ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Tarihi Hatay Depremi ve Hatay’ın Düşündürdükleri | Müslüm Kabadayı

28.04.2023
431
A+
A-
Tarihi Hatay Depremi ve Hatay’ın Düşündürdükleri | Müslüm Kabadayı

Hatay’ın Düşündürdükleri

(14-15 NİSAN 2023 TARİHİNDE HATAY DEPREM BÖLGESİNDE YAPTIĞIMIZ ZİYARET, GÖRÜŞME VE İNCELEME RAPORUMUZDUR.)

                                                                                                                                                             Kemal DİL[1]

Müslüm KABADAYI[2]

Giriş

Toplum olarak, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat 2023 tarihli 7,7 ve 7,6 büyüklüklerindeki depremlerin yanında 20 Şubat 2023 tarihinde Samandağ merkezli 6,4 büyüklüğündeki depremin ve hemen ardından 5,8 büyüklüğündeki artçı sarsıntının Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Diyarbakır, Kilis, Malatya ve Elazığ illerinde büyük bir yıkıma neden olduğunu gördük. Ardından bu deprem bölgesine ilişkin ulusal ve uluslararası düzeyde pek çok gelişmeye tanık olduk. İzlediğimiz kimi gelişmeler, oldukça rahatsız ediciyken, kimileri ise umut doluydu. Durumu bizatihi gözlemlemek üzere o bölgeye gitmek için ortam kolluyorduk. Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu üyelerinin bölgeyi ziyaret etmek için yaptıkları organizasyona katıldık. Böylece 14 ve 15 Nisan 2023 tarihlerinde depremden en çok etkilenen Hatay’da, İskenderun, Arsuz, Samandağ, Defne ve Antakya ilçelerinde depremin etkilerini yapılar, ilişkiler, beklentiler, hayal kırıklıkları, umutları zemininde gözlemleyebilme olanağı bulduk.

Gözlemlerimize dayalı olarak bu unsurlara ilişkin görüşlerimizi raporlaştırmaya çalıştık.

  1. Yapılar: Başta konut alanları olmak üzere iş yerlerini, valilik, kaymakamlık, hastaneler, okullar, Garnizon Komutanlığı gibi resmi kurumların binalarını, tarihi çarşıları ve alış-veriş merkezlerini, yüksek gelir seviyesinin yaşandığı yerleri, tarihi-turistik ibadet mekânlarını, kuşakların Hatay’a aidiyetlerini sağlayan sembolik mekânları içermektedir.

Bu kapsamda Hatay ilinin kalbi olarak bilinen Antakya ilçesinde yer alan tüm unsurların depremin yıkıcı etkisinde kaldığı gözlemlenmiştir. Valilikteki hasar o kadar yüksek ki, valilik hizmetleri ayakta kalan Necmi Asfuroğlu Anadolu Lisesi’nin sağlam bölümünde yürütülmekteydi. Hassasiyetinden dolayı Garnizon’a ilişkin detaylı gözlem yapılamadı. Tarihi Uzunçarşı’nın yüzde yüze yakını kullanılamaz haldeydi. Burada bulunan Antakya Lisesi vd. tarihi okullar ya tamamen ya da kısmen kullanılamaz haldeydi. Tarihi Sarımiye Camii ve hemen yanındaki Katolik Kilisesi de kullanılamaz haldeydi. Valiliğin hemen karşısından giriş yapılan en çekici turistik mekânların yer aldığı sokak ve Hürriyet Caddesi (Saray Caddesi) harap olmuş durumdaydı. Yıkıntılar, çökükler nedeniyle sokağın girişinden içeriye doğru ilerleyebilme olanağı yoktu. Adeta bombalanmış bir mekân görünümündeydi. Sokakta rastladığımız iki kadın, yaptığımız görüşmede durumun vahametini şu cümlelerle aktarmışlardı:

 “Burası Hatay’ın en gözde turistik mekânıydı. Moteller, kafeler, tarihi kiliseler, her şey harap oldu. Benim altı tane iş yerim vardı. Tarihi yapılardı. Yeni restore ettirmiştim. En az yüz yıl daha yaşasın istiyordum. Şimdi gördüğünüz gibi hepsi göçtü, harap oldu.”

Antakya şehir merkezinin sembolü konumunda olan Köprübaşı mevkii, yıkıntıları kaldırılmış ya da sac çitlerle çevrilmiş çökük yapılarla çevrelenmişti. Asi nehri üzerindeki köprüde döküntüler olmasına rağmen köprü trafiğe açıktı. Köprünün Güney-batı yakasında bulunan Hatay Devleti’nin Meclis binası kullanılamaz halde çökmüştü.

Bunların dışında Antakya merkezdeki konut alanları harap olmuş durumdaydı. Ayakta kalan yapılardan hasarlı olmayanı yok denilecek kadar azdı. Defne ilçesinde bazı binaların zemin katları çökmüş, binanın birinci katı zemin katı haline gelmişti.

