Günün Hikâyesi / Bıçak İzi / Ali Gönenli
Güneş kısa süre önce batmış, kararmaya dönen hava, Fatma’nın eve dönme zamanının geldiğini işaret ediyordu. Dağılmış koyunları elindeki sopa ile yönlendirerek eve giden yola topladı. Eve dönerken her gün yaptığı gibi, yol üzerindeki pınardan testiyi doldurdu. Yıllar önce taşımakta zorlandığı testi, şimdi oldukça hafif geliyordu. Çalıların içinden aniden karşısına çıkan biri yüzünden testiyi düşürecekti. Çok korkmuştu.
-‘Kimsin sen?’ diye bağırdı. Yüksek sesi aynı zamanda köyden yardım isteme denemesi gibiydi.
-Korkma. Sana kötülük etmem.
Çocukluktan gençliğe geçmeye başlayan bir erkekti karşısına çıkan.
-Kimim kimsem yok. Aydın tarafından geldim buralara. Garıncalı’da oturuyok biz. Babangilin goyunu çoomuş. O iş veririmiş bana. Ondan geldim buralara. Garnım doysun yeter.
Fatma, tedbirli şekilde testiyi omzundan indirip, sopayı vurmaya hazır şekilde tutarak konuştu.
-Bilmiyom işi mişi. Babama sorarık. Hu desdiyi al sen. Köye varınca, gendin gonuşursun. İçinden (keşke hu goyunları gütmekten gurtulsam) diye bir düşünce geçirdi.
Eve yaklaştıklarında bağırarak anasını çağırdı.
-Ne var gız? Neye ünnüyon aşam aşam?
Güneşin batmasının üzerinden hayli zaman geçmişti. Çöken karanlık yüzünden zorlanarak koyunları ağıla kattılar.
-Ana biri geldi. Babamı göreceemiş
Karanlıkta yabancıyı fark etmeyince şaşırdı.
-Kimmiş?
-Bilmiyom. Garıncalı deyi bi yer varımış. Ordan gelik.
-Kimsin olum, sen? Ne arıyon buralarda?
-Ali benim adım. Gannımı doyuracak bi iş arıyom deeze. Heç bi yerde iş yok. Musa amcanın goyunu çok dediler. Eyi goyun güderim ben. Gannım doysun yeter.
-Gel gonuş. Eyi de olur. Fatmam’da dağlara getmekten gurtulur gız başına. Oolan gardaşı ölmeseydi eyiidin emme, needelim. Irabbım öyle istedi.
Meyistan, yirmi beş otuz haneli, diğer köylerden uzakta, kayrak taşlarından duvarları örülmüş, çoğu iki katlı evlerden oluşan tahtacı köyüydü. Alt katlarda katır, eşek, varsa inekler, üst katta insanlar yaşıyordu. Köydekilerin çoğu, daha önce yaşadıkları Çörüş köyünden ayrılıp buraya yerleşmişlerdi.
Fatma’nın babası Musa iri yarı bir adamdı. Kapıdan içeri giren gence, yanmakta olan ocağın karşısına oturması için eliyle işaret etti.
-Hoş geldin. Nerden geliyon, nere gediyon? Kimlerdensin?
-Adım Ali Musa amca. Garıncalı’dan geliyom. Hısımlarımın birezi Sarıcaova’da, birezi Bozdoğan Çonu’da. Hısım var emme bana sahap çıkan yok. Babam ölük. Anam da gocaya varık. Bu dediğim yerlerde sokak eniği gimi böyüdüm. Sana gönderdiler beni. Vicdannıdır Gök Musa, dediler. Hem iş verir, hemi de gannını doyurur dediler. Oğlu ölük dediler. Oğlu gimi sever dutar seni, dediler
Son söylediği cümleden sonra kısa süre sustu.
-Gurban oluyum Musa emmi. Gannım doysun yeter. Ne işin olursa yaparım. Beni geri salma. Bedel olayım yanında. Konuşamaz olmuş, ağlamaya başlamıştı. Çaresizliği büzülüp kalmasından belliydi. Gök Musa’nın düşünmesi uzun sürmedi.
-Tamam. Gannını doyur önce.
İki gündür Ali’nin karnına lokma girmemişti. Yol boyunca bulduğu, yenebilecek ot çeşitleriyle karnını doyurmuştu. En son ekmeği Bozdoğan’daki bir fırından yalvararak almıştı. Kimse konuşmadan yemeği bitirdi.
