Dolar 34,5055
Euro 36,4583
Altın 2.955,93
BİST 9.084,29
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Günün Hikayesi | Firuze’nin Yüreği | Hatice Yakut

25.03.2022
635
A+
A-
Günün Hikayesi | Firuze’nin Yüreği | Hatice Yakut

Ödek Kızı kitabından alıntı..

-Kızım, hakkını helal et.

-Kızım, kızım, hakkını helal et…

-Helal olsun baba..

Gözyaşları Firuze’nin seldi.. Kolay değildi bir yakınını kaybetmek.. Hele ki canından can saydığın, baba dedin mi akan sular durur..

Ama Firuze son nefesini vermek üzere olan babasının başı ucunda en çok da kendi kaderine ağlıyordu..

Korkunç gerçekler, yaşadıkları, sürüldüğü yazgı en çok şu an, suçlu bir ruh, babasının ruhu kendi dünyasını terketmeye hazırlanırken canını yakmaya daha fazla başlamıştı.

Ölüm hak idi, biliyordu.. Yaşamak bazen ölmekten daha da zordu. Ve affetmek, yüreğin bu kadar ateşken, küllenmiyorken acıların, yaşamak ölümden zordu..

Bütün yaşadıklarını yüreği bir kez daha, babası kendisinden helallik isterken yaşatıyordu Firuzeye.. Sen unutmuş olabilirsin, yaşadıkların, başına gelenler yaşandı bitti, diyebilirsin ama ben affetmiyorum diye ikinci bir ben olmuştu yüreği, isyan ediyordu..

Çıkmak üzere olan bir canın yanıbaşında belleği daha bir canlanmıştı nedense.. Gözleri büyükannesini, Marabuz Köyünün beli bükülmez Elif anayı aradı.. Öleli yıllar olmuş bu kadın ister istemez tüm canlılığı ile gözlerinin önünde dikiliyordu, işte..

-Allahım, Halil İbrahimin canını alma.. Oğlumuzun canını bağışla diye bağırıyor, yalvarıyordu yaradanına.. Yılların büyükannesi torununu, erkek torununu kaybetmek istemiyor, aklınca oğlanı kurtarmak için cılız torununu allahın rahmetine hak görüyordu.. Elinde olsa Firuzeyi düğüne hazırlar gibi allayıp pullayıp teneşire yatırdı.Halil İbrahim de yaşardı..

Oğlan çocuğu bu, başka şeye benzemez.. Asla ölmemeli, büyümeli, okula gitmeli, elini kana bulamalı..Gerektiğinde, ödek zamanı geldiğinde de bir kız kurban bulunurdu nasılsa..

Firuze gibi..

Firuze, bir ödek kızıydı.. Ödemişti.. Babasının hatalarını, günahlarını ödemiş, ölüm döşeğinde de ayrılık vakti babasını affetmeye hazırdı aklınca..

Ama içinde konuşan ikinci bir insan gibi yüreği, affetmiyordu, affedemiyordu.

Hangisini affedeceksin, sen bütün veballeri affedecek kadar büğüdün mü benden habersiz diye içinden, iliklerini eritircesine isyanını bağırıyordu koca bir yürek..

İsyanı öğreten koca yüreğini babasının ölüm döşeğinde farkettiğinde kendisi de babaanneydi Firuze..

 

Görmüş geçirmiş, ama asla Elif ana gibi, Marabuz Köyünün Büyükannesi gibi son nefesini vermek üzere olan bir can yerine başka bir canı ölüme layık görmemişti.

Allahın işine karışılmayacağını adı gibi biliyordu. Azrailin yününü değiştiremezsiniz. Bunu anlayacak kadar ermişti yüreği, kendisinin yerine konuşmaya başladığı anda ve babasının ölüm yatağının yanında masum ve mağduru oynayan annesinin gözyaşlarının ıslaklığında..

Sayfa 2-

Bazen yazgılarımız kalbimiz çarpmaya başlamadan çok önce yazılmaya başlar.

Firuze’nin yazgısı gibi…

Hatırlıyordu, yüreği, ilk hissettiğinde gelecekten habersiz,şimdi babasının ölüm yatağının ucundakinden farklı çarpıyordu..

Marabuz Köyü, yedi haneli bir yer.. Çetin kış koşulları hayatı olumsuz etkiliyor, okul çağına gelmiş Firuze ile birlikte on çocuk vardı köyde ancak, kara kış engel takmıştı. Kente gidip okula yazılmaları mümkün değildi. Köylülerin ne zamanı vardı götürecek ne de  parası.. Firuze’nin babası eğirtmen olan amca oğlundan rica eder.

“Bizim oğlanlara burada sen ders versen,”der.

