Nedensiz Şiir Olmaz | Dursaliye Şahan
Canan Aktaş’ın, Şiiri üstüne Bir Söyleşi…
Sevgili Canan bize Şair Canan Aktaş’ı anlatır mısın? Şiirle tanışman, şiir yolculuğun nasıl gelişti?
Ortaokuldan beri şiir ve ufak öyküler yazmak hoşuma gidiyordu. Çocukluktan beri de okuduğum ve beğendiğim cümleleri yazdığım defterler tutarım bu huyum hiç değişmedi. Bazen dönüp dönüp onlara bakarım. Bu insanda farklı bir bellek geliştiriyor. Bir süre sonra kafanızın içinde bir dolu düşünce bir şiirin dizeleri olarak size geri dönüyor.Hacettepe Üniversitesin’deki Felsefe eğitimimden sonra şiirde felsefeyi kullanma kafa yorma bende oluşan birikimi destekledi bu edebi okumalarla bir bütünlük kazandı.
Şiir tarzını nasıl tanımlayabilirsin bize? Bir şair olarak kendini nerede buluyorsun?
Benim şiirim ikinci yeniyle, toplumsal gerçekçilik arasında kalmış, altında felsefi düşünce barındıran, yani felsefi düşünceden yola çıkan insanın hayatta duruşunu, hayatı algılayışını, insanın zamanın içinde ki yaşamdan ve toplumsal kopuşları ağır işleyen bir saati tutar gibi anlatmayı seven anlatımcı bir şiir. Bana göre nedensiz şiir olmaz hani Kant der ya “Bana bir neden ver bütün dünyayı onun üstüne kurayım.” Ben de bir nedenden yola çıkarak şiiri onun üstüne kurmayı seviyorum. Aslında kopuk şiirler yazmayı seviyorum. Yani anlatımda anlık kopuşları şiire de yansıtmayı seviyorum. Belki yetişme tarzımdan şiirde de ayrı bir insani derinlik ve o derinliğin görsel katmanlarını anlatmaya çalışıyorum. Toplumsal yıkımın yarattığı bireyin aslında olmak istemediği dünya hallerini ve durumlarını anlatmak istiyorum mesela bir bahçede oturup eski bahçemizle karşılaştırıyorum değişen ve hala varolanı sorguluyorum.Ruhlar evi şiirimde olduğu gibi .
“biz çok mu yaşadık
tonlarca su akarken bedenimizden
çok mu temiz kaldık
bu bahçenin ortasında
zamanı durduran bir şey var”
Hani filmlerde kamera ön plan çeker ama arka plandaki görsel yavaş yavaş geçer ya ben o arka planı yazmak isterim hep çünkü önde ki belirgindir zaten.
Bu güne kadar yayımlanmış üç şiir kitabın var. Hepsinde ayrı bir dil oluşturmuşsun. Zaman içinde şiir dilinin değiştiğini, geliştiğini söyleyebilir misin?
Şiir dilim değil de daha çok içinde olduğum dünyanın değişimin farklı anlatımlarla kurguladığım kitapları oluşturdu .Zamanla içinde olduğum toplumsal siyasal ,bireysel değişim şiirimdeki anlatımada yansıdı.
İlk şiir kitabım Tenimde Kırlangıç Uykusu memleketten kopuş, sevgiyi tanıma, başka bir ülkede yaşamın buradaki sürdürülebilirliğini anlatan şiirlerdi.
İkinci kitabım, Bize Ait Olmayan Zamanlar değişen dünyanın içinde insanın farklı bir benlikle durma halleri ve o dünyayla savaşının açtığı yaralarla, o zamana ait olmama hissinden yola çıkan şiirlerdi.
Son kitabım, Suret Defteri hayatta karşılaştığım kaybolmuş kahramanların belki hiç etkisi ve yeri olmadığı düşünülse bile hayata ne kattıklarını sorgulayan şiirler.Her insan yaşarken kendine has benlik geliştiriyor ben onların o benliklerinin ve hayatlarının belli noktalarını hikaye anlatır gibi anlatmayı istedim bu şiirlerde. Turgut Uyar der ki: “Şiir bir insanlık çıkınıdır.” Biz bizden önce gelenlerin yaptıkları çıkınlardan besleniyoruz ben kendi çıkınımla yola çıkıp bir çok insan kattım şiirime onları benim okumalarım ,izlediğim sanat dalları destekledi.