Defne de, Antakya kadar hasar almış görünüyordu. Çadır kentlerde kalanlarla yaptığımız görüşmelerde, “Burada sağlam hiçbir bina yok. Binası çökmemiş olanlar bile çadırlarda kalıyorlar. Kimse cesaret edip evinde kalmıyor.” biçiminde cevap veriyorlardı. Samandağ’ın köyleri de depremden büyük ölçüde etkilenmişti. Uğradığımız köylerden biri de Vakıflı Köyü idi. Ermeni yerleşim yeri olan bu köyde tarihi ibadet yeri olan Surp Asdvadzadzin Kilisesi büyük hasar görmüştü. Evlerin tek ya da iki katlı olması, köyün dağ yamacında kurulmuş olmasının daha büyük bir yıkımı önlediği, yapılan görüşmelerde ifade edildi.

Arsuz, Antakya ve Defne kadar olmasa da ciddi bir yıkımın olduğu turistik bir yerleşim yeriydi. Belediye başkanıyla yapılan görüşmede, çöken yapıların tamamına yakınının çok katlı binalar olduğunu, ilçeye hâkim olan yapı tipinin 2 ya da üç katlı yapılar olduğunu, buralarda da hasar oluştuğunu söyledi. Buradaki yerel halkın önemli kısmının köylerine çekildiğini de ekledi. Belediye hizmet binası ise kullanılamaz halde olduğu için, belediye hizmetleri daha az hasarlı nikâh salonu olarak kullanılan yapıda yürütülmekteydi. Arsuz’un sembol konaklarından olup 16 yıldır yapılan “Füsun Sayek Sağlık ve Kültür Etkinlikleri”nin de merkezi haline gelen tarihi yapının da çöktüğü görülmüştür.

Samandağ da, yıkımı ağır yaşayan bir ilçeydi. Arsuz’dan Samandağ ilçesine sahil yolundan giderken kullandığımız yolda gördüğümüz kaya yıkıntıları, adeta ilçenin yıkıntısının boyutlarının habercisi gibiydi. İlçeye geldiğimizde, ilçe sakinlerinin ve belediye başkanının aktardıklarına göre, özellikle 6,4 ve 5,8 büyüklüklerdeki depremlerde ilçede çok sayıda can kaybına neden olan yıkımlar yaşanmıştı. Buna rağmen, ilçeye hâkim olan yapı türünün çok katlı olmamasının can kaybının daha da yüksek olmasını önlediği vurgulanmıştı. Samandağ Belediyesi’nin binası da ağır hasarlı olduğundan, tek katlı ek hizmet binasında belediye hizmetleri yürütülmekteydi.

Sonuç olarak baktığımızda, depremler başta kadim şehir Antakya olmak üzere, ilin tüm coğrafyasındaki yapılar üzerinde büyük bir yıkım etkisi yaratmıştı.

  1. İlişkiler: Bu başlık, merkezi otorite ile yerel otorite arasındaki ilişkiler, merkezi otorite ile yerel halk arasındaki ilişkiler, merkezi otorite ile gönüllü ya da görevli sivil toplum dayanışma örgütleriyle ilişkiler, yerel otorite ile yerel toplum arasındaki ilişkiler, yerel otorite ile gönüllü ya da görevli sivil toplum dayanışma örgütleri arasındaki ilişkiler, gönüllü ya da görevli sivil toplum dayanışma örgütleri ile yerel halk arasındaki ilişkiler, gönüllü ya da görevli sivil toplum dayanışma örgütlerinin kendi aralarındaki ilişkileri içermektedir.
    • Merkezi Otorite ile Yerel Otorite Arasındaki İlişkiler: Yerel halk ve yerel otoritede görev yapanlarla yapılan görüşmelerde, depremin yıkıcı sonuçlarına müdahalede merkezi otoriteye bağlı kurumların ve kuruluşların müdahalesinde çok geç kalındığı ortak bir noktaydı. Bu kapsamda Arsuz Belediye Başkanı Sayın Asaf Güven, merkezi otoriteye bağlı yardım kurumlarından çok Arsuz Belediyesi, Kaymakamlığı ve Jandarma Komutanlığı arasında bir koordinasyon oluşturulduğunu belirtti. Bu koordinasyon bağlamında “ihtiyaçlar ve yardımlar” biçiminde bir kayıt sistemi oluşturulduğunu söyledi. Bu sistemin hem ihtiyaçları giderme hem de yardımları alma noktasında güven oluşturma açısından başarılı bir biçimde işlediğini belirtti.

