Adil Okay’ın ‘Tuhaf Buluşmalar Metrosu” Hakkında | Seyit Oktay
Yaşam, aşk, kadın-erkek ilişkiler, sevmeler, beklentiler, umutlar, umular, umulanlar, unutulanlar, unutulmayanlar… Ve şizofreni…
Bir çırpıda okudum Adil OKAY’ın Klaros Yayınları’ndan çıkan ‘Tuhaf Buluşmalar Metrosu’ adlı tiyatro oyununu ve bir daha okumak istedim. Sonra gözlerimi kapadım, düşlerimdeki hayal tiyatromda sahneledim. Beğendim, tadı dimağımda kalan, nehir akışkanlığında, pınar berraklığında, su şeffaflığında… Hiç zorlamadan, süslemeden, abartmadan biraz seçkinlik katabilmek için tercih edilmiş kimi zengin göndermeler ve anıştırmalar, insanın duygularını okşayan analojilerle güçlendirilmiş. Çağımızda yaşanan sığ ve neredeyse cinayetle özdeşleşmiş kadın-erkek ilişkilerine derinlikli ama bir o kadar da naif bir dokunuş gerçekleşmiş.
Ve merak ettim. Acaba toplumu esir alan şu kütlesi ve hacmi küçük ‘t’ ye ve bir avuca sığan ama gerçekte etkisi kocaman olan büyük ‘T’ den daha devasa olan telefondan vakit bulup da böylesi diyalog ve konuşmalara zaman ayıran insanlar hâlâ var mı? Kelimeleri ve anlam yüklü cümleleri, sessizliğin, dilsizliğin ve manasızlığın ıssız ve uzak adalarına yollayan mevcut insan profili, lanetli modernite çukurunda debelenen, neredeyse koca bir yalnızlar ordusuna dönüşmüş toplumda bireyler konuşacak, birbirlerini dinleyecek kadar zaman ayırıyorlar mı? Kendilerine, birbirlerine…
Kadın-erkek, ana-baba, kardeş ve nihayet eş, yere-göğe sığmayan ama bir çırpıda tükenen, bir atımlık barut kadar ateşi ve ömrü olan aşklar, ilişkiler ve buluşmalarda ‘sözün’ hâlâ kıymeti kalmış mı?
Söze anlam katan iki şey vardır: Mana ve duygu! Bunlardan haberdar olan kıymet verir söze ve ilişki; anlam ve duygu yüklü söz paylaşımından başka nedir? İnsanı insan yapan, toplum olmasını sağlayan da bu ilişkiler toplamıdır.
Bu güzel ve anlamlı tiyatro eseri bunların zorunluluğunu ve gerekliliğini hatırlatıyor. Hatırlama; unutmayı ve unutarak yaşamayı erdemli edim olarak benimseyenler için anlamsız bir teferruattır. Oysa hatırlamak yaşatmaktır.
Aşk öyle güzel ki, öyle müstesna ki, kaldı mı ki? Hâlâ yaşanıyor mu ki? Aşk bir mucize, muhteşem bir cezire (ada). İnsan farkında mı ki? Aşkı hatırlatıyor eserinde Adil Okay, bekleyen ve beklenen arasında yaşanan o şahane gerilimde. Bekleyen bekleneni keşfediyor tesadüfler denizinde. Oyun, insanın içini ısıtan, dokunaklı, sevgi yüklü diyaloglarla bezenmiş. Herkesin kendinden, hayatından ve ilişkilerinden bir şeyler bulabileceği bir hikâye, hikayemiz.
Okay, ustalıkla, mahirane, incelikle ve hassas bir dengede ele almış ilişki denilen o görünmez ama her şeyi, herkesi birbirine bağlayan bağı. Kim Leyla kim Mecnun hiç önemi yok. Bütün mesele hayatı sevmede.
Hemen sahnelenmeli. Bir an önce tiyatrolarda gösterime girmeli. Son yıllarda okuduğum en özel metinlerden biri. Şu hayatta birbirimize daha çok zaman ayırmamızı ve bunun ne kadar önemli olduğunu anlatan zihinsel bir şölen.
Durmak, düşünmek, düşlemek ve birbirimizin içine kayıtsızca düşmek için bir fırsat bu tiyatro metni.