Uzlaşılır ve köyde derme çatma bir oda, oğlan çocuklarının eğitimi için hazırlanır. Derme çatma oda sadece oğlanlar için…

Bu köyde her şey oğlan çocukları için; yeni giysiler, kenten getirilen, eşşek yükünce yiyecek ve oyuncaklar… Harfler, kelimeler ve kitaplar…

Bu köyde oğlanlar çocuk… Onlar büyür. Onlara göre eğitim odaları açılır ve yalnızca onlara öğretmen tutulur.. Zamanı gelir çok güzel gelişir ve namus için istedikleri zaman adam öldürebilir.

Hiçbir şey gözünde değildi Firuze’nin.. Ara ara özenip “keşke ben de oğlan doğsaydım,” demiyor değildi. Ama bu kadarlığını kimler dememişti ki çevresinde. Erkek demek özgürlüğün anahtarı demekti. Olsundu. Ama hala bu yaşına kadar Firuze, okula gidememenin ezikliğinden yüreğininde açılan boşluğun rengini aynı tonda içinde taşıyor. Zaten helallik isteyen babasını affetmeyen, tam da bu tondu işte. Ne çabuk unuttun diyen ton…

Başka insanların değişik zamanlarda, dar vakitlerde, çıkmaz sokaklarda, dönüm noktalarında mesela, kalp atışlarının ritmi değişir mi hiç bilmiyordu? Ama kendi kalbi iki kez ritim değiştirmişti. O, bunu çok iyi biliyordu.

Okuma yazma için asla bir okula gidemeyeceğini anladığında ve babası, artık arınması gerektiği günahlar için kendisini kurban seçtiğinde..

Yedi yaşında bir ritim ve on dört yaşında ikinci ritim.. Belki de şimdi bile kalbi bu iki ritimle atıyordu yüreği..

Bu köyün kuralları vardı. Diğer tüm civar köylerde olduğu gibi; kızlar okuma yazma öğrenemezdi. Öğrense ne işlerine yarayacaktı ki?

Hesap kitap işi er kişilere yakışır.. Kızlar ise olsa olsa sevdiklerine mektup yazardı, eli kalem tutsa. Marapuz Köyünde kızların sevdalanması yasaktı. Sevdiklerine mektup yazması ise namusun paralanması demekti ve bu durumun da bekçileri vardı; erkekler, anneler ve büyükanneler..

Tahta kurulup da erkekler harf öğrenmeye başlayalı beri Firuze ve diğer kızlar, oda duvarının arkasında gözyaşlarına boğulurdu. Ağlar, ağlar ve yorgun düşerlerdi. Belki de bu yüzden yorgun düştüklerinden, diğer kızlar bir süre sonra ağlamayı kesip ahlakın rutin değerlerine geri dönmek zorunda kalırdı. Okuma yazma isteklerini bir kenara bırakıp ilerde doğuracaklarından emin oldukları oğlan çocuklarını, allayıp pullayıp okullara gönderecekleri günlerin hayali ile erkenden koca evine yollanırlar.

Sayfa. 3.

Bir gün köyde kurulan okuma yazma odasına şikayet gitti karakola. Oğlanlar okulu kapatıldı..

Erkek kardeşi Bilal, büyükannesinin gözbebeği, Elif ana refakatinde kente kiralanan bir evde okul yaşamına devam etti. Firuze, nasıl da beklerdi okulların kapanıp dönmelerini. Kitap ve defterlerin kokusunu.. bİlmediği bir dilde kendisine gülümseyen harflerin anlamını çözemediği hareketlerini.. Yine de çok seviyordu onlara dokunmayı.

 Bir gün mutlaka bu yazı işinin sırrını çözecekti.

Çalışkan bir kızdı Firuze. Annesinin sağ kolu, kardeşlerinin de bakıcı annesi.. Ayşe ana ancak çocuk doğurmak ve bakması için kızının önüne atmakla meşguldü. Erkek çocuğu doğurmak bir marifetti sanki? Büyük oğlu Halil İbrahim’in ölümümden açılan boşluğu doldurması gerekiyordu. Kocasına oğlanlar doğuracak, kolunu kuvvetlendirecek, kendisi de ağırlığını koyacaktı kaynanası ve eltisi Suna’nın üzerinde.

Firuze’nin iş yapmaya itirazı yoktu hiç. İş yapmayı da biliyor eğlenmeği de.. Kardeşlerine bakmaktan da keyif alıyordu. Her iş gelirdi elinden, okuma yazma hariç..