Samandağ Belediye Başkanı Sayın Refik Eryılmaz, çok büyük bir yıkım yaşadıklarını belirtti. Bu noktada devlet tarafından yalnız bırakıldıklarını belirti… Yıkımın etkilerinden normal hayata dönüşümün zaman alacağını söyledi. Özellikle eğitimin devlet tarafından topyekûn kesintiye uğratılmasının kabul edilemez olduğunu belirtti. Bu çocukların eğitime ve öğretmenlere ihtiyacı olduğunu söyledi. Belediye olarak bu konuda atanamayan gönüllü öğretmenlere kira yardımı gibi ufak destekler vererek eğitim faaliyetlerini yürütmeye çalıştıklarını dile getirdi. Bunun yanında Sayın Eryılmaz, yerel yönetim olarak eğitimin yanında, moloz döküm ve kalıcı konutlar konusunda da devlet, hükümet tarafından kendilerinden görüş alınmadığından şikâyetçi olduklarını söyledi.

  • Merkezi Otorite ile Yerel Halk Arasındaki İlişkiler:

Depremin yıkıcı etkisini doğrudan yaşamış, ailesinden ya da yakınlarından birçok kişiyi kaybetmiş yerel halkla görüşmeler yapıldı. Derin üzüntünün, acının ve şaşkınlığın izlerini yüzlerinde gözlemleyebildiğimiz yerel halk, hem depreme hazırlık hem de deprem sonrasındaki acil müdahaledeki yetersizliğin/müdahale etmeyişliğin temel sorumlusu olarak “devleti” görüyordu. Bu konuda Hatay’a karşı kasıtlı bir dışlama davranışının olduğunu dillendiriyorlardı. Deprem, Hatay ili sakinlerinin merkezi otoriteyle (“devletle”) ilişkilerinde de yüksek düzeyde hasara uğramış; “devlete güven” ya açıktan ya da derin bir sessizlikle sorgulanır olmuştur. Bu konuda kendisi de depremzede olan yerel gazeteci Serpil Korkmaz’ın deprem günü, İskenderun Kaymakamlığıyla yaptığı görüşmeye ve sonrasında oluşan tepkiye ilişkin deneyimleri şöyleydi:

“İskenderun kaymakamını aradım. Ekipleri yönlendireceğini söyledi. Ertesi gün “İskenderun Devlet Hastanesi’nin enkazına ekip gelmedi” dedi enkazda çalışan gönüllü vatandaşlar. Bana da “abla senin kaymakamın ekip göndermedi” diye sitem ettiler haklı olarak”.

Bununla birlikte çadır kentlerde görüştüğümüz depremzedeler de benzer durumlarından yakınıyorlardı. Defne’deki bir çadır kentin sakinlerinden bir kadın depremzede;

“Bize millet yardım etti. Allah onlardan razı olsun. Yiyecek, ayakkabı, giyecek çok geldi. Ama ortada “devlet” yoktu. Hâlâ da yok. Çadırların etrafı pislik içinde, hiç ilaçlama yapılmıyor. Fareden yılana her tür böcek var. Korkuyoruz. Havalar ısınınca salgın başlayacak diye korkuyoruz.”

Ayrıca, PVC’den yapılmış seri halde dizilmiş üç, dört banyoyu içeren konteyner benzeri bir prefabrik yapıyı gösteren yaşlı bir depremzede kadın, “Getirdiler, buraya indirdiler, gittiler. Ne su bağladılar, ha böyle yolun ortasına koydular.” diye serzenişte bulundu.

Benzer bir biçimde Beşiktaş Spor Kulübü’nün destekleriyle kurulmuş bir çadır kentin sakinleri ise, “Biz devletten bir şey görmedik. Hep millet bize yardım ediyor. Hava ısındığında bu çadırlarda nasıl kalacağız? Acilen konteyner istiyoruz. Ama ortada hiçbir yetkili yok. Bizim sesimizi Ankara’ya duyurun.” diye haykırıyordu.

Sonuç olarak, hem yaptığımız görüşmeler hem de gözlemler, Hatay ili yerel halkının, onların deyimiyle, “devletle” ilişkisinin güvensizliğe ve öfkeye dönüştüğü izlenimi oluşmuştur.

  • Merkezi otorite ile gönüllü ya da görevli sivil toplum dayanışma örgütleriyle ilişkiler:

