ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Sosyolojik Evrim’e İsyanım Var / İbrahim Uysal

Sosyolojik Evrim’e İsyanım Var / İbrahim Uysal

DÜNÜN ANKARASINI BUGÜN ARAMAK…

Ninelerim, bir şeye özlem duymamak için, “Kimse, gördüğünden geri kalmasın”diye dilek dilerlerdi.
  Benimde bugün biyolojik Evrim’e bir sözüm yok da, Sosyolojik Evrim’e isyanım var.
    Evin büyükleri, okuduğum kitaplar nedense hep yaşamda her şeyin iyi ve güzelden yana olacağını söylerdi.
   Hatta Nazım Hikmet bile, “inanın çocuklar motorları maviliklere süreceğiz” diyordu.
     Gece yatağa aç giren çocuk olmayacak, sokaklarda mutlu ve huzurlu insanlar olacak, İnsanların sevgi dolu kahkahaları ile çınlayacakları sokaklar masallarda kalmış.
     Hani Antalya’da “mutlu bir Hollandalı” olacaktı. Sokaklarda, apartmanlarda, yollarda lüks jiplerde kimler var siz söyleyin.
    “Savaşlar olmasın, insan ölmesin” dün bir şarkı sözü idi, bugün masal.
   Bir de “hepimiz din kardeşiyiz” martavalı var di ki, “ört ki ölem!..
    “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir” diye bir siz söylenmiş mı?
      Dün insanlar rüyada mı yasamışlar ne, “sevgi kuşun kanadında”,  “uçurtmayı vurmasınlar”!..
     Üniversiteyi Ankara’da kazandığımı duyunca o yıllar Ankara’da okuyan bir akrabam,  ikimize bir ev kiralamıştı.
    Hoş bugün metro gidiyor ama o yıllar Yeni Mahalle dolmuşları ve treleybüs Ulus’a, otobüsleri ise Kızılay’a giderdi.
     Biz de her iki yerden Hacettepe’ye yürür idik.
       O yıllarda Ulus, kenar mahallerden, köyden, kasabadan gelenlerin uğrak yeri idi. Henüz bozası ile ünlü Anafartalar Çarşısındaki Akman Pastanesi de, diğer ünlü bazı lokanta ve pastahaneler de kapanmamıştı.
     Kızılay ise erkekleri kravatlı, tıraşlı, ıskarpin ayakkabıları boyalı; kadınları ise saçları yapılmış, dudakları rujlu, şık mantoları içinde orta halli insanların, hatta memurların dolaştığı bir yer idi.
      Kavaklıdere, Çankaya dolayları ise yabancı elçiliklerin çalışanlarının, hali vakti yerinde olanların yediği, içtiği ve yaşadığı bir yer idi.
    Maltepe, Emek, Bahçeli ise bahçeli ve iki katlı evleri ile orta ve üstü halli, çoğunluğu memur Ankaralıların yeri idi.
    Kışları havası kirli olsa da, insanları ve sokakları (çöpçüleri de grev yapmazlar ise) tertemizdi.
     Sinemalar, tiyatrolar, opera ve bale salonları ayak altında uğranacak yerlerdi.
    Çay bahçeleri ise, çay, ayran ve tosttan ibaret servisleri ile muhteşemdi.
   Masaları tahta, masa örtüleri biraz yıpranık mı, dediniz.

      Boşversenize, sevgi ile silinirdi.

     Bunları yazınca kendimi tarih öncesi yaşamış bir dinazor gibi hissettim. Sanki asırlar öncesinden bahseder gibi.
     Ben ki daha dükü çocuk, yıllar ise onlar ile sınırlı idi.
    Gel gör ki, yaşananlar sanki yüz yıllar önce geçmişcesineydi.
     Artık dünün Ulus ile Kızılay’ yok. Türkçe konuşanı henüz var.
    Sanki bir el her ikisini de almış, bir leğene koymuş, yoğurmuş, yoğurmuş ve  suyunu sıkmadan bırakıvermiş.
     O zamanlar sadece bazı siyasiler, “siz gideceksiniz, biz geleceğiz” dediği zaman hiç kimse, gidecek “siz kim, kim gelecek “biz”in kim olduğunu anlamamıştı. İşin kötüsü, bugünün Kızılay ve Ulusu”na onlar bile yabancı.
     Her ne kadar “siz gideceksiniz, biz geleceğiz” denmişti ama doğru onlar, birkaç yılda yaptıkları rezidanslara, villalara, siteler içinde ki apartmanlara gitmişler, yerleşmişler, mal-mülk edinmişlerdi de gelenler biraz koyu tenli idi.
    Muhalefetin ekabirleri de bizi bizimle başbaşa bırakarak onların yolundan hızla ilerliyor. İçiniz refah ölsün.
    Ankara gittikçe ağaçsızlaşır, kurur iken, kendileri yemyeşil Atatürk Orman Çiftliği ile yeni yerleşime açılan yeşili bol rezidanslara dört çeker Jipleri ve Limuzinleri ile çekip gitmişlerdi bile.
    Alışverişlerini AVM’lerden yapar, yemeklerini Tower’lardaki restaurantlarda yer, caffelerini de Biristo ve Caffeelerde içer olmuşlardı.
     Toplum ise aşılanan “R-Sendromu/Sürüngen Sendromu” hali ile her şeyden çok memnun.
      Artık Kızılay’ın göbeğinde Ulus’t’a Çayyolu’nda  her gün bir dükkanın kapanması sıradan; cep delik cebken delikti herkesin, esnaf da “sinek avlıyordu”.
      Siyaseti, sadece Başkanlık, Milletvekilliği, Meclis Üyeliği kazanmak sananlara seslenmek istiyorum;
    Bu ülkede bütün güzel şeyler birer ikişer yok oluyor.
   Eskiden memur ve emekliler şehri sayılan Ankara, artık yıllarını Devlete-millete vermiş emeklilerini memleketlerine uğurlarken;
    Mültecilik,  dünya’da insanlığın yüz karasıdır. Bir İnsanın yaşayabileceği en son dramdır. Acıdır. Ama,
     Ankara’da da, ülkenin dört bir yanında da bir şeyler gözden kaçıyor.
     Bir kaç yıl önce, üstünde “5 kilo altın getirmek serbest” kararından sonra, torbasına altını dolduranlar, bohçasını saranlar ülkenin cadde ve sokaklarına açtıkları dükkanlar ile yerli esnaflar ile boğaz boğaza kavga ediyorlar.
       Huuuu, Duyan var  mı?

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.