Gökyüzünde Mavi | Yılmaz Pirinççi
Mesele göğsündeki güvercinlerin kanatlarına konmak değildi hiç bir zaman.
Mesele havaya yayılmış nefesindeki yalnızlığı kana kana içmekti.
Seni yutan o sonsuz karanlığa güle oynaya düşmekti mesele.
Saat kaçta çıktığının ne önemi vardı ki
Yolun karşısında seni beklemiyorsam eğer.
Hangi çiçeğin nasıl koktuğu kimin umurunda o çiçeğin özünde senin ruhunu hisetmiyorsam
Yaptığın yemeğin tadından,tuzundan bana ne
Toplanan tabakların kenarında birbirine değmiyorsa parmak uçlarımız.
Dudağıma değen sigaranın dudağına düşmesiydi benim için aslolan
Yataktan bir an kalktığında bıraktığın o boşluğa başımı koymaktı.
O bir tel saçını alıp cüzdanımın içinde saklamaktı aslolan
Yani mesele salt sevmek te değildi.
Hani o imkansız denen ne varsa
Bu kadar olmaz dedikleri
Hani ölümüne bir kutsallık sayılan.
Hani o yüzyıllar geçse anlatılacak bir efsane gibi.
Kıskanır gibi ayağına değen tozu.
Yüzüne çaldığın suyu kıskanır gibi
Hani içini ısıtan güneşte eriyip içine düşmeyi istemek gibiydi aslolan
Hani denizde tuz gibi
Gökyüzünde mavi
Güneşte ateş gibi olmaktı aslolan.
Evet belki yüzlerce şiire düştü adın
Belki yüzlerce geceyi sabahlara senin yüzün taşıdı
Belki seninle sevildi o en ağlak şarkılar
Ama mesele ağlamakta değildi .
Mesele senin için ağladığımı bilmekti.
Yani sever herkes birilerini
Birilerini herkes sever.
Ama yalnız biri senin için gelmiştir bu dünyaya.
Mesele bunu bilmekti.
Yılmaz Pirinççi
…