Dolar 34,4910
Euro 36,3975
Altın 2.965,97
BİST 9.261,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

Sevgi Duvarı’na Bir Bakış | Yelda Karataş

06.11.2019
1.828
A+
A-
Sevgi Duvarı’na Bir Bakış | Yelda Karataş

‘yalnızlığım benim sidikli kontesim
ne kadar rezil olursak o kadar iyi’

Gerçeğin karşıtı mı yalan yoksa gerçekliğin inkârı ya da yanlış görülmesi mi?
‘ ölüp ölüp dirilttiklerimiz’le yalnızlığı göze alarak kaç bin yıldır sayılamayan yıldızlar gibi ‘dilimizde akşamdan kalma bir küfür ‘le ‘öldürürken bizi de öldüren’ umutlarımıza sarılıp ‘sabahları açıklarda bulurlardı leşimi ‘ diye yaşıyorsak her gün ve gece…
Yalansızlığı aramaz mıyız?
Bana kalırsa ağzını bile bozmalı bir insan bu kadar yalanın ortasında temiz bir küfür gibi durmalı.
Amonyakla temizlenmiş, barut ve gübre kokusuyla kutsanmış, Ammon’dan bu yana özlenen bir gece Sevgi Duvarı’nı aşmalı.
Belki daha da önce. Çünkü, Amen’in de öncesinde insanoğlunun tanrılarla ilişkisi sevgi kadar eski…
‘yalnızlığım benim çoğul türkülerim’ diye haykırıp, paşa paşa yürüyenlere karşı ölümüne yürüdüğümüz her an; ‘düştümüz yer’ ‘öyle açık seçik ki’ .
Açık ve seçikliğin olduğu yerde başlıyor belki de yalansızlık. O yıldızların olduğu yerde parlıyor bütün sorularımız. Süpürgenin saçla birleşerek güzelleştiği, saçını süpürge yapanların kaderinin yazıldığı o ‘gerçek’ imgede. Dişiliğin dayanılmaz doğurganlığında keşfedilmeyi hep bekleyerek, her keşfedildiğinde, yeniden gizlenerek.
Şiirle hesaplaşmadan yalansız yaşanabilir mi?
Örneğin, ‘Amonyak’, ‘sanat sevicilerine’ karşı durur yakamızda bir çiçek olarak. Bir şairi o sevgi duvarına hapseden yalancı gerçek, o çiçeğe dokununca patlar.
Adı Can olan o şair biliyordu ki : ‘AMONYAK, azotun hidrojenle oluşturduğu bir bileşiktir. Adını Mısır tanrısı Ammon’dan alır. NH3 formüllü, keskin kokulu, renksiz bir gazdır. Sulu çözeltisi de aynı adla anılır. Yine biliyordu ki: Amonyaktan gübre sanayinde ve patlayıcı madde yapımında yararlanılır.’
Ammonium nitrate ile bomba yapılır, kokulara karşı arındırılır evren… Çiçek hali bir şairin dizelerinde ‘iyi’ kokar…
Ve Amen (Amon, Amun, Ammon, Amoun), “saklı olan” demektir. Hermopolis rahiplerine göre Yaratıcı Tanrı.
Yani Can için ŞAİR yani hayat, yani evren ve türküler, yani YALANSIZ OLAN, YALANSIZ YAŞAYAN yaratıcılardır. Amin taaa oralardan gelir, amonyak çiçeğine dayanır! Bir sidikli kontes’in yakasında ‘gerçek’, değerini bulur!

‘Amen, Teb’in baş tanrısıdır. Eşi Ame-net’le birlikte ilk tanrılardan biridir. Kutsal hayvanları, kaz ve koçtur… Ünlü Amen Tapınağı Karnak, dünyanın en büyük dinî yapısıdır.

Bugde’ye göre, 19. ve 20. Hanedanlar, Amen’in “görünmeyen yaratıcı güç” olduğunu; cennetteki, dünyadaki, engin derinlerde ve yeraltı dünyasındaki hayatın temeli olduğunu düşünürler ve kendisini Ra’nın formunda gösterir. Amen, ihtiyacı olan her adanmış dindarın koruyucusu olarak karşımıza çıkmıştır. Sonraki inanışa göre Amen, kendi kendini yaratmıştır. … Yeni krallık boyunca Amen’in eşi Mut, “Anne” idi ve bunun Mısırlı eşiti “Büyük (ulu) anne” olarak görülmektedir. Bu ikili (Mut ve Amen), Tanrı ve Tanrıça çiftini oluşturur, bu diğer inanışlarda da görülür. Oğulları ay tanrısı Khons’tu… ‘ diyor kaynaklar.
Ammon hayvanlar aleminde de karşımıza çıkıyor:
‘Farsça büyük boynuz anlamındaki arga kökünden türetilen Argali (ovis ammon) sözcüğü Türkçe konuşan uluslar arasında başka yaban koyunu türlerini