Dolar 34,4807
Euro 36,4050
Altın 2.957,53
BİST 9.362,03
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Hafif Yağmurlu

Türklerin Tarihi | Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl

13.09.2019
2.107
A+
A-
Türklerin Tarihi | Pasifik’ten Akdeniz’e 2000 Yıl

Jean Paul Roux, Aykut Kazancıgil (Çevirmen), Lale Arslan Özcan (Çevirmen)

Öncelikle şunu kesin bir dille ifade etmek isterim ki, bu bir roman ya da kurgu kitap değildir. Tamamen araştırma ve kaynaklara dayalı, bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi anlatan tarihi bir başyapıttır. Türk tarihi ile ilgilenenler için bulunmaz bir kaynakçadır. Kısacası, kendisini Türk bilen/hisseden ve geçmişi ile geleceğine sahip çıkan her bir Türkün evinde ya da kişisel kütüphanesinde Nutuk’tan sonra Oktay Sinanoğlu, İlber Ortaylı, Sinan Meydan, Hulki Ceviz Oğlu gibi ve daha ismini sayamadığım birçok önemli yazarın eserinin yanında yer alması gerektiğini düşünüyorum.

Kitabın yazarı Jean-Paul Roux günümüzün önemli Türkologlarından biri. Bizi Pasifik’ten Akdeniz’e, geçmişten bugüne kadar 2000 yıllık bir geziye götürüyor. Türkler bu geniş coğrafyada bazen küçük hanlıklar bazen büyük imparatorluklar kurarak çeşitli isimler altında hep var olmuşlar. Türkolog Yazar yazmış olduğu bu kitabı 1984 yılında oğlu Alain’ın anısına ithaf etmiş. Arkasından şöyle devam etmiş: ‘Ayrıca onun bu kitabı tüm hayatım boyunca dostluklarını benden esirgemeyen bugün hâlâ hayatta olan veya hayatını yitiren tüm Türklere ithaf etmemi anlayışla karşılayacağına inanıyorum.’ Ne kadar güzel bir düşünce!

Yazarımızın Altay Türklerinde Ölüm adlı kitabının ön sözünden de bir alıntı var. ‘Bu satırları bana yazdıran, bu kitabın oluşmasını sağlayan, bu sayfalarda iyi adına ne varsa borçlu olduğumuz olanların Orta Asya’dan uzak akrabaları, yine bunlar kadar uzak atalarıdır. Türkiye’de bu kitabı okumayı isteyecek olanlar beni isterlerse sertçe ve eminim ki hoşgörüyle eleştirsinler, ama kalplerinde bu insanlar için sevgi ve saygıyı eksik etmesinler.’

Bu kitapta bizi, bizden olmayan yabancı uyruklu bir Türkolog belirli başlıklar altında toplayarak anlatıyor. Kitap 563 sayfa. Ayrıca sonunda bazı ekler var. Size de ilginç ve tanıdık gelebilecek bazı alıntılar iletmek istedim.

– Hollandalıların Avrupa’ya Boğaziçi’nden taşıdıkları lale, tulip adını, bu çiçeğin taç yapraklarının bir türbanı andırmasından dolayı tülbent sözcüğünden almıştır.

– Türkler dışarıdan evlenme eğiliminde oldukları ve eşlerini Türk olmayanlar arasından seçtikleri, rastladıkları her kavimle karıştıkları, dilleri çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğu ve pek çok topluluk da bu dili benimsediği için Türklerle ilgili karakteristik denilebilecek fiziksel herhangi bir özellik saptama olanağı kalmamıştır.

– Molier de Kibarlık Budalası adlı yapımında, haklı olarak, ‘Şu Türkçe ne hayran kalınacak bir dil!’ der ve sözünü şöyle sürdürür, ‘az sözcükle çok şey söyler.’

– Kimi zaman bazı halklar Türkler tarafından ezildiklerini söylemişlerdir. Ama genelde Türkler egemenlikleri altına aldıkları halklara olağanüstü parlak dönemler yaşatmışlardır.

– Türklerde imparatorluk kurma eğilimi vardır. Türkler sözcüğün tam anlamıyla yeryüzünün hükümdarları dır.

– Türkler imparatorluk kurucuları olarak kavimlerini düzene koydukları gibi, dinleri düzene koymayı, onlara hak ettikleri yeri vermeyi, birinin diğerini ezmesine izin vermemeyi de kendileri için görev sayıyorlardı.

– Dine hizmet eden genelde devlet olmamıştır ama dinden yararlanmışlardır.

– Kadının elde edilmesi, Türklerde bir savaş ve av başarısı değerindedir. Çoğu zaman düşmanlarının karısına ya da kızına sahip olmak Türkler için elde ettikleri başarıların yeterli bir kanıtıdır.

