Yeşilin Kızı Anne | L. M. Montgomery
M. Montgomery aynı kitabında, “Eve gidiyor olmak, orasının ev olduğunu bilmek ne güzel.” der.
Çevirmen: Esra Damla İpekçi/ Salt-Okur Yayınları, s.20-22
Daha önce hiç gelin
görmedim ama neye benzeyeceğini tahmin edebiliyorum. Kendim gelin olmayı hiç
beklemiyorum. O kadar gösterişsizim ki kimse benimle evlenmek istemez. Tabii,
başka ülkeden gelmiş yabancı biri değilse… Sanırım, yabancı biri o kadar
seçici olmaz. Yine de bir gün beyaz elbisemin olmasını umuyorum. Bu, benim için
olabilecek en büyük dünyevi mutluluk! Güzel kıyafetlere bayılıyorum.
Hatırlayabildiğim kadarıyla, hayatım boyunca hiç güzel elbisem olmadı. Tabii
aslında bu, beklentiyi daha da arttırıyor, öyle değil mi? Yine de kendimi
harika kıyafetler içinde hayal edebilirim. Bu sabah yetimhaneden çıktıktan
sonra çok utandım çünkü bu eski, korkunç elbiseyi giymek zorundaydım. Bütün
yetimler bunları giymek zorunda, biliyor musunuz? Geçen kış, Hopeton’daki bir
tüccar, yetimhaneye üç yüz metre kadar bu keten yün karışımı kumaştan
bağışladı. Bazı insanlar bunu, kumaşı satamadığı için yaptığını söyledi. Fakat
ben yüreğindeki iyilikten yaptığına inanmayı tercih ederim, siz de öyle
düşünmez miydiniz? Trene bindiğimizde, sanki herkes acıyarak bakıyormuş gibi
hissettim. Sonra hemen işe koyulup dünyadaki en güzel açık mavi, ipek elbiseyi
giydiğimi hayal ettim. Hayal kuracaksan, zamanına değecek şeyler üretmelisin
çünkü. Çiçek ve erikle dolu şapkam, altın saatim, yumuşak eldivenlerim, güzel
botlarım da varmış. Sonra, neşem hemen yerine geldi. Adaya varana kadar
yolculuğun tadını çıkardım. Gemiyle gelirken hiç midem bulanmadı. Bayan
Spencer’ı normalde gemi tutardı ama o da iyiydi. Suya düşebileceğim endişesiyle
sürekli beni izlediği için hasta olmaya vakti kalmadığını söyledi. Sinsi sinsi
etrafta dolaştığımdan ona rahat vermemişim. Fakat onu deniz tutmasından
kurtardıysa, iyi ki dolaşmışım; bu şekilde iyilik etmiş sayılırım, değil mi?
Gemideyken görülebilecek her şeyi görmek istedim çünkü bir daha buna imkânım
olup olmayacağını bilmiyordum. Ah! Ne kadar çok kiraz ağacı çiçek açmış! Bu
ada, gördüğüm en çiçek dolu yer! Buraya şimdiden bayıldım. Burada yaşayacağım
için çok memnunum. Prens Edward Adası’nın, dünyadaki en güzel yer olduğunu hep
duymuştum. Eskiden burada yaşadığımı hayal ederdim ama bunun gerçekten olmasını
beklemiyordum. Hayallerinin gerçeğe dönüşmesi enfes bir şey, öyle değil mi? Ama
o kırmızı renkli yollar çok komik. Charlottetown’da trene bindikten sonra,
yanımızda kırmızı yollar belirmeye başladığında Bayan Spencer’a neyin onları o
hâle getirdiğini sordum. Bana cevabı bilmediğini ve Tanrı aşkına ona daha fazla
soru sormamamı söyledi. O ana kadar belki bin tane sormuşum. Sanırım gerçekten
de sordum ama bilmediğin şeyleri, soru sormadan nasıl öğreneceksin? Peki,
yolları kırmızı yapan nedir?”