Anormal yalnızlığımıza, sürreal duygularımıza ve sanal seyrimize şizofren bir eleştiri. Şizofrenin lügat karşılığı, yarılmaya eğer, gerçek ve sanal arasında yarılan zihnimize, kişilik ve karakterimize, bunun yansıdığı ilişkilerimize şizofren bir uyarlama. ‘O sensin!’, ‘Hayır değilim!’ ikilemine veya denklemine hapsolan sınırsız ilişkiler uzamına açan bir çıkış kapısı.
Paranoyanın sıradanlaştığı, bağların zayıfladığı, duyguların eridiği, düşüncenin ise göç yollarında tükendiği bir çağın doğurduğu cinnet ve cinayet yüklü kadın-erkek ilişkilerine bir cevap, bir eleştiri.
Her gün birden fazla kadının canavarca ve hatta hunharca katledildiği, sevginin adının kirletildiği, aşkın haraç-mezat satıldığı bu ilişkiler cehennemine karşı soluk almak gibi, bir vaha gibi; içinde esprinin, şiirin, düşüncenin, sanatın, müziğin, empatinin, sempatinin, duyarlılığın, nezaketin, zarafetin, özgür ve eşit yaşamın, adalet duygusunun, umudun, güzelin, iyinin, nüktenin, tatlı bir sevgi atışmasının ve esintisinin olduğu, olması gerektiğini hatırlatan, gösteren, özlemini duyduğumuz ilişkilerin ipucu gibi okunabilir Okay’ın eseri.
Yazar, sanatçı, aydın Adil OKAY’ın tiyatro metni olarak hazırladığı bu kitabı, bir an önce sahnelerde oyun olarak görmek ümidiyle. Ancak siz yine de bir çırpıda, bir nefeste okunacak ve gerçekten yüreğinizden, sevginizden, ilginizden sizi yakalayacak ‘Tuhaf Buluşmalar Metrosu’ adlı kitabı mutlaka edinin ve okuyun diyorum. Hayatınıza ve ilişkilerinize dair çok şeyler çağrıştıracak ve sorgulatacaktır.
Tanımak paylaşmaktır, paylaşmak anlamaktır, anlamak sevmektir.
Tuhaf ama güzel buluşmalarda görüşmek ümidiyle.
Eylül 2021
Seyit OKTAY. T Tipi Hapishane. TOKAT
Künye: Tuhaf Buluşmalar Metrosu, Oyun 2 Perde, Adii Okay, Klaros yayınevi, 2021.
Yaşam, aşk, kadın-erkek ilişkiler, sevmeler, beklentiler, umutlar, umular, umulanlar, unutulanlar, unutulmayanlar… Ve şizofreni…
Bir çırpıda okudum Adil OKAY’ın Klaros Yayınları’ndan çıkan ‘Tuhaf Buluşmalar Metrosu’ adlı tiyatro oyununu ve bir daha okumak istedim. Sonra gözlerimi kapadım, düşlerimdeki hayal tiyatromda sahneledim. Beğendim, tadı dimağımda kalan, nehir akışkanlığında, pınar berraklığında, su şeffaflığında… Hiç zorlamadan, süslemeden, abartmadan biraz seçkinlik katabilmek için tercih edilmiş kimi zengin göndermeler ve anıştırmalar, insanın duygularını okşayan analojilerle güçlendirilmiş. Çağımızda yaşanan sığ ve neredeyse cinayetle özdeşleşmiş kadın-erkek ilişkilerine derinlikli ama bir o kadar da naif bir dokunuş gerçekleşmiş.
Ve merak ettim. Acaba toplumu esir alan şu kütlesi ve hacmi küçük ‘t’ ye ve bir avuca sığan ama gerçekte etkisi kocaman olan büyük ‘T’ den daha devasa olan telefondan vakit bulup da böylesi diyalog ve konuşmalara zaman ayıran insanlar hâlâ var mı? Kelimeleri ve anlam yüklü cümleleri, sessizliğin, dilsizliğin ve manasızlığın ıssız ve uzak adalarına yollayan mevcut insan profili, lanetli modernite çukurunda debelenen, neredeyse koca bir yalnızlar ordusuna dönüşmüş toplumda bireyler konuşacak, birbirlerini dinleyecek kadar zaman ayırıyorlar mı? Kendilerine, birbirlerine…
Kadın-erkek, ana-baba, kardeş ve nihayet eş, yere-göğe sığmayan ama bir çırpıda tükenen, bir atımlık barut kadar ateşi ve ömrü olan aşklar, ilişkiler ve buluşmalarda ‘sözün’ hâlâ kıymeti kalmış mı?