– Kırgızlar 700’lü yıllarda Türkçe konuşuyorlardı. Bu dili en azından 1000 yıldan beri konuşmaktaydılar.

– Kırgızlarda ölüm yaşı ortalama 45, evlilik yaşı ise 15-16.

– Hristiyanlığın başlamasından önce Çinliler Kırgızları mavi gözlü, sarışın adamlar olarak tanımlıyorlar. Arap yazar Gardizi açık renk tenleri ve kızıl saçları olduğunu anlatıyor.

– Attila’nın ölümünden sonra bu bölgedeki ana rolü, üç federe ana grup ya da boylardan oluşan belirsiz üç topluluk üstlenmiştir: Bulgarlar, Hazarlar ve Macarlar. Bunlardan ilk ikisi Türkçe dil grubundandırlar. Üçüncüsü olan Macarlar ise Fin-Uygur dili konuşan, fakat Türklerin egemenliği altında bulunan bir gruptandırlar.

– Bulgarların kendileri de Attila’nın oğullarından biri olan İrnek’in soyundan geldiklerini söylerler.

– Attila’nın oğlu İrnek’in yüz elli yaşına kadar, babası Avitokhol’un ise üç yüz yıl yaşadığı söylenir. Mitlere özgü bu uzun ömür, bu iki şahsiyeti zaman içinde ulu bir mevkiye yükseltme imkanını verir.

– Türklerde çadırın kapısı güneşin doğduğu yere saygı nedeniyle doğuya açılırdı. Eski Türkler tarafından kesin şekilde uyulan bu uygulama büyük bir olasılıkla X yüzyıla doğru Çin etkisiyle değişecekti ve kapı bu kez de güneşin geçtiği en yüksekteki nokta göz önünde tutularak güney yönüne açılacak biçimde yapılmaya başlandı. Ana yönler, Çin tarzında bir renk adıyla ya da evrenin dört ana ögesinin adıyla anılırdı. Örneğin Osmanlılarda Karadeniz adı söz konusu denizin kuzeyde olması nedeniyle verilmiştir. Güneyde olan Akdeniz’in adı ise, yine bu nedenle ak olan denizdir.

– İlteriş Kağan, Cengiz Han, Timur vb ne pahasına olursa olsun türlü ittifaklar peşinde koşmuş ve çok eski bazı bağlara başvurmuşlardır. Bu bağlar ya doğal ya da akrabalık ilişkileri, ailevi taahhütler, daha çocuklukta kesilmiş sözler ve nişanlar veya karşılıklı olarak birbirlerine anlamlı armağanlar verdikten ve bileklerinden akıttıkları kanı birbirlerininkiyle karıştırmak ya da birbirlerinin kanını içmek yoluyla gerçekleştirilen kan kardeşlikleri gibi birleşmelerdir.

– Askerler on, yüz, bin ve on biner kişilik gruplardan oluşurdu.

– Cengiz Han ‘düşmanının karısını kızını kollarına almaktan daha büyük bir haz yoktur’ demiş.

– Çin kaynakları Türükler için önceleri ölüleri yakıyorlardı, şimdiyse gömüyorlar demekte.

– Mezara dirilince gerekecek olan nesneler (atlar, köleler, karılar) gömülürdü. Türük döneminden başlayarak ölünün karısının öldürülmesine gerek kalmıyor. Bunun yerine ölünün karısı, onu ölen için muhafaza etmekle görevli olan kayın biraderi veya üvey oğlu ile evlendirilirdi. Gömüldükten 40 gün sonra ve yıl sonunda aynı tarzda bir tören daha yapılırdı.

– Müslüman dünyada Türkler ölmüş düşmanlarının kemiklerini topraktan çıkararak yakmışlar. Bunu düşmanın yeryüzündeki varlığından kesin olarak kurtulmanın bir yolu olarak görmüşler.

– Hükümdar ailesi üyelerini kan dökülmeden öldürmek de bir kural. Çünkü ruhun kanın içinde olduğu düşünülmüş.

– Müslüman olsun ya da olmasın bütün Türk ülkelerinde kadınların konumu genelde İslam toplumlarının sergilediği genel görünüşe hiçbir biçimde uymuyordu. Dede Korkut’ta övünmekle avrat olunmaz denilirdi. Ancak kadın iyi düşünür, iyi konuşur ve onu dinleyen kocasına iyi öğütler verirdi.

– Türk kadını yüzünü saklamazdı ve hareme kapatılmazdı. Siyasal ve toplumsal yaşama tam bir özgürlükle katılırdı. Uyulması gereken yasa erkeklerin göbekleriyle dizleri arasını örtmekti. Avrupalılar Türk kadınlarının, ok attıklarını ve öküz arabalarını sürdüklerini görünce en az Müslümanlar kadar şaşırmıştır.