Şiir senin için teknik olarak ne desem ve neden şiir yazıyorsun?
Şiir bir işçilik işidir ve çalışmayı gerektirir. Şiir yaşadığı toplumun ruhsal değişimlerinden, ideolojik, politik, ekonomik durumdan etkilenir, değişir. Yeni kavramlar yeni olgularla yazılır. Şiir insan ruhunun hafızasıdır. Sizi yazımda götürdüğü yer uçsuz bucaksız bir görsel alan gibidir. Anlaşılma ve anlamlandırmanın ötesinde farklı bir alan açar size ,ruhsal bir alan orada kaybolabilir ya da durabilirsiniz. Çok anlamsız gelen şiirler zaman içinde tekrar okumalarla anlamlı gelebilir veya başka anlamlar yüklenebilir. Benim şiir yazmama yola açan neden, bende farklı benlik geliştirmesi, farklı bir düşünsel belleği bende açığa çıkarması.
Bir toplumun şiirini, edebiyatını, sanatını oluşturan başlıca etkenler nedir?
Ben hep şair ve yazarların farklı bir duyarlılık ve akıl geliştirdiğini düşünürüm tıpkı filozoflar gibi. Mesela Neitzche bir atın kırbaçlandığını gördükten sonra akıl hastası olmuş, yıllarca hastanede kalmıştır ya da Sartre yengeçlerle yürüdüğünü düşünürmüş. Daha sonra bir arkadaşı bunun yalnızlık duygusunu bastırmak için olduğunu söylemiş. Camus bütün yazılarını ayakta yazarmış, arabasını kilitlemezmiş. Bunlar farklı bir benlikle davranma halleridir yaşadığınız toplumun içinde sizi başka bir yerde tutar ,bunun sürdürülebilir olması aynı tarzda yaşamanın zorluğu bu anlatımda belirleyici olduğunu söyleyebilirim. Olağan üstü koşullardan gelmiş ailesinde bunu yaşamış insanlarız. dünyadaki toplumsal değişimin ortasına doğmuşuz. Açlık grevlerinin, ceza evi süreçlerini, ihtilalleri, katliamları, göçmenlik ve mültecilik sürecini, iletişimin değişim sürecini telgraftan cep telefonlarına kadar izledik bu yüzden benim şiirime yansıyan değişim ve eski belleği sürdürme çabası bizi bulunduğumuz yere ait olamama ya da öyle hissetmeme yol açıyor. Bu da şiirimde ki anlatıma ve kurguya yansıyor.
Mesela insanın yaralarını anlatan onun görünen yüzü değildir. Ben bunu anlatırken kör tarafın acısını anlatırım.
“İnsan hep bıçağın keskin tarafından yaralanmaz ki,
bahtının kara yazısı öylece silinsin diye
kör tarafın acısını taşırken”derim
Ya da yaşadığı işkenceden akıl sağlığını kaybeden bir devrimciyi anlatırken Gidenlerin Ardından şiirinde ,insanların içine içine söylediklerine baktırmak isterim yani içselliği göstermek isterim şiirde.
“Aslında senin kafandaki kargaşa gerçek
senin varoluşundan bu yana
seninle yürüyen gerçek
boynunda dillerinin anahtarıyla dolaşan pirler
dudaklarının mührüne bakıp
başka bir dünyada
içine içine söylediğin
yırtık bir cübbeden akan
yarandaki kuruyan kan bu diyor”
Defter şiirinde de 80 ve 90 sonrası değişimleri anlatıyordun değil mi?
Evet bizim aile bazında 80 sonrası siyasi ve toplumsal değişimlerin sıradan insanların hayatına nasıl yansıdığını 90 sonrası toplumsal ,siyasal, ekonomik değişimin farklılaşan dünyanın insanlar üstündeki etkisini anlattığım bu şiir iki parça halinde ,bizi dedelerimizin zamanına götüren tarihsel bağlarla bu günkü insanın hayatta kalma ve yaşamı sürdürme serüvenini bizim aile çerçev esinde anlatım bu şiirde.
