ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Toprak Hiç Kimsenin Değildir | İbrahim Uysal

20.03.2023
289
A+
A-

Belki de farklı düşünüp, konuşabildiğimiz için bu kadar farklı kişiler ile bir arada ve yan yana yaşayabiliyoruz.

Yaşıyoruz ama mutlu muyuz, değil mi, o başka soru.

Neden böyle bir konuya girdim? “Dam başında saksağan, vur beline kazmayı” diyen, olmasın diye.

Özellikle son bir kaç yıldır sokaklarda yürürken, insanların yüzlerine şöyle uzaktan da olsa bakmaya sıkılır oldum. Yüzler gergin ve insanların çoğu mutsuz ve umutsuz.

Hani bu güzel dünya, hepimize yeterdi?

Hani insan ve insanlık hep iyiden, güzelden yana evrilir, her şey iyi ve güzel olurdu.

Ortada birçok sorun var ve buna ilişkin görüş, çözüm ve çözüm önerileri de herkesin bulunduğu yere ve konuma göre değişiyor.

Bütün bunları görüp, yaşadıkça J.J. Rousseau’ya, 1762’de yazdığı TOPLUM SÖZLEŞMESİ adlı yapıtından dolayı hayranlığım artıyor.

Oysa insanlığın tarihi, Homo Sapiens’den evrimleşip, günümüz insanına benzer yaratığın yeryüzünde olmasına kadar 60 bin yıl yol kat ediyor. Bir de Homo Erectus ve ondan önceki “insansı/ hominid” yaratıkları düşününce, 3.8 milyon yıl öncesine kadar gidiyoruz.

Bu kadar yıl, insan ve insanlık için yazılan ve çizilen o kadar çok şey var ama J.J. Rousseau’nun 1762’de yazdığı TOPLUM SÖZLEŞMESİ adlı yapıtında söz ettiği, tüm zamanları anlatan nokta atışlı sözleri tarihte çok az görüldü.

J.J. Rousseau anılan yapıtında, insanın evrimleşme sürecini anlatırken aile ve toplumsallaşmayı da önemsiyor.

Burada bir soruna dikkat çekiyor. Toplum içinde yazılı olmayan ve herkesin kendiliğinden kabul ettiği, uyduğu, yazılı olmayan bir sözleşmeden söz ediyor.

İlk çitin çakılması ile toplumsal düzenin bozulduğunu” anlattığında, bütün zamanlara bir sesleniyor. Arkasından da benim çok sevdiğim isyanını yapıyor.

Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘Burası benimdir’ diyen ve buna inanacak kadar saf olan insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun ilk kurucusu oldu.

“O zaman biri çıkıp, çitleri söküp atacak ya da hendeği dolduracak. Sonra da insanlara ‘Sakın dinlemeyin bu sahtekârı. Meyveler herkesindir. Toprak hiç kimsenin değildir ve bunu unutursanız mahvolursunuz!’ diye haykırsa da dinleyen olmadı. Dinleselerdi, işte o adam, insan türünün, nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden kurtaracaktı,” der.

İlk çiti çekenin de buna isyan edip, baş kaldırması istenilen de okuryazarlığı, bilimselliği olmadığına göre, insanın böyle doğal bir yanı var. Bu yüzden insan düşünen, üreten iyi ve güzelden yana olan bir canlı olduğu gibi kendisini, neslini ve yaşadığı doğayı mahveden bir yaratık da olabiliyor.

Ne yazık ki tarihi süreçler içerisinde insanın bu yapısı bozulmuş ya da birilerine özellikle bozdurulmuş, özünden uzaklaşıp çevresine, doğasına da zarar vermeye başlamıştır.

Zamanla yazının bulunması, bilginin kayıt altına alınması, gelecek nesillere aktarılması, sanayi devrimi ve bilgi çağının gelmesi ile artık sınırlar zorlamaya başlamıştır.

Bunların hepsi güzel, ama bir de yaşanılan dünyanın da yaşanılabilir bir kapasitesi vardır.

Dünyada denge bozulmuş, sonucunda da bir takım çevresel felaketler başlamıştır.

Bu olumsuzluklar arasında savaşlar, en büyük tahribatı yapmıştır.

İnsanlığın yaşadığı bu olumsuzluklar bir yana bilim insanlarının öne sürdüğü savı düşündürücü.

“Dünya en fazla 9-10 milyar insanı yüklenebilecek kapasitededir.”

Bu savını göz önüne alırsak, bugün olanlara ve yarın yaşanacaklara karşı isyan edilmediği sürece, J.J.Rousseau’nun yıllar önce ilk çiti çekene karşı ettiği isyan ettiği gibi, bugünün insanı daha da önemlisi aydını aynı isyanı edemezse, gün gelecek bizlerden sonraki nesiller hepimize isyan edeceklerdir.

Yine bazı bilim insanlarına göre, İnsan Nüfusu 2030-50’lilere doğru, 9 Milyarda Sabitlenmezse, 2100 Yılında bu sayının 12 Milyara ulaşabileceği hesaplanıyor.

Yaşanabilecekleri, bugünlerden öngörmeyip görmezlikten gelmemek imkansızdır. Unutmayalım ki günümüzün dünyasında, gelecekte de aynı evrende yaşayan birlerinin gidecek hep bir yerleri olur ve olacaktır.

Bugün buldukları ile avunanların, gelecekte gidecek bir yerleri yok ise bu güzel ülkelerine sahip çıksalar çok iyi olacaktır.

Unutmayalım Afrika ilk insanın Mezopotamya ve Ortadoğu ise dünya uygarlıkları ile tarım devrimin yaşandığı, tek tanrılı dinlerin kaynağıdır.

Gidecek bir yeriniz yok ise bugün ülkemize buralardan gelen insanların, bu güzel toprakları, sokakları ve sahilleri ne hale getirdiğini bir düşünün!..

 

…..

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.