– Moğolların yarattığı tahribat dünyada atom bombasını elinde bulunduran ve onu kullanmaya karar veren gücün tahribatıyla karşılaştırılabilir.

– Timur’a göre dünya üzerinde sadece tek bir hükümdar, Türkleri yönetecek tek bir Türk olabilirdi. Timur iki efendi paylaştığı sürece dünyanın bir değeri yoktur diyordu.

– Oldukça dindar bir hükümdar olan Kanuni vaktinin çoğunu Kuran’ı Kerim’i istinsah ederek geçiriyordu. Onun elinden çıkma en az sekiz Kuran el yazması bulunmaktadır.

– Safevi hanedanlığının kurucusu Şah İsmail uzun bir süre Türk olarak kabul edilmiştir. Annesi Akkoyunlu Uzun Hasan’ın kızıdır, dolayısıyla Türk’tür. Babası Haydar İranlıdır, ancak Türkçe konuşan ortamlarda büyümüş ve yetişmiştir.

– Babür Şah baba tarafından Timur’un Miran Şah kuşağından ve anne tarafından Cengiz Han’ın soyundan geliyordu. Onun kaderi Hindistan İmparatorluğunu kurmaktı.

– II. Memed ‘tahta çıkan her kimse dünyanın huzuru için kardeşlerini boğduracaktır’ yasasını çıkarmış. Süleyman bizzat üç oğlunu öldürmüş ve şunları demiştir. ‘Müslümanların oğullarımın arasında çıkan savaştan kurtulduğunu görecek kadar uzun yaşadığım için Allah’a şükrediyorum. Eğer tersi olsaydı mutsuzluk içinde yaşıyor olacak ve o şekilde ölecektim.

– XX. Yüzyılda Türklerden geriye hiçbir şey kalmamış mıydı? Balkan halklarına sadece danslarını, kumaşlarını, alkolü (rakı), konutlarını, bunun ötesinde tüm dünyaya ise şiş kebaplarını ve yoğurdu bırakmışlardır ancak bugün bunlar bile onlara atfedilmemektedir.

– Mustafa Kemal 23 Nisan 1920 de kasvetli bir bozkır kasabası olan Ankara’da Büyük Millet Meclisini topladı ve yetkilerini ona devretti. O tarihten sonra Mustafa Kemal, Türkiye’nin cisimleşmiş örneği, bütün bir halkın iradesinin temsiliydi ve ‘Türklerin Atası’ değil ‘Ata Türk’ yani ‘Ataları gibi Türk’ anlamına gelen Atatürk adını aldı.

– Kürtler ile Türkler arasında pek çok nedenden ötürü bir uçurum yoktur. Bu iki ulus binlerce yıldır bir arada yaşamaktadır. Kürtlerin gönderme yapabilecekleri bir tarihleri, devletleri ya da tamamen Kürt unsurlardan oluşan bir kültürleri yoktur. Kürt boylarından bazıları bir biçimde Kürtleşmiş eski Türkmen topluluklarıdır. Kürtler ve Türkler Kurtuluş Savaşında birlikte savaşmışlardır. Kürt lehçeleri çok farklılaşmıştır, en çok kullanılan dil zorunlu olarak Türkçedir. Kanun önünde tüm yurttaşlar eşittir, Kürtler Cumhuriyetin yönetim kadrolarında en üst görevlere kadar çıkmışlardır.

Beş yüz sayfanın üzerinde bir kitabı yukarıdaki alıntılarla bir nebze olsun sizler için özetlemeye çalıştım. Tabii ki kitapta ilginizi çekebilecek daha pek çok önem arz eden konu var. Sonucu yine yazarımızın kendi kaleminden bağlamak istiyorum. ‘İki bin yıl boyunca Türklerin dehalarına pek çok kez tanık olduk, Pasifik Okyanusundan Akdeniz’e kadar varlıklarını sürdürdüler. Eğer geçmiş geleceğin garanti siyse Türklerden çok şey beklenebilir, ancak süvarilerinin mutlak üstünlüğüne borçlu oldukları egemenliklerine bir daha asla ulaşamayacakları bir gerçektir. Okurumun konunun yoğunluğunun bilincine ulaşmasını sağlamış sam kendimi başarılı kabul edeceğim, en azından Türk dünyasının üzerine çöken adaletsiz sessizliği dağıta bileceğimi umacağım.’

Şimdiden keyifli okumalar dostlar. 🙂

Bir sonraki kitap yorumu ve değerlendirmesinde görüşmek dileğiyle. Esen kalınız!

~ A.Y. ~

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.