed’e M.S 610’dan itibaren 23 yılda (22 yıl, 2 ay, 22 gün)de inmiştir. Bugün okunan Kur’an ise Hz Osman’ın Halifeliği döneminde toplanmış ve tablet/kitap haline getirilmiştir.

–DÖRT HALİFE DÖNEMİ:Hz. Ebûbekir (632-634), Hz. Ömer (634-644), Hz. Osman (644-656) ve Hz. Ali (656-661)–

Buradaki “oku”mayı, bilinen anlamda anlamak doğru değildir.

Tanrısal bir buyruk olduğu kadar iletişimsel bir yön olarak da almak gerekir.

Tamam Dinde sorgulama yoktur, kesin itaat vardır ama, bu itaat de, hurafeye değil, gerçek din ve inançlara olmalıdır.

Öğrenmek sorgulamayı da gerektiriyor. En temel öğrenilen kutsal bilgilerde bile, ne çok eksik ya da yanlışlıklar var

Teknolojik gelişmelerin bu aşamasına kadar, bir kısım insanlar, okumuş, öğrenmiş ise de; çoğunluğu, “sanarak” kabul etmeye başlamışlardır. Bu ise çoklarınca öğrenme olarak kabul edilmiştir

Günümüz dünyasında ise, çoğu kişi öğrenmeyi, “izleme” şeklinde sürdürüyor. Ya şeyhi izleniyor ya da hipnotize eden TV kanallarını…

Her ikisinde de sorgulamak yok. Hûşû içinde durum idare ediliyor. O yüzden de, birilerinin yönetim süreçlerine, iktidarlarına sorgusuz sualsiz katılım sürüyor ve iktidarlar mutlak sayılıyor.

Üzgünüm ki bunun sağ, ya da sol olmasının hiç bir farkı yok.

Çünkü sorgulamıyoruz. Koşulsuz bir biat kültürü gelişmiş; iktidar yanlılarının çoğu kamunun genel, muhalefet yanlılarının bir kısmı da yerel yönetimlerden çıkarları ile taçlandırılan ilişkilerini sürdürüyor.

Koskoca bir yıl daha bitiyor…

Corona virüs salgını her gün yeni bir varyantı ile boy gösterirken, dolar halkımız ile vals yapıyor, hayat pahalılığı da almış başını gidiyor.

Banka, kredi kartı, eş dost, çarşı-pazar borçları patlamış;

Muktedirlerin çocukları özel kolejler, yurt dışlarında eğitim görüyorlar, şakşakçılarının kontrolündeki ahalininkiler ise, bilmem ne lisesi ile, bilmem ne ana okulunda bilmem ne derslerine girsin mi, girmesin mi kargaşaları arasına sıkışmış gidiyor.

BOĞAZ’DAN geçiş, dar olsa mı iyi olur geniş olsa mı, yoksa yenisini mi yapalım, araplara mı verelim bizimkilere mi, hangisi daha iyi becerir komisyonculuğu ve işbirlikçiliği paravanı altında uyuyoruz.

Kapısına kilit vurulmuş o kadar uçak, otomobil, araç, top tüfek fabrikası varken, acaba Katarlılar mı iyi şeyler koyar, yoksa başka araplarmı, derdine düşmüşüz ya!…

Binlerce yıllık tarihi içinde, dünün yeni yetmeleri arasında bizi kimin daha iyi becereceği derdindeyiz ya, inanılmaz.

Siz okumayıp, öğrenmeyip, avutula avutula kalbinizi bozmadan sesinizi çıkarmadan, her şeye böyle trene bakar gibi baktığınız sürece, Boğazınızdan Araplar, kıçınızı koyduğunuz araçlarda İtalyanlar, köprülerinizde de Çinliler, sizlerin işletmelerinizi becerirlerken,

Siz, kalbinizi bozmadan cambaza bakmaya devam edin.

Ne diyeyim ya söz tükendi. En iyisi siz, yeni yıla girerken de bir duş alında, bütün bu işleri yapanlar da temiz işlesin!..

Birbirimize akıl vere vere, akılsız kaldık.

 

 

ETİKETLER: , , , , , ,
ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.