Haftanın Hikayesi – Yeşil Fıçı Lokantası / Kebikeç dergisi
Girmediğimiz, izleyicisi olduğumuz o ikinci büyük savaş günleri gelip geçerken...
Çankırı Caddesi üzerinde, Rüzgârlı Sokak geçildikten sonra, sol kolda döneminin lüks sınıfına giren Emre Palas’ın altında bir lokantaydı. Sahibi Mesut Tarık’tı. Mesut’a, bir Macar bayanla evli olduğundan, “Macar Mesut” derlerdi. Bu itibarla, “Macar’ın Yeri” denildi mi, anlamalı ki Yeşil Fıçı’dan söz ediliyor.
“Topal Mesut” da derlerdi ona; çünkü bir ayağı aksardı. Macar eş, mutfağa girer, yemekleri yapardı. En iyi Macar gulaşı burada yenirdi. Mesut’un kardeşi Pehlivan Namık’ın kasap dükkânı olduğu için biftek, bonfile, pirzolanın âlasını o ikram ederdi.
Mesut, bir defasında “Bira vurguncusu” olarak adlandırılıp gazetelere düştü. Girmediğimiz, izleyicisi olduğumuz o ikinci büyük savaş günleri gelip geçerken bir gün, “Kırk sekizer kuruşa satması lâzım gelen yedi şişe birayı elli beşer kuruşa sattığı cihetle, Çankırı caddesinde Yeşil Fıçı lokantası sahibi Mes’ut Tarık, Belediye Encümenince yirmi beş lira para cezasiyle tecziye edilmiştir.” haberi okunacaktır.
Lokantanın bir tezgâhı vardı. Tezgâhın arkasında otururdu Mesut. Müşteri kısmında da tek tekçiler sıralanırdı. Yeşil Fıçı noktası her zaman kalabalıktı.
Orayı mesken tutanlardan Ahmet Muhip Dıranas, hikâyeci Şahap Sıtkı İlter, diğer zevat…
Dıranas, çok defa Çocuk Esirgeme Kurumu’daki işinden çıkıp akşam saatlerinde Mesut’un orada mola verip bir yandan rakısını içerken bir yandan da radyoevindeki canlı yayında yapacağı haftalık konuşmasının metnini hazırlar, okuyacağı şiirleri seçerdi.
Macar’ın yerine Orhan Veli gelir, şiir yazardı. Fransa’daki Oktay Rifat’a, buradan bir mektup yazıp bir şiirini göndermiş olabilir. Ya da sadece yazdığı şiiri göndermiştir. Belki de mektubu da şiiri de göndermeyecektir. Ama ortada bir şiir vardır ve Yaşar Nabi Bey’in Varlık dergisinde yayımlanacaktır.
Orhan Veli, Ankara’yı sarıp sarmalamış bir kış gecesi sokaktan kopmuş, oraya sığınmış, epeyce yüklü, içki mahmuru Ankara mensupları arasında mekânın tadını çıkarıyor olabilir. Şiir yazıyor: Kış, kıyamet / Macar Lokantası’nda yazıyorum / İlk mektubumu. / Oktay’cığım / Bu gece sana bütün sarhoşların / Selâmı var.
Bu şiirin düşürüldüğü tarihi saatiyle birlikte biliyoruz. Şiirin bir köşesine not almıştır. 1937’nin 8 Aralık gecesi, saat 21.00. Yeşil Fıçı masalarından başka mektup, hatta telgraflar da geçmiş olabilir. 4 Ocak 1945 tarihini taşıyan ve İstanbul’daki arkadaşı Ziya Osman Saba’ya gönderdiği mektubun bir yerinde Cahit Sıtkı diyor ki: “Daha evvel Baki Süha ile bir akşam ‘Yeşil Fıçı’ meyhanesinde kafa çekerken sana bir muhabbet telgrafı yollamaktan kendimizi alamadık.”
Mesut’un yeri, Tarancı’nın akşam durakları arasındadır. Bir gece, Baki Süha Ediboğlu ile “kafa çekerken”, ikisinin birden yüreklerini sevgi, özlem kuşatır, hemen “Ziyacığım…”a telgraf çekip evliliğini kutlarlar.
Mutluluğu arayan Cahit Sıtkı, okuldan arkadaşının yaptığı evliliğe ne kadar da sevinmiştir.
Yeşil Fıçı’yı telgrafın alıcısı Ziya Osman da daha sonra eşi ile birlikte gelip görecektir. Nazik, çekingen, ürkek Ziya Osman, 1946’da Ankara’da Ziraat Bankası’nın bir şubesine memur olarak atanmıştı. O da Sultani sıraların, 2 Haziran dan başlayıp bir ömür boyu arkadaş kaldığı Cahit Sıtkı’nın ölümünün ardından kaleme aldığı yazılardan birinde, birlikte geçen Ankara günlerini anacaktır: Sonra, mektubunda adını ettiği o Yeşil Fıçı’ya galiba, beni karımla birlikte, öyle yerlere kadın girer miydi bilmem, ama madem ki Cahit götürüyordu-götürüşü.
Karşımızda, bizi mesut görmekten mesut, içişi, sarhoşluğa sapmadan, hep güzel güzel, karımın benim kadar rakı düşmanı (evet, en çok Cahit’e zararı dokunduğu için düşmandım rakıya) olmadığına sevinerek tatlı tatlı demlenişi.
Kaynak: Kebikeç, Sayı 42