TOLSTOY VE DİĞERLERİ | Yelda Karataş


Tolstoy’u okudum. Savaş ve Barış dahil. Kendisi ilk
dekabristler’den . Savaş ve Barış’ı da bir dekabrist’in hayatını anlatmak için
yazıyor.
Sonra bakıyor ki o kuşağın arkasında anne babalar ve büyük anne babalar var. O
nedenle Napolyon savaşları ile başlıyor kitap. İlk bölümde de bizi savaşın
anlamsızlığı ile yüzleştiriyor. Bugünkü kuşağı anlamak için Angelopoulos’un
Balkan Tarihi ve oradaki savaşlarla neden yüzleştiğini hissediyorum.
Tolstoy’un sabrı bana kalırsa hiç bir romancıda yoktur. Büyük dehası Anna
Karenina ve Diriliş gibi büyük yapıtlar koymuştur. Diriliş’i orta okul
yıllarımda okumuş, bir köylü ihtilalinin neden gerekli olduğunu hissetmiştim.
Lenin’in gerçekleştirdiği de bir köylü devrimidir yine bana kalırsa. Mujiklere
duyduğu hayranlık öyle büyüktür ki Tolstoy’un sonunda bir toprak ağası (
derebey) olmasına rağmen, dağıttığı topraklarının üzerinde yaşayanların
anlayacağı o basit ve estetik açıdan bir felaket olan Halk İçin Hikayeler’i
yazar. Acınası öykülerdir. Tolstoy gibi bir deha herkesin anlayacağı öyküler
yazmanın sanat olduğu yanılgısını nasıl yaşar hiç anlayamam…
İçimi sızlatır…
Gorki’nin hayran olduğu ve mektuplaştığı Dr. Cehov böyle bir ödün vermez. Vişne
Ağacı’nda bize hissettirdiği devrimin geleceğini bilir ama Halk için öyküler
yazmanın çarpıklığını ve sanatsal bedelini de…
Tolstoy’u çok seviyorum. Savaş ve Barış ve Anna Karenina okunmalıdır derim. Ama
Martı, Cehov’un Martı’sı mutlaka okunmalıdır… Bütün kitapları…. Gogol ve
Dostoyevski’den söz etmiyorum bile. Onlar okunmadan yaşanmaz ki!