“Farkı yoktu şehirde olmamızın gülerdi babam “ben Almanya’ya sizin yüzünüzden gitmedim “derdi
resimlere bakıp
Mor elbiseli güzel gözlü kadınlara
“Patlıcan sarması yapmış gene “derdi
Uçurtmadan atlayan insanlar çizmeye başladı abim sonra bıraktı o dünyayı”
Başta çok gerçek ve somut şeylerle hayat mücadelesi sürdürürken 90 sonrası değişimin insanı yada insanlığı getirdiği durumları anlatmaya çalıştım aslında.
Şeyh Garisi ve Seyh Said şiirlerinden de biraz bahsedebilir misin? Tarihi şiire yansıtmak zor olmalı diye düşünüyorum.
Şeyh Said şiirinde anlatım dilini çok düşündüm. Kürtçe bilsem belki daha iyi anlatırdım herkesin kendi anlatım dilindeki acılık başkadır dil dünyayla kurduğumuz ilişkidir her dil o ilişkiyi kurarken kendi yaşadığından beslenir.
Şeyh Said gibi şiirler tarihin hafızasını da tutuyor bence. Ahmet Arif 33 kurşunu yazmasaydı ya da Nazım Hikmet Şeyh Bedrettin Destanı’nı belki bu olaylar ve şahıslar o kadar önemsenmeyecekti ya da unutulmaya yada unutturulmaya çalışılacaktı.
Belki binlerce yazı var haklarında şimdi .Bizim coğrafyada yaşayan şairlerin acıdan beslenen bir tarafı var zaten bu durum bende de farklı değil. Şeyh Garisi’yi anlatırken ondaki ihanete uğrayışın en yakını tarafından olmasının kürt halkının tarih içinde sürekli aynı döngüyle yaşaması arasında bir bağ kurmak istedim .Kürt halkının çabuk unuttuğunu düşünüyorum kendi tarihlerinin belleğini tutan bir halk ihaneti, vahşeti, asimilasyonu belleğin de tutmalı ki bir daha yaşamasın yada çocuklarının yüzüne bir kader gibi kabullerle ihanet ,asimilasyon yansımasın ,bu hayatta tekrarlanan bir döngü olmasın Kuantum şiirinde söylediğim gibi
“Bir perde asılır usulca
hiç aldanmamış gibi gökyüzünden
o bahçedeki çamura bulanmış gün gelir oturur yağmurlarla
senin yaptığının söylencesi
kış gibi anlatılır oysa
nesiller üstüne yağmış
birikmiş kan,
kaderini belirler.
patlamış her silah
bulaşıcı vahşet olur
çocuklarının yüzünde beliren tuhaf bir iz gibi
her gün baktığın aynada
süregelen engellenemeyen bir döngüye bakarsın
başkalaşmak senin sevdiğin
çiçek gibi solar vazonda .”
Birazda Enok’un Kitabı şiirinizden bahsetmek istiyorum. Kutsal kitaptan yola çıkarak yazdığınız bu şiir insanlığın değişiminin tarihini şiirsel anlatıyor siz neden bu kitabı kullandınız?
Enok’un kitabı Tevrat’la İncil arasında kalmış bir kitap ama geçmişin izlerini daha çok bulduğumuz bir kitap bence. Ben Enok’un anlattığı hikayede güzelliklerden yola çıkıp insanlığın ne kötülüklere gidebileceğini hakkında bir örnek oluşturdu bana kötülüğün tarihi oluşuyor hep iyiliğin tarihi hep unutuluyor ve bozulma başladığında bunu da düzeltemiyorsun ,eskiye döndüremiyorsun bu şiirde bu kitaptan yola çıkıp bozuluşun tarihinin arka yüzünü anlatıyor. Şiirde başlı başına yazıcı Enok’un anlattığı hikaye gibi hep kitaplara döndürüyor bizi.
Sevgili Canan konuşacak çok şey var. Bu güzel şiir sohbetin için teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim güzel bir sohbet oldu.