İzlenimler kapsamında bazı sivil toplum dayanışma kuruluşları üyeleriyle de görüşmeler yapabildik. İlk olarak yıkımdan etkilenen yerlerden biri olan İskenderun’da depremde hasar görmüş Cemevi’nin bahçesinde hizmet veren TMMOB’un desteklediği bir dayanışma gönüllüleri merkezini ziyaret ettik. Burada ihtiyaç sahiplerine yemek dağıtımı başta olmak üzere çeşitli konularda hizmetler yapılmaktaydı. Polis memurlarından belediye zabıtalarına, öğretmenlerden hemşire ve doktorlara kadar orada bulunan her kesimden insan, bu hizmetten ücretsiz olarak faydalanmaktaydı. Burada dayanışma gönüllüleriyle yaptığımız görüşmelerde, ihtiyaç sahiplerinin her türlü ihtiyaçlarını gidermeye çabaladıklarını söylediler. Depremden sonraki ilk süreçte çok daha yoğun olan merkezin, belediyelerin dönüşümlü personel görevlendirmeleri ve diğer sivil toplum örgütlerinin dönüşümlü eleman destekleri ve bireysel gönüllü desteklerle bu dayanışma organizasyonunun çalışmalarına devam ettiği belirtildi. “Devletle” (merkezi otorite)  ile olumlu ya da olumsuz herhangi bir ilişkilerinin olmadığını söylediler. Bununla birlikte daha fazla gönüllüye ihtiyaç duyduklarını belirttiler. Kendilerine “Buraya gelen gönüllülere ne yapacaklarına ilişkin bir eğitim veriyor musunuz?” sorusuna, “Hayır. Sonuçta burada herkes bir şekilde yapacak bir şey buluyor.” diye cevap verdiler. Öte yandan Defne ilçesinde ziyaret ettiğimiz çadır kentlerdeki merkezi otoriteye bağlı hizmet birimlerinde görevli olanlarsa, herhangi bir konuda da olsa sorularımıza cevap vermek istemediler. Bunun yanında yerel dayanışma organizasyonları içinde bulunan genç bir erkekse, “devlet” /merkezi otoritenin, kurdukları bir kütüphane çadırını bulundukları yerden kaldırmaları için süre verdiklerini söyledi.

  • Yerel Otorite İle Yerel Toplum Arasındaki İlişkiler: Arsuz ve Samandağ Belediye başkanlarıyla yaptığımız görüşmelerde, yerel halkın kendilerinden beklentilerinin, güçlerinin çok üstünde olduğunu belirttiler. Bu noktada yetersiz imkânlarla ellerinden gelenin ötesinde ihtiyaç sahiplerine yardım yapmaya uğraştıklarını beyan ederken, “Unutmayın, biz de depremzedeyiz!” diyerek depremin kendilerinde de mağduriyet yarattığını dile getirmişlerdir.
  • Yerel Otorite İle Gönüllü Ya Da Görevli Sivil Toplum Dayanışma Örgütleri Arasındaki İlişkiler: Bu kapsamda Arsuz ve Samandağ Belediye başkanlarının, gönüllü ya da sivil toplum dayanışma örgütlerinin kendilerine yaptıkları yardımlardan övgüyle bahsetmeleri dikkat çekiciydi. Yerel belediye olarak kıt kanaat imkânlarıyla onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştıklarını da ekleyerek, “Sonuçta bu kadar büyük bir felaketin altından ancak hep beraber dayanışarak kalkabiliriz.” ifadesiyle de bu gönüllülere ve sivil toplum kuruluşlarına ihtiyaçları olduğunu belirtmişlerdir. Öte yandan gönüllü ya da sivil toplum kuruluşlarına yerel yönetim ile ilişkileri konusunda sorduğumuz sorulara, “Yerel yönetimlerle herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Sonuçta onların işini kolaylaştırıyoruz.” şeklinde cevaplar aldık. İlişkinin detayına yönelik söyleyecekleri pek bir şeyin olmadığını ifade ettiler.
  • Gönüllü Ya Da Görevli Sivil Toplum Dayanışma Örgütleri İle Yerel Halk Arasındaki İlişkiler: Gönüllü ya da sivil toplum dayanışma organizasyonlarında çalışan kişilere, yerel halkın yapılan bu hizmetleri nasıl karşıladığını sorduk. Genelde yerel halkın ilgisinin yüksek olduğunu söylediler. Yeme içme ihtiyaçlarının dışında özellikle sağlık ihtiyacı konusunda, kadınlar ve çocuklar bize daha fazla ilgi gösteriyor. TTB’nin Konteyner sağlık merkeziyle destek verdiği Defne ilçesindeki bir yardımlaşma merkezinde günde 50 hastadan daha fazla hastanın takibini yaptıkları ve tarama yöntemiyle merkeze gelemeyen kişilere de hizmet verdiklerini beyan ettiler. Orada görüştüğümüz gönüllüler ve görevliler, bir iki muhtarın ve birkaç sivil kişinin “Size artık ihtiyaç yok. Gidin buradan. Devlet bize yardım ediyor” sözlerine de muhatap olduklarını beyan ettiler.
  • Gönüllü Ya Da Görevli Sivil Toplum Dayanışma Örgütlerinin Kendi Aralarındaki İlişkileri:

Yaptığımız ziyaretlerde edindiğimiz izlenime göre, depremin büyüklüğü ve şiddeti Hatay ilini bir bütün olarak ne kadar çok olumsuz etkilemişse, Hatay halkıyla dayanışmanın da o derecede büyük olduğu izlenimi oluştu. Bu dayanışmada Hatay ilinin tarihi, kültürel, sanatsal, iletişimsel ağlarının büyük rolü olduğu çeşitli görüşmelerde ileri sürülmüştür. Özellikle bu ağın içinde yer alıp da büyük şehirlerde ve yurt dışında yaşayanların destekleri hayati önemde olmuştur. Öte yanda ziyaret ettiğimiz birkaç çadır kent ve organizasyon merkezlerinde yaptığımız görüşmelerde, “Diğer dayanışma merkezleriyle de irtibat halinde misiniz?” ya da “Sizin dışınızda burada başka dayanışma merkezleri var mı?” şeklinde sorduğumuz sorulara, “Bildiğimiz kadarıyla var. Ama her dayanışma merkezi ihtiyaçlarını ve gönüllülerini kendisi ayarlıyor.” cevapları, bizde, yerelde dayanışma merkezleri arasında bir ağ kurulmadığını düşündürmüştür.

  1. Beklentiler: Bu başlık, yerel halkın, gönüllü ya da sivil dayanışma örgütlerinin, yerel otoritenin, merkezi otoritenin beklentileri üzerinden anlam bulmaktadır.
    • Yerel Halkın Beklentileri: Yerel halkla yaptığımız görüşmelerde temel beklentilerinin tekrar kalıcı konutlarda yaşamak olduğu anlaşılmıştır. Bunun için kendilerinden herhangi bir ücret alınmaması gerektiğini dillendiriyorlar. Bununla birlikte kalıcı konutlarının deprem öncesinde yaşadıkları mahallelerde olmasını istiyorlar. Kentin kendi doğal, tarihsel, kültürel, sosyal özüne uygun inşa edilmesini istiyorlar. Çadır kentlerde yaptığımız görüşmelerde özellikle kadınlar, çadır yerine konteyner ev istiyorlar. Bu kapsamda Defne’de bir çadır kentte görüşme yaptığımız bir kadın ve kocası, kaldıkları çadırları göstererek, “Hiç burada insan yaşar mı? Her şey yerlerde. Bizim her şeyimiz vardı. Deprem hepsini aldı götürdü. Bizi çadıra mahkûm etti. Bir aile burada yaşar mı?” diye ağlamaklı bir şekilde en kısa zamanda konutta yaşamak için haykırıyorlardı.
    • Gönüllü Ya Da Sivil Dayanışma Örgütlerinin Beklentileri: Yaptığımız görüşmeler temelinde, gönüllü ya da sivil toplum örgütlerinin beklentilerinin başında depremzedelere yardımların devam etmesi, dayanışma faaliyetlerinin ise artık yerel halkın katılımıyla yürütülmesi beklentisinin geldiği söylenebilir.
    • Yerel Otoritenin Beklentileri: Kendileriyle yaptığımız görüşmelerde Arsuz Belediye Başkanı Sayın Asaf Güven ve Samandağ Belediye Başkanı Sayın Refik Eryılmaz her ikisi de ilçelerinin doğal ve toplumsal dokusuna uygun olarak yeniden inşa edilmeleri beklentisi içinde olmuşlardır. Bu konuda merkezi otoritenin planlamalarına katılmayı istediklerini dile getirdiler.
    • Merkezi Otoritenin Beklentileri: Bu konuda merkezi otoritenin yerel temsilcileriyle herhangi bir görüşme yapabilme olanağı olmadığı için, yerel halk, sivil toplum örgütleri ve yerel yönetim üzerinden alınan değerlendirmelere göre, merkezi otoritenin acil beklentisini göstermelik de olsa kalıcı konutların temelini atmak oluşturmaktaydı. Bunun dışında sivil toplum örgütlerine göre merkezi otoritenin beklentisi, inşa sürecini ranta dönüştürmektir. Bu doğrultuda Antakya merkezine ilişkin 126 Sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin de bu düşüncelerini desteklediğini belirtmişlerdir. Bu kararnamede ilan edilen 307 hektarlık “riskli alan”ın aynı zamanda Antakya’nın sit alanıyla birebir olmasının tesadüf olamayacağına dikkat çekmişlerdir.
  2. Hayal Kırıklıkları: Yerel halkın, gönüllü ya da görevli sivil toplum dayanışma örgütlerinin veya temsilcilerinin, yerel otoritenin, merkezi otoritenin hayal kırıklıkları bu başlık altında betimlenmeye çalışılmıştır.
    • Yerel Halkın Hayal Kırıklıkları: Yapılan görüşmelerde yerel halkın en büyük hayal kırıklığını, deprem sonrasında birkaç gün boyunca kendilerine, kendi ifadeleriyle “devletten hiç kimsenin yardıma gelmemesi” oluşturmuştur. Bu biçimdeki hayal kırıklığı, il merkezinden, ilçe ve köylere kadar görüştüğümüz herkes tarafından dillendirilmiştir. Depremde, damadını, kızını ve torununu kaybeden bir depremzede, “Eğer depremden hemen sonra yardım gelseydi kızım, damadım ve torunum sağ çıkacaktı. Beton bloklar çok ağırdı. İnsanla olacak gibi değildi. Makine gerekiyordu. Gelmediler. Çocuklarımız göçük altında, biz dışarıda bağıra çağıra ölümlerini bekledik.” biçiminde üzüntülerini dile getirdi.
    • Gönüllü Ya Da Görevli Sivil Toplum Dayanışma Örgütlerinin Veya Temsilcilerinin Hayal Kırıklıkları: Gönüllü ve görevli sivil toplum örgütlerinin ya da temsilcilerinin en büyük hayal kırıklıklarının yerel halkın hayal kırıklığı ile aynı olduğu yapılan görüşmelerden anlaşılmıştır. Özellikle, merkezi otoritenin yetkili temsilcileriyle yaptıkları yüz yüze görüşmelerde ve telefon görüşmelerinde kendilerine ya tereddütlü cevaplar verildiği, ya hiç cevap verilmediği ya da verdikleri sözlerin tutulmadığı dile getirildi.
    • Yerel Otoritenin Hayal Kırıklığı: Arsuz Belediye Başkanı Sayın Asaf Güven, “Pandeminin ardından yaşanan orman yangınlarından sonra bir de bu boyutta bir depremin yaşanması ne yazık ki bizi çok olumsuz etkilemiştir. Biz turizm ve tarımla öne çıkan bir ilçeyiz. Ne yazık ki beklentilerimiz gerçekleşmedi.” diyerek hayal kırıklığını bu biçimde ifade etmiştir.
    • Merkezi Otoritenin Hayal Kırıklığı: Yerel halkla yapılan görüşmelerde, merkezi otoritenin hayal kırıklığının, seçim öncesinde meydana gelen bu depremin kendilerine oy kaybettireceği noktasında olduğudur. Fakat bu konuda doğrudan merkezi otoritenin temsilcileriyle bir görüşme yapılamadığı için, yerel halkın bu görüşünü doğrulama olanağı olmamıştır.
  3. Umutlar: Yerel halkla, gönüllü dayanışma ve sivil toplum örgütleriyle, yerel otoritelerle yapılan görüşmelerde, Hatay’ın doğasına, kültürel ve tarihsel dokusuna uygun olarak yeniden inşa edilebilmesi için her türden ve kesimden ulusal ve uluslararası dayanışma ağlarının oluşacağına yönelik yüksek düzeyde bir umut olduğu vurgulanmıştır. Görüşme yaptığımız bir depremzedenin “Hatay bir deprem şehridir. Her defasında küllerinden yeniden doğmuştur.” sözü, bu umudu besleyen dinamiği işaret etmiştir.