-Endee çocuğa bi yorgan ver de, gedip yatsın.
Koyunların kaldığı ağılın ortasında, üç tarafı kapalı küçük bir samanlık vardı. Samanların arasına girip yatacak kadar bir oyuk açtı. Uzun zamandır böyle rahat bir yer bulamamış ve karnı tok olmamıştı. Şaşkın ve mutluydu. Artık korkmasına gerek yoktu. Büyüklerinin anlattığı Yunan Harbinde on yaşında çocukları bile savaşmaya götürmüşlerdi. Şimdiki savaş o harpten daha büyük olduğu için, on altı yaşındaki Ali’yi hemen götürürlerdi. Babası Ali’yi kayıtlara geçirmediği için kafa koçanı, nüfus kaydı yoktu. Yine de yakaladıklarında götürürler korkusu, Ali’nin kafasından gitmiyordu. Bu köy, bu samanlık güvenli yerdi.
Becerikliydi Ali. Ovaya indiğinde balık tutuyor, yamaçlara çıktığında önceden kurduğu tuzaklara yakalanan kuşları topluyordu. On beş günde bir omzuna aldığı buğday çuvalını Bozüyük yolundaki değirmene götürüp, un olarak geri getiriyordu. İkinci dünya savaşının kıtlığı Meyistan’a hiç uğramamış gibiydi. Hiç aç kalmıyorlardı.
Kış geride kalmış, payamlar çiçek açmıştı. Meyistanın yamacına yerleştiği dağ çiçeklerle kaplanmış, gündüz kuş gece domuz ve çakal seslerine alışmıştı köylüler. Gök Musa ara sıra karısını uyarıyordu.
-Gızı endee oğlanınan fazla yalınız bırakma. Nolur nolmaz. Ataşınan barıt yanyana durmaz.
Her seferinde,
-Tamam, diyordu karısı
Fatma anasının bir bohçaya sarıp verdiği yemeği Ali’ye getirmişti. Çabuk dönmesi için sıkı sıkı tembihlemişti. Yemek biter bitmez topladı bakır tabakları. Eve doğru ilk adımını attığında, Ali sert bir şekilde kolundan tutup kendine doğru çekti Fatmayı. Korkudan bayılacak gibi oldu.
-Neediyon? Bırak beni. Babam duyarsa öldürür seni.
Ali’nin gözü dönmüştü. Fatmanın ağzını kapattı eliyle.
-Duyarsa ben de senin gafanı goparırım. Büyükçe çakısını çıkarıp Fatma’nın gırtlağına dayadı.
-Gurban oluyum etme eyleme. Oğlan gardaşım öleli çok oldu. Babam oğlu gimi sever seni. İste beni babamdan.Merhemetlidir babam. Elini ayağını öpüyüm bunu yapma.
-Sus gız, dedi Ali. Benim gimi aç köpeğe kim gızını verir. Bağırırsan galbır gimi delik deşik ederim seni. Ağzı bağlı Fatma bağıramadı. Ali Onu bırakana kadar sadece ağladı.
-Topla gız könçeeni. Deyip karnına doğru bir tekme attı Ali. Ardından çakısını tekrar çıkarıp Fatma’nın yanına çöktü.
-Elini ayağını öpeyim bırak beni. İstediini yaptın. Get galan buralardan. Babam sağ gomaz seni. Aşama gadar eve getmem. O zamana Yatağan’ı aşarsın. Konuşması bitmeden yan tarafına saplanan çakının verdiği acıyla tüm dağı kaplayan feryadı çıktı ağzından. Ali korktu bu sesten. Arkasına bakmadan, en yakın Kapubağ köyüne doğru koşmaya başladı. Bayılmıştı Fatma. Kendine geldiğinde, anası ve köydeki birçok kadın başucunda ağlayıp çırpınıyordu. Geç kalınca Onu aramaya çıkmışlar dağılan koyun sürüsü sayesinde baygın halde bulmuşlardı. Fatma inleye inleye sabaha karşı uykuya daldı. Anasını kahreden acı, kızının şalvarını değiştirirken bacak arasından sızan kanı fark etmesiyle ortaya çıktı. Kocasını sarsarak uyandırdı. Yavasça fısıldadı.
-Gahba garı çocuğu, gızın ırzına geçmiş.
Gök Musa başvurduğu hiç bir yerden sonuç alamadı. Ali’yi bulamadılar. Kış ortasında Fatma’nın bir kızı dünyaya geldi. Adını Şarban koydular.
Ali Gönenl