Sayfa. 4-

Okuma yazma bilmemesi, güzelliğine engel değildi.. Çok gözel bir kız Firuze.. Saçları altın sarısı, kalçalarına kadar bir şellale akıntısı gibi dökülür. Yeşil gözleri yüzlerce nehrin yosunlarının yeşiliydi. Ruh haline göre koyulaşan, açılan bir yeşil…

Ne güzel de değişir.. Gözlerinin yeşil tonundan üzgün mü, yalnız mı, mutlu mu olduğu aşama aşama okunabilirdi. Güzeldi güzel olmasına da kendini hiç kız gibi hissetmek istemiyordu. Oyun zamanlarında, kendi kendine erkeklere tanınan özgürlüğün alasını tanırdı.

Kırda, çiçekler arasında saçları buğday, gözleri çimen özgürlüğüydü. Kanatları vardı. İstediği kadar uçardı.. Bu uçmak başka bir uçmaktı. Büyümenin eşiğinde sanki tüm yaşlarını yaşamaktı.. Kısaydı ve böyle bir günde kardeşinin kendisine seslenmesiyle son buldu özgürlüğü, Firuze’nin..

Babası yıllar yılı kan davası peşinde koşturmuş, türlü oyunlara kapılmış, Hüseyin ağanın kızı Ayşe’ye kapılmış, Ayşe’nin talibi ve amca oğlu Murat’ı öldürmüş, dönüp teslim olmadan Yeniden Kenan’ı kovalamış, vurmuş ama öldürememişti. Sonra da hapis yatmış aklı başına gelmiş, günahlarından arınmaya karar vermişti.

   Haber salınır kanına girdiği Murat’ın ailesine.

“Ahmet diyet ödeyecek. Bu dünyadan göçmeden temizlenmek istiyor” diye.

“Abla, abla annem hemen eve gel diyor. Misafirler var evde, çok misafir..”

Firuze çok misafirin anlamını çözememişti. Telaşlanır, eve doğru koşar. Kapıda ablası Merve karşılar.

“Gel bahtsızım, gel kardeşim,” der.

“Ne oldu abla? Niye öyle diyorsun?” demesine kalmadan, ablasının kaldığı evin içinde buluyor kendini.

“Al” der, ablası.

“Sen bu kırmızı elbiseyi seversin. Annem, bu elbiseyi giyip misafirlerin elini öpmeni istiyor.

Seni bekliyorlar” derken, bir yandan kardeşinin üstünü değiştiriyor. Arkasından altın saçlarının beliklerini açıp omuzlarına bırakıyordu.

Çok geçmeden Merve önde, Firuze arkada erkeklerin bulunduğu odaya dalıyorlar. Firuze ömründe ilk kez gördüğü bu her biri farklı yaştaki adamların elini öpüyor sırayla.

Oradan yan odaya geçiyorlar. Firuze, kadınların da ellini öpüyor bir bir. Elini öperken, annesinin mutluluğunu gözlerinden okuyor. O güne kadar, annesini hiç bu kadar mutlu görmemişti.

Kadınlardan biri Firuze’yi yanına çağırıyor. Kızım çıkar şu üzerinde ki elbiseyi. Sana daha güzelini getirdik” derken, Firuze soru soran bakışlarını gönderiyor. Annesi büyük bir hoşnutluk ifadesiyle başını eğip, istenileni yap diye onaylıyor.

5. Sayfa

Firuze’nin en sevdiği kırmızı kadife elbisesi hoyratça kafasından çıkartılıyor. Üzerine eğreti duran, hatta içinde kaybolduğu bir elbise giydiriliyor. Kız görünmez oluyor, neredeyse. Bu durum Misafir kadınlarının hoşuna gitmiyor. Elbiseler yeniden değiştiriliyor. Olsun diyor kadınlardan biri. Nişanını bu eski kıyafetinle de yapabiliriz.

Firuze olan bitene anlam veremiyor. Soramıyor da.. Biliyor ki misafirin önünde konuşulmaz, konuşmak gerekse de annesi konuşurdu.

Yemekler yeniliyor, içiliyor. Geç saatlerde misafirler yol uzun diye izin istiyor. Firuze rahat nefes alacak gibi oluyorken hevesi kursağında kalıyor. Kadınlardan biri, “kaynananın elini öp” diyor. Firuze kaynana ne demek iyi biliyordu.

“Yok, öpmem,” diyor. Kadınlar gülüşüp sırayla dışarı çıkıyor. Derken, kaynana olan Firuze’yi bir kenara çekip kulağına eğiliyor.

“Kan ödemek için evime, oğluma geldiğinde el öpmemek ne demekmiş ben sana gösteririm,” diyor.

 İkinci kez, yüreği o anda ritmini değiştiriyor!

Firuze babasının günah ödeğiydi. Ödeyecekti. Bu korkuyla ritim değiştiren yürek işte, babasının yıllar sonra helallik isteyen sesini reddeden yürek..

Bir daha asla eski ritmini bulamayan, o yürek…

 

 

 

 

 

 

 

 

Gazeteci Yazar Dursaliye Şahan
Yazı Aölyesi Edebiyat ve Sanat Platformu Dursaliye Şahan / Biyograf Özgeçmiş: Dursaliye Şahan Sivas’ın Geyikpınar Köyü’nde doğan Dursaliye Şahan; dört yaşında ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. İstanbul’daki banka memurluğunu, Londra’da temizlik işçiliği, öğretmenlik ve gazetecilik takip etti. Göçmenlik yıllarında, kadın, ırkçılık ve göçmenlik temalarının ağır bastığı öyküler, tiyatro oyunu ve romanlar yazan Şahan; uzunca bir süre Birgün Gazetesi'ne ve Avrupa Gazetesine röportajlar yaptı. Ayrıca Karikatürist Semih Bulgur ile birlikte, ‘Zabit Londra’da’ isimli haftalık bant karikatürünü hazırladı. Zaman zaman, çocuklar, engelliler ve yetişkinler için yazı atölyeleri düzenleyen Şahan, Anadolu Üniversitesi Radyo Televizyon Bölümünden mezun. Birçok öyküsü İngilizceye çevrilen yazar ayrıca hazırladığı sinema projesiyle 2012 yılında Kültür Bakanlığından senaryo yazım desteği aldı. Dizi projeleri de hazırlayan yazarın, çocuk gelinleri anlatan Güvercin isimli projesi ATV’de Sıla, Samanyolu’nda Küçük Gelin olarak oynadı. 2011 yılında Dr. Yahya Kanbolat Kısa Film Öykü Yarışmasında ve Türk Onkoloji Derneği’nin düzenlediği öykü yarışmalarında seçici kurul üyesi oldu. Yayımlanmış Eserleri: Şerbet (roman – 2020,)Benekli Vakvak (çocuk masalı – 2018 Sola Yayınları) Ayarsız Kadınlar Cemiyeti (roman – 2018 Sola Yayınları) Parantez Aşklar (öykü – 2017 Sola Yayınları) Tottenham Çocukları (roman – 2016 Sola Yayınları) Ah O Kadınlar (öykü 2016 Akademisyen Yayınları), Hikâye Hırsızı (2012- İşçi Edebiyatı Öykü Ödülü) Zabit Londra’da (Karikatür), Uçan Halı (Çocuk hikâyesi – Hatay Belediyesi sosyal proje) Fakir Cennet (öykü 2007 Crea Yayınları), Döndü (Halkevleri 1988 Öykü Ödülü) Düzenlediği kitaplar: Asi’den Taşan Öyküler, Ve Tanrı Aşkı Yarattı, Yahya Kanbolat Anısına Öykü Ödülleri Ödülleri: 2019 Cumba Kültür ve Sanat Platformu Öykü Ödülleri mansiyon (Ayşegül) 2019 Platform Avrupa Öykü Ödülleri birincisi (Asiye) 2019 İstiklâle Vefa Öykü Ödülleri / OKUNMAYA DEĞER ÖYKÜ 2016 Hematolojik Onkoloji Derneği ‘Kökten Değişen Hayatlar Öykü Ödülü’ (Hatice’nin Canı) 2012 Hikâye Hırsızı öykü kitabına; Abdullah Baştürk 2012 İşçi Edebiyatı ödülü 2007 Afyon Kocatepe Öykü Ödülü ('Alev') 2006 Hollanda Türk Evi, Hikaye ödülü. (Sakine) 2006 KASİAD(Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve inc. Dern.) Öykü ödülü (2068'de Bir Aşk Hikayesi.) 2006 Anafilya Öykü Ödülü (Kırro.) 2006 Edebiyat Dünyası Öykü Ödülü (Çay Şekeri.) 2005 CullTurkey Okuma Kulübü Öykü Ödülü (Takıntılı Kadın.) 2005 SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) Öykü ödülü (Parmaklar.) 2004 SBS Radyosu Avustralya Öykü Ödülü (Parmaklar.) 1998 Halk Evleri Öykü Ödülü (Döndü kitabına.) 1996 Toplum Postası Türkçe Hikaye Ödülü (Kale) 1995 İmece Kadın Derneği Kadın Öykü Ödülü (Parmaklar.) 1987 Güneş Gazetesi Türkiye Öykü ödülü (Leo.) 1972 Hayvanları Koruma Cemiyeti Türkiye Orta Öğretim Hikaye Ödülü (Aynı.) Üye olduğu kuruluşlar: The Foreign Press Association, İngiltere Göçmen Sanatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Kadın Yazarlar Derneği, İLESAM, Türkiye Yazarlar Birliği dursaliye@gmail.com
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.