“Eril dil, Dişil dil“ Kavramlarının Sorgulanması | Canan Aktaş
Dil bir iletişim aracı olması bakımından, öncelikle insanın kendisi ile kurduğu ilişkinin bir göstergesidir. Dilin kullanımı insanın düşünsel varlığının dışa vurumu varlığını açığa çıkarmadır. Bu ilişki bir dışlama ilişkisidir. Bu dışlaşma öznenin yaşamıdır, var oluşu ve özgürlüğüdür.
Bunun dil ile edebiyatta kullanımı cinsler ayrımıyla ilgili değil daha çok baskıcı, ırkçı, ayırımcı dilin kullanımıyla mümkündür. Bu eril ve dişil kavramının edebiyatta bu anlamda kullanımı onu genelleştirir daha çok bu felsefenin ve dil biliminin konusudur ki:
“Kendisini eylemleri aracılığı ile bir anlam varlığı olarak yapılandıran insan tinsel, ussal, ilkesel birliğe dönüşürken dili de kendisi ile beraber dönüşür. Kendisini karşıtında, kendisinden farklı olanda kavramayacak denli güçsüz olmayan olgusallık, evrensel olduğu denli de özseldir. Tinin kendisine yabancılaşmış olanı yakalaması ve düşünceye dönüştürmesi, gerçekte kendisine geri dönmesidir, yani düşünme etkinliğidir. İşte bu dışlaşmanın çevreni, geri dönüşün e.d. düşüncenin derinliğini belirler.”*
Toplumsal dilin ulaştığı seviye bireysel ve ruhsal seviyeden ayrı bir olguymuş gibi ele alınamaz. Dil bilinci çocukluktan öğrenilir ve bu toplumsal bir bilince dönüşür zamanla, içinde yaşadığınız toplumun dili ,sosyal bilinci sizi belirler,Türkçe de bu anlamda saldırgan aşağılayıcı ,ırkçı,ayırt edici söylemlerin çok yoğun olduğu bir dildir.Bu kadına ve erkeğe aynı mesafede olmasa da dişil ve eril kavramlarının edebiyatta kullanılması da bir ayrımcılık oluşturur.
Çünkü dilin aşağılayıcı ve ayrımcı kimliği bütün insanlara yöneliktir. “Bunlar arasında asimetrik kullanım (bilim adamı, adam olmak, adamdan sayılmak, adamakıllı, kızlık soyadı), erkeğin norm olduğu kullanım (kadın şoför, bayan doktor, kadın yazar) ve aşağılayıcı kullanım sayılabilir.”*
Kadın için:
“Eksik etek.”
“Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.”
“Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kınası…”
“Kadın erkeğin elinin kiridir.”
“Saçı uzun, aklı kısa.”
“Karı gibi konuşma!”
Erkek için : “odun “,”öküz”
“Karı donlu herif”
“Sütü bozuk”
“Oğlan doğurdum, oydu beni; kız doğurdum ,soydu beni”
“Oğlan olsun deli olsun”
Oğlan oktur, her evde yoktur”
“Karı kılıklı”
“Balın alası oğlanın tazesi”
“Erkeklik sende kalsın”
“At adımına göre değil adamına göre yürür…”
Karşılıklı böyle bir dil içine doğan insanın karşısındakine saygı duyması mantık ve değerler çerçevesinde değerlendirmesi biraz zordur. Ancak özgürlük istenci düşünsel eylemsel ve dil alanlarında yerini bulmak ister. Hegel ‘in dediği gibi “özgür olan bütünseldir.”Bütünsel olan ise dilde, eylemde, düşüncede, özgürce kendisini ifade edebilendir.
Canan Aktaş
*Alıntılar: Gülgün Türkoğlu