Tek Odalı Beş Çocuklu Kasımpaşa Evinde | Aziz Kemal Hızıroğlu
BİR SALI AKŞAMI PAZARLIĞI
bugün de geciktim tamam anne, ama bu son
gol kralı oldum inanmazsan sor arkadaşlara
beş maçta tam yirmi golle
yine öyle bakma anne
inan hiç suçum yok, beni çok düşürdüler
deli miyim ben yırtar mıyım önlüğümü
açar mıyım en sevdiğim ayakkabılarımın yanlarını
çok yorgunum anne, n’olur bugün dövme
gelmeyecek, hiçbir şey görmeyecek korkma
babam doğmadı daha
yarın okuldan erken gelirim, sokağa çıkmam
bakkal hüseyin’e giderken bayram yerine kaçmam
kardeşlerime bakarım, masal anlatırım, sen
hava ablayla çarşamba matinesine
kim sorarsa sorsun bilmem derim, ner’desin söylemem
evi toplarım süpürürüm
bebeği ayağımda uyuturum
dönmene yakın çay yapar beklerim
iki bardak bana, çocuklar fazla içmez, gerisi sana
iki hafta harçlık istemem, olsun
evden ekmek götürürüm, hiç simit yemem
tamam anne, bırak artık surat asmayı
bi’zahmet dikersin önlüğümü
ayakkabıları da veririm nuri ustaya
her yaz gibi bu yaz da öderim borcumu, söz
şimdiden hazırlayayım istersen
‘nane limon okaliptüs’ kutumu
hem boşuna bakma saate, gerek yok anne
gelmeyecek küfretmeyecek vurmayacak sana
babaannemle ter içinde konuştum dün gece
vazgeçmiş doğurmayacakmış babamı
çok pişmanım anne, şimdi dövme
üstelik yalnızım biliyor musun?
gülten’le ayrıldık muharrem yüzünden
kızları sevmeyeceğim anne, büyürsem evlenmeyeceğim
o muharrem tembeli var ya anne, o çirkin çocuk
ona bundan böyle kopya vermeyeceğim
işte böyle anne, çok yalnızım kimsem yok
dönüp kardeşlerime sarılmak istiyorum
bugün dövme, bir kenarda oturup ilk kez
dayak yemeden ağlamak istiyorum…
Aziz Kemal Hızıroğlu
(* ) (Saprofit, Akyüz Yayın Grubu, Mayıs 1996)
(*) Eylül 1980’de tutuklandığımda bütün kitaplarıma ve günlüklerime el kondu. Ama annemin çamaşır dolabında koruduğu hatıra defterlerimi ve (her yıl anneler günü için yazdığım ve o güzel insan tarafından bir inci gerdanlık gibi saklanan) şiir dosyamı göremediler. İşte yukarıdaki şiirin nüveleri 1959 yılında tuttuğum o hatıra defterlerinden birinde vardı… 1990’lı yılların başında, hatıra defterinden yararlanarak bu şiiri yazdım. 1996’da Saprofit adlı kitabımda yayımlandı. Bir bayan televizyon sunucusu beni aradı. Kontrat önerdi. İstediği yer ve zamanda okuyabileceğine ve yayımlayabileceğine dair… Yaşamımda ilk telif ücretini o zaman aldım. Onun hikayesi de şöyle: Ankara’da kitabım eline geçmiş. Bu şiiri görmüş. Kontratı kabul edip etmeyeceğimi ve ne kadar telif ücreti istediğimi sordu. Ben şaşkınım tabi. “Yahu arkadaş dedim, istediğiniz yer ve zamanda okuyun ve yazın. Bunun ücreti mi olur?” Kültür Bakanlığı dedi, Telif yasası dedi, mecburuz dedi… Ben de o zamanki ev kiramız kadar bir ücret olsun, dedim. Yani 150 TL. Ücreti az bulduğu için, sevinerek banka hesap numaramı istedi. “Ama dedim, benim hiç banka hesabım olmadı.” Kadıncağız şaşırdı, bir arkadaşınızın hesabını yazın, oraya yatırayım dedi… Bugün de Facebook’ta arkadaşım olan Ahmet Fırat dostumun banka hesabını verdim. Sunucu bayan, benim paradan anlamadığımı görünce üzülmüş ve istediğimin bir mislini yatırmıştı…
Şair ve yazar O. Günay aradı bir gün… “Senin bu şiirini okuyarak, ödül aldı benim bir öğrencim” dedi… “Şiirinin son dört dizesini bir duvara yazmış çocuklar” diye ekledi… Eskiden etkinliklere giderdim, başka şehirlerde de duvarlara yazılmış olduğunu gördüm son dört dizenin… Çocuk ve kadınla ilgili çeşitli sosyolojik panellerde bu şiirden yararlanıldığını okudum sosyal medya ve gazetelerde… Sonuç: Kadına ve çocuğa yapılan baskı, böylesi antidemokratik ülkelerde bitmez, bitmeyecek…
…