Gökkuşağı misali | Mahir Akarsular
Çok
renkli, rengarenk günlerimiz, gök kuşağı misali. Mozaik darmadağın olmadan …
Eski günlerimiz geldi bir anda hatırıma … İlk okul, orta okul, lise
günlerimiz … Yatılı okul günleri …
Gün gelirdi, hamursuz bayramı olurdu. Sağ olsunlar, Moşe, Salamon, David, İzak
bizlerle paylaşırlardı ailelerinin verdiği hamursuzları. Ne kadar hoşumuza
giderdi o tuzsuz mayasız ekmek parçaları …
Gün gelirdi, Ortodoks
Rumların paskalya bayramı olurdu, gün gelirdi, Ermenilerin Surp Zadik
paskalyası olurdu. Hepimiz bekleşirdik biz Musevi ve Müslüman çocuklar, çünkü
bilirdik ki Yorgo, Dimitri, Aleko, Hristo, Dikran, Artin, Levon, bizlere
ceplerine çantalarına doldurdukları rengarenk paskalya yumurtalarıyla nefis
paskalya çöreklerinden getireceklerdi…
Gün gelirdi, musevi arkadaşlarımız bize de ayıracaklardı, Avram Usta’nın
nefis boyozlarından.
Gün gelirdi,
şeker bayramı olurdu, Musevi, Ermeni Rum çocuklar da bayram yaparlardı bizimle
beraber. Bilirlerdi ki boğazlarından geçmez, ailelerimiz bize bayram baklavası
getirirlerdi, bilhassa gayrimüslim arkadaşlarınıza verin, mahzun olmasınlar biz
bayram yaparken derlerdi zaten. Bayramda evine, ailesine giden arkadaşlar
mutlaka baklava tepsisinin son kalanını kutu kutu okula getirirlerdi.
Bize neydi ki? Kim Rum, kim Musevi, kim Müslüman, kim ermeni, o zamanlar
anlar ve bilirdik ki, hepimiz aynıyız, aynı teknenin hamuruyuz, sadece renkler
değişik.
Bu da ne güzel bir renk cümbüşüydü değil mi, hayatımız gök kuşağı gibi
rengarenkti. Şimdilerde olduğu gibi her şey koyu gri değildi.
Ne güzel ne
romantik, ne mutlu günlerdi onlar dostum Dikran, Levon, dostum Moşe, dostum
Hristo, dostum Mustafa, biz ne tatlı bir mozaiktik Babil Kulesi’nden bu yana..
Şimdilerde, hepimiz tatlı, ama buruk gülümsemelerle ve nostaljiyle hayal
meyal hatırlarız o günleri ve hatıraları, şimdiki gençler belki tadamamışlardır
bunları.
Hayali cihan değer …