YAN/IL/ĞI | Ahmet Karbeş
Evet;
seni bilememişim,
sevgiye aç
kocaman kocaman
sarılmaya muhtaç olan
bir tek benmişim galiba..
küçükküçükküçük
kü-çü-men-cik
bir tanrı parçacığı kadar
sarılsaydın
sarmalasaydın yalnızlığımı
öpseydin
güzel ve ıssız garipliğimi
nasıl da sevinirdim çocukça
sevinirdin,
sevinirdik
ikimiz yaşadıkça..
ahhh bilseydin
bir bilebilseydin
benim
nice fırtınalardan sıyrılıp geldiğimi
ve yıldızım sayıp,
rotamı sabitlediğimi
sana;
insan sarrafı olmak
aşka kâr etmiyormuş
ben çoktan anladım da
ahhhh ula uslanmaz deli yürek
sen de anlasana!
müneccimlik desen
akla zarar
“ahir’i mutluluk” diye
düştüğüm bu yolda
kupkurak
yakıcı çöllerde veriliyormuş
meğerse tek mola..
kavuşmak
ve mutluluk düşü
dönüşünce
ap-acı bir serap’a;
sevmenin
tüm renkleri soldu,
kurudu,
hepten susuz kaldı
“aden” denilen
içimizde ki o vaha..
şimdi;
sağnak gibi yağan
afetten farksız
acı sözlerini,
kırk beşlik bir plak gibi
günde beş vakit
DERS diye dinletiyorum
hep senin isminle
çınlayıp duran kulaklarıma..
ne zaman
bebek narinliği
o öpülesi ellerinin
avuçlarımda sıcaklığını hissetsem,
anımsasam,
sanki
acımasız bir şamar olup iniyor
o da
yakıcı gözyaşlarımın
iz bıraktığı yanaklarıma..
oysa ben
böylesine
susamışken sana
senin geceler boyu
asit yağmuru gibi
saf-i keder olup
susuzluğuma yağacağını,
bu masum aşkı
doğum anında boğacağını,
Üstelik
tam da yörüngene girmiş
yaşam çizgimi de eşitlemiş ken sana…..,
nasıl,
nasıl bilebilirdim ki;
senin
kasırğa tufanı olup
gecemi gündüzümü
eksenimi kaybettireceğini
bana!
17:KASIM:2020