 

Sonuç: Hem Kahramanmaraş merkezli depremler hem de Defne-Samandağ merkezli depremler, Hatay ili, ilçesi ve köyleri üzerinde büyük bir yıkım oluşturmuştur. 11 ili kapsayan afet bölgesinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 24 Şubat 2023 tarihli raporuna göre tümüyle yıkılan toplam bina sayısı 18 bin 200 olarak açıklanmıştır. Bunun 5 bin 696’sı Hatay’da bulunmaktadır. Bu konutlardaki daire sayısının 23 bin 90 olduğu dikkate alındığında gerçek can kaybının Hatay’da ne kadar yüksek olduğu ortadadır. Hatay’da tümüyle yıkılan binanın en çok olduğu yer ise, 3 bin 79 ile Antakya’dır. Ayrıca Hatay’da acil yıkılacak ağır hasarlı ve yıkık bina sayısı 25 bin 822, daire sayısı 85 bin 724, ticarethane sayısı 19 bin 646, ahır sayısı da 449 olarak saptanmıştır. Bu devasa yıkım nedeniyle yaklaşık nüfusu 1 milyon 700 bin olan Hatay’dan, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Lütfü Savaş’ın açıklamasına göre 700 bin kişi farklı illere göç etmiştir. Dolayısıyla 6 Şubat 2023’e kadar hem yurt içinden hem de Suriye başta olmak üzere birçok ülkeden göç alan Hatay, büyük bir işgücü, beyin gücü kaybına uğramıştır. Bu göçün yarattığı travma, önümüzdeki dönemin en önemli ve acilen çözülmesi gereken sorunu olarak gündem oluşturmaktadır.

