ZAMANDA YOLCULUK | Nurdan Aladağ
ZAMANDA YOLCULUK
Çocukluğumuzda bir an önce büyümek, herkese lafımızı dinletmek isterdik. Büyüdük, olgunlaştık, her sözümüz her dileğimiz kolayca gerçekleşecek diye düşünürken yanıldığımızı anladık. Çocukluğumuza geri dönme hayalleri kurmamız ve bunu gönülden istememiz nafile bir çaba olarak kitapların satırlarında, şiirlerin dizelerinde yerini aldı, şarkılara türkülere yansıdı. ’’Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler’’ diye okunan şarkıda yaşanmamış bir dönemin acısı mı saklıydı? ‘’Çocukluk bahara çok benzer onda gözyaşları ne gezer’’ sözüne inanmak için neler yapmalıydık?
Radyoda çalan şarkıların ardından hatıralarım canlanınca çocukluğuma küçük bir yolculuk yaptım. Lunaparkta dönme dolabın en tepesinde sallanmasının bana verdiği heyecan dolu dakikalara gittim. Fuarın muazzam kalabalığı ile kapıdan içeri ezilmeden girerek yanan renkli ışıklara baka baka yürürdüm. O yaşlarda yön kavramı oluşmadığı için kaybolma tehlikesine karşın annemin elini sıkı sıkı tutardım. Akşam karanlığına varmadan bindiğimiz dönme dolabın durduğu dakikalarda her yeri kuşbakışı izleme ayrı bir keyif verirdi. Şarkıcıların sahneye çıkma saatinde binmişsek onları görme şansını da yakalardık. Dondurma yemek, tanıtım yiyeceklerinden alabilmek için sıraya girmek, yabancı ülkelerin stantlarından broşür toplamak, mutfak robotunun her bir parçasının kullanımını izlemek tarifsiz bir mutluluk yaşatırdı. Olmazsa olmazım saat kulesi modeli şişesinde altın damlası ya da gizli çiçek kolonyası almaktı. Hiç oturmadan saatlerce yürümekten ayaklarımıza kara sular inerdi. Çok yorulunca en küçük olmanın avantajını kullanarak babamın omuzlarında gezmeye devam ederdim. Uçan balonu bileğime bağladıkları için kırmızı renkli belediye otobüsünde uyumadan eve varabilirsem gökkuşağı rengindeki balonumu izleyerek çocukluğun saf katıksız sevincini yaşardım.
Memleketten gelen akrabalarımızla fuarın kapanacağı güne kadar ziyareti tekrarlardık. Gelen misafirlerden genç delikanlılar cesaret göstergesi olarak paraşütle kuleden atlarlardı. İzlerken yüreğimiz ağzıma gelirdi. Büyüdüğüm zaman denemeyi hiç düşünmedim seyretmesi bile yetmişti. En sevdiğim yerlerden birisi sihirli aynaların bulunduğu bir odacıktı. Her aynanın önünde kendimizi izler efekt olarak verilen kahkaha sesiyle biz de otomatik gülerdik. Boyu kısa olan uzun boylu oluyor , şişman olan kendini zayıflamış görünce beğeniyordu. Şu an akıllı telefonlardaki uygulamalar yıllar önce o aynalarla gerçekleşiyordu. Başımızı koyarak bedeni değişik olan resimler çekildiğimizde de farklı görüntülere sahip olmanın değişik bir sevincini yaşardık. Yürüyerek ulaştığımız noktalardan biri de bembeyaz heykellerin bulunduğu süs havuzuydu. Müzik ve ışıklar eşliğindeki suların dansını izlerdik. O nasıl güzel bir gösteridir nasıl bizi bizden alır hayal alemine götürürdü. Pembe pamuk helvayı yerken içimiz yanınca her köşe başındaki çeşmeden ağzımızı dayayıp kana kana su içerdik. İçtiğimiz suyun tadı hiçbir yerde bulamayınca bir ah çekip karşıki dağları delmek istiyor insan…
Korku tüneline girme cesaretini gösterdiğimizde herkesin korkuları farklıydı. Tünelin girişinden çıkışına kadar gözlerimi kapattığım için beni korkutacak her türlü riske karşı önlem almayı o yıllardan başlamıştım. Cesaretin korkudan korkmak olduğunu, korkularımıza yenilip hedefimizden vazgeçmememiz gerektiğini yaşayarak öğrendim. Bu günlerde ise korkunun ecele faydası olmadığını görmek koronadan korunmak için evde beklemek gerekiyor.
Çocukluğumuzu yaşadığımız zamana yolculuk yaptığımızda bazen bize acı bile verse yaşadık diye sevinmeliyiz. Şimdiki nesil için çareler bulmalı, bizim yaşadıklarımızı yaşayamayacak olsalar da hayal dünyalarına katkıda bulunmalıyız. Pahalı oyuncakları alarak birkaç dakikalık mutluluk yerine ileriki yaşlara taşıyacakları anıları olmalı.
Yolculuk yapmayı sevenlere selam olsun. Karada, havada veya denizde yapamadığımız yolculuğu zamanda yapabiliriz. Mutlu olmayı isteyenler beni dinleyip çoktan yola çıktılar bile…
Mutlu bir gün yaşayın bugün; tıpkı eski günlerde olduğu gibi.