Söze anlam katan iki şey vardır: Mana ve duygu! Bunlardan haberdar olan kıymet verir söze ve ilişki; anlam ve duygu yüklü söz paylaşımından başka nedir? İnsanı insan yapan, toplum olmasını sağlayan da bu ilişkiler toplamıdır.
Bu güzel ve anlamlı tiyatro eseri bunların zorunluluğunu ve gerekliliğini hatırlatıyor. Hatırlama; unutmayı ve unutarak yaşamayı erdemli edim olarak benimseyenler için anlamsız bir teferruattır. Oysa hatırlamak yaşatmaktır.
Aşk öyle güzel ki, öyle müstesna ki, kaldı mı ki? Hâlâ yaşanıyor mu ki? Aşk bir mucize, muhteşem bir cezire (ada). İnsan farkında mı ki? Aşkı hatırlatıyor eserinde Adil Okay, bekleyen ve beklenen arasında yaşanan o şahane gerilimde. Bekleyen bekleneni keşfediyor tesadüfler denizinde. Oyun, insanın içini ısıtan, dokunaklı, sevgi yüklü diyaloglarla bezenmiş. Herkesin kendinden, hayatından ve ilişkilerinden bir şeyler bulabileceği bir hikâye, hikayemiz.
Okay, ustalıkla, mahirane, incelikle ve hassas bir dengede ele almış ilişki denilen o görünmez ama her şeyi, herkesi birbirine bağlayan bağı. Kim Leyla kim Mecnun hiç önemi yok. Bütün mesele hayatı sevmede.
Hemen sahnelenmeli. Bir an önce tiyatrolarda gösterime girmeli. Son yıllarda okuduğum en özel metinlerden biri. Şu hayatta birbirimize daha çok zaman ayırmamızı ve bunun ne kadar önemli olduğunu anlatan zihinsel bir şölen.
Durmak, düşünmek, düşlemek ve birbirimizin içine kayıtsızca düşmek için bir fırsat bu tiyatro metni.
Anormal yalnızlığımıza, sürreal duygularımıza ve sanal seyrimize şizofren bir eleştiri. Şizofrenin lügat karşılığı, yarılmaya eğer, gerçek ve sanal arasında yarılan zihnimize, kişilik ve karakterimize, bunun yansıdığı ilişkilerimize şizofren bir uyarlama. ‘O sensin!’, ‘Hayır değilim!’ ikilemine veya denklemine hapsolan sınırsız ilişkiler uzamına açan bir çıkış kapısı.
Paranoyanın sıradanlaştığı, bağların zayıfladığı, duyguların eridiği, düşüncenin ise göç yollarında tükendiği bir çağın doğurduğu cinnet ve cinayet yüklü kadın-erkek ilişkilerine bir cevap, bir eleştiri.
Her gün birden fazla kadının canavarca ve hatta hunharca katledildiği, sevginin adının kirletildiği, aşkın haraç-mezat satıldığı bu ilişkiler cehennemine karşı soluk almak gibi, bir vaha gibi; içinde esprinin, şiirin, düşüncenin, sanatın, müziğin, empatinin, sempatinin, duyarlılığın, nezaketin, zarafetin, özgür ve eşit yaşamın, adalet duygusunun, umudun, güzelin, iyinin, nüktenin, tatlı bir sevgi atışmasının ve esintisinin olduğu, olması gerektiğini hatırlatan, gösteren, özlemini duyduğumuz ilişkilerin ipucu gibi okunabilir Okay’ın eseri.
Yazar, sanatçı, aydın Adil OKAY’ın tiyatro metni olarak hazırladığı bu kitabı, bir an önce sahnelerde oyun olarak görmek ümidiyle. Ancak siz yine de bir çırpıda, bir nefeste okunacak ve gerçekten yüreğinizden, sevginizden, ilginizden sizi yakalayacak ‘Tuhaf Buluşmalar Metrosu’ adlı kitabı mutlaka edinin ve okuyun diyorum. Hayatınıza ve ilişkilerinize dair çok şeyler çağrıştıracak ve sorgulatacaktır.
Tanımak paylaşmaktır, paylaşmak anlamaktır, anlamak sevmektir.
Tuhaf ama güzel buluşmalarda görüşmek ümidiyle.
Eylül 2021
Seyit OKTAY. T Tipi Hapishane. TOKAT
Künye: Tuhaf Buluşmalar Metrosu, Oyun 2 Perde, Adii Okay, Klaros yayınevi, 2021.