Depremde yüksek miktarda can kaybının olmasında ve akrabalarının, aile üyelerinin kaybedilmesinde deprem kadar, devlet kurum ve kuruluşlarının müdahalede gecikmesinin rol oynadığı yoğunlukla dillendirilmiştir. Bunun yanında, yıkımdan sadece yapılar değil, yerleşik tarihsel, kültürel, sosyal bellek de etkilenmiştir. Pek çok Hatay sakininin ve diğer illerde yaşayan onların akrabalarının, çok ciddi bir habitat kaybına ilişkin bir psikolojik sıkıntı içine girdikleri gözlemlenmiştir. Bununla birlikte, merkezi otorite ile yerel otorite arasındaki ayrışmanın, yerel halkın devlet kurumuna olan güvenini derinden sarstığına ilişkin bir izlenim oluşmuştur.

Ayrıca, Hatay’ın yeniden inşa sürecine katılma noktasında, Hataylıların çok büyük bir beklenti içinde oldukları anlaşılmıştır. Merkezi otorite tarafından bu olanağın kendilerine verildiğinde ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını dillendirmişlerdir. Bununla birlikte, can kayıplarının geri getirilmesinin mümkün olamayacağı fakat her türden ulusal ve uluslararası dayanışma ağlarıyla Hatay’ın yeniden doğasına, kültürel ve tarihsel dokusuna uygun bir biçimde inşa edileceğine ilişkin umutlarının olduğunu ifade etmişlerdir.

 

Ankara, 26 Nisan 2023

 

 

 

Doç. Dr. Kemal Dil                                                                   Müslüm Kabadayı

Çankırı Karatekin Üniversitesi                                         Hatay Kültür Sanat Edebiyat Platformu

                 Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü                                                                Dönem Sözcüsü

 

 

Müslüm Kabadayı
Müslüm Kabadayı
Ömrün Altmışında | Müslüm Kabadayı 1960 restorasyonunda doğduğumda Hatay Kışlak’ta Köyümüz yurtsever kafalarla koşuyormuş aydınlığa O dönemde bırakmış babam ocak söndüren kumarı Anam derdi, senin gözlerin verdirdi ona bu kararı Elimde kitapla çobanlık yapardım, Keldağlıydı suyum Bir kamyonla ilk kez Amanoslar’ı aştığımda altıydı yaşım Ve Misis tarlalarında çalışırken pamuk çalısı kadardı boyum On birimde Düldül Dağı’ndan sızan kanımdı Sabunçayı Düziçi İlköğretmen Okulu’nda bilgi çiçeklerimi suladı On altımda öğretmenlik hakkım için çıktım boykota MC’nin sürgün okuyla fırlatıldım Çanakkale Boğazı’na Büyük kavga suları dar boğazlardan süzüldüm On sekizimde Ankara’da DTCF’ye yazıldım Yirmi ikimde “Mamak Üniversitesi” zindanına atıldım Kaybettiğimde elli yedisindeydi ayağı kesik babam İğnenin deliğinden Hindistan’ı görürdü, şekere yenildi tamam Elim iş, aklım güç tuttuğundan beri yüklerim hep ağırlaştı 12 Eylül zulmüyle ülkem kararırken, vicdanlar sağırlaştı Gölbaşı’nda başladım teknik işe yirmi beşimde, işim çizim ölçüm Yirmi altımda “Yoğunluk Sanat Kitabı”nda yer aldı ilk öyküm Yirmi yedi yaşımda atandım çok istediğim öğretmenliğe Üç ay sonra gbt’yle atıldım teknik ressamlık mesleğime Acılar ve zordan süzüldü balım, özümü bağladım hilesiz alın terime Ülkemde ilk kez gbt’yi çöpe attırdım, mahkemede bir yaz tatilinde Trabzon’da tiyatroya giderek, şeytanın bacağını kırdık öğrencilerimle O yıl sevdalandım bir Laz kızına, kar teptim saatlerce ona kavuşmak için Meydanlarda keskinleştirdim sınıf bilincimi, karanlıkla savaşmak için Polatlı Tahtaköprü’de, yeni evli küçük kardeşimizi toprakladı elektrik Gök ekinimiz biçildiğinde harlanan acımızla hepimiz şekere kesildik Sürgün yediğimde Maçka deresine, kentli ve dağlı dostlar kazandım Kuzeyhaber, Hamsi ve Kıyı’da kalemi yüreğime batırıp yazandım Hayatın uzun sokaklarında yürüdüm, mücadele estetiğinden aldım haz Otuz ikimde baba oldum, kucağıma verildiğinde çonamız İlkyaz Esmer bakışlı gözünün ışığında, hiç sönmeyecek gibi duruyordu faz Otuz üçümde yerleştik, Asi’nin meltemiyle nefeslenen Antakya’ya Burada savaş açtım, sendika başkanlığımla olağanüstü kuşatmaya Otuz beşimde İnsancıl dergisi temsilciliğiyle şahlandırdık sanatı Eski ve yeni kuşak yoldaşça buluştuk, bozuldu paranın saltanatı Akrepler, ekmek teknemde kuyruk salladılar durmadan Yüreğim daralsa da aştım engelleri, beynimi burmadan Hiç yüksünmedim, eskiyeni yıkıp ileri olanı kurmaktan Otuz sekizimde Subaşılı öğrenci cıvıltısına karıştı sesim Kırkımda eşimden vurdular yüreğime, sandım kesildi nefesim Kırılsam da sardım yaralarımı, kopmadım hiç kızımdan Ne geldiyse başıma, sınıfa sınıf savaşımındaki hızımdan Aynı yıl gördüm emperyalizmin çöplüğünü New York’ta Yedi candık, uygarlıklar beşiği Antakya’yı çoğaltmakta Anamızı verdiğimizde toprağa kırk birimdeydim bahar yeli esiyordu Doğa dışımızda yeşerirken, anasızlık testere olup içimizi kesiyordu Damar damar işleyip toprağımızı, dişe diş dirençle çevirdim çarkımı “Hatay Bibliyografyası”na ekledim “Amik’ten Amanos’a Alkım”ı Kardeşleştik “Karadeniz Karşılaştırmalı Sözlük Denemesi”yle salkımı Amik dergisinde dostlarla harmanladık, yerelle evrenselin biderini Düşünmedik hiçbir zaman, halkamızı çoğaltan emeğin giderini Kırk ikimde komşu halkla sınırları kaldırdım, Şam’a giderek Ortak damarları buldum her adımda, Arvad Adası buna bir örnek Palmira’da onurlandım, Zenobya kafa tutarken Roma’ya Basitburnu’nda selam durdum, kadim dost Cebel-i Akra’ya Kırk bin yıllık aşka kavuştum, Aşkdeniz’den çıktığımda Üçağızlı Mağara’ya Bir kurda zengin Arap dilinin eşiğini adımladım, Besime öğretmenle Beyrut ve Amman ışıklandırdı Adonis’i, yanımdaki çevirmenle Kırk üçümde ikinci kez sevdalandım, Divriğili bir kıza Bir ömür sığdırdık, sönük Ankara’da koşarken bir yaza Kırk altımda “Yoğunluk”ta dirilttim yirmi yıl önceki sanat kitabını Kırk yedimde “Suriye Günlüğü”nde sordum düşmanlıkların hesabını Kırk dokuzumda “Hataylı İki Aşık”ta verdim ozanların imgelerinden Sevdanın harını, ayrılık ve ölümün soğukluğunu dilin belinden Her dönemin devinimi, ivme kattı yürek ve beynime Yıllar sonra onun için döndüm öğrencilik kentime Pişmanlık hiçbir zaman uğramadı gergefli semtime Harlamayı sürdürdüm partide, sendika ve dergilerde üretkenlik ateşimi İlkyaz’ımızla Avrupa’dan döndüğümüzde, burada yitirdim ikinci eşimi En verimli ellili yaşlarımda, sevdalım oldu bir Kürt kızı Çatışmalı ve fışkırmalı diyalektik, oya’ladı bilincimdeki hızı Her taşa vurulduğumda bilendim, hayatı yeniden kurmaya Marifet yüklendik yürekten, başladı Bağlaç dergimiz filize durmaya Hata ve yanlıştan arınmak için başvururum kendimi sorgulamaya Arka arkaya Aşkar abimi, Mustafa canımı, Sabahat ablamı aldı ölüm Elli üçümde “Salkım Saçak Keldağ”la fışkırdı, sularından ilk öyküm Art arda sökün etti kitaplı öykülerim “Közlü Yürekler”, “Dirilten Duyunçlar” “Çölüngelini”nde küllerinden doğdu Zenobya, “Kaplan Ali”yi sevdi dağlılar Elli üçümde Taksim’de Gezi Kitaplığına bağışladım kitaplarımızı Haziran direnişinde embriyolanan Diren’imiz, doldurdu kucaklarımızı Evin’imiz ikiledi kardeşliği, Devrim Stadyumu’nda katıldı İlkyaz’ın mezuniyetine Kuşakların atardamarlarını, ben’lerinde imgeleştirsinler dilerim genişleyen evrene Gezdim, sezdim, eylemledim ve yazdım, mutluyum yaptıklarımdan Altmışımda kronikliğimle koronaya yakalanmadım, umutluyum yarından Sevda’yla yarattık “Avrupa’nın Yüzleri”ni, memnunum can dostlarımdan Ömür bu, çizik-yazık-keşkeyle değil, insanlar yeniden (t)üreterek paylaşsın Bir gün toprağa düştüğümüzde, ışıklı çocuklarımız meşalemizi taşısın…
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.