Tohumun Öyküsü | Ercan Kızılay
MENDEL’İN TOHUMLARI
Gregor Mendel, Avusturyalı bir papaz( 1822-1884).
Günün birinde, kilisenin bahçesine, düzgün kabuklu bezelye tohumları ekiyor.
Çimlenen bitkileri besleyip büyütüyor ve zamanı gelince olgunlaşan bezelyeleri
hasat ediyor. Elde ettiği tohumlara bakıp şaşırıyor; çünkü, düzgün kabuklu
tohumların yanında buruşuk kabuklu tohumların da var olduğunu görüyor.
Ertesi yıl, buruşuk tohumlarla, düzgün tohumları ayrı ayrı ekiyor.
Hasat sonunda ne görüyor?
Düzgün kabuklu tohumlardan yetişen bezelyelerden, hem düzgün tohumlar ve hem de
buruşuk tohumlar elde ederken, buruşuk tohumlu bezelyelerden sadece buruşuk
tohumlar elde ediyor.
Daha sonra bu iki tür arasında çaprazlamalar(melezleme) yapıyor ve elde ettiği
sonuçlardan yola çıkarak, bugünün modern genetik biliminin temelini atıyor.
Bizim bademlerse; böylesi bilimsel etkinliklerde bulunmaktan çok uzakta olup,
insanlarımıza uhrevi dünya masallarını naklederek, kendi dünyalıklarını
biriktiriyorlar.
YAŞAMIN KURBANLARI
Nedendir bilinmez o sabah erkenden uyanmıştım. Üstelik oldukça geç saatlerde
uyumuş olmama rağmen, dinç ve zindeydim. Bir gün önceden başlayan, sabaha kadar
dinmeyen yağmur doğayı pırıl pırıl temizlemişti. Yaz aylarına göre oldukça
soğuk bir gece geçirmiştik.
Yatağımdan kalkıp penceremi sonuna kadar açtım. Sabahın saf duru havasını ciğerlerime çekmek için kollarımı açmıştım ki… Gözlerim yuvasından fırladı birden. Pencerenin önünden bir kedi geçiyordu. Ağzında, ana rahimdeki cenin gibi iki büklüm olan yavrusuyla. Sokak kedileri isimsiz olur. Onun da adı yoktu.
Seslendim ona “Ey nereye gidiyorsun? Çabuk buraya gel!”
Dinlemedi beni, hızla gözlerimin önünden geçip gitti. Şaşkındım. Bu yabancılık, umarsızlık da neyin nesiydi? Önceki iki doğumu bizde gerçekleşmişti. Birinde beş yavru diğerinde üç yavru derken sekiz yavrusunun manevi annesi olmuştum. Üstelik bu hamileliği boyunca onu doyuran da bendim.
Evet, dua etmiştim… -İnşallah çok daha mutlu olabileceğin yerde doğum yaparsın!-
Sonunda doğumu başka yerde yapmıştı. Dışarıda onlara yine bakabilirdim. Sevinirken o sabah gördüğüm manzarayla duygularım altüst olmuştu.
Korkmuş olmalıydı. Üstelik gece de soğuk geçmişti. İçimin paralandığını hissettim. Üstüme bir şeyler geçirip soluğu dışarıda aldım. Koyu bulutlar yeniden şiddetli bir yağmurun habercisiydi.
Arka bahçeye geçtim.İnceden inceye ağlayan mecalsiz bir sese doğru gittim. Ağacın altında biri sarı diğeri beyaz iki yavrunun yüzleri ıslak zemine yapışmış, başları yana düşmüştü. Ardaki çitten komşunun bahçesine atladım. Beyaz yavruyu elime aldım, ölü gibiydi başı yana düştü.
Baktım anne kedi yavrusunu bir yere bıraktıktan sonra koştur koştur bize doğru geliyor. Sarı kediyi de duvarın üstüne koyarak kendi bahçemize geçtim.
“Haydi kızım, onu da sen al, birlikte eve gidelim” dedim ona.
O sarı yavruyu ben beyazı alıp evin yolunu tuttuk. Odama girer girmez ağzındaki yavrusunu yorganımın altına saklamaya başladı. Gözlerime inanamadım. Onun bakışlarında ise dehşet ve panik vardı. Yavrulardan birinin başına istenmeyen bir şeylerin geldiğini o an anladım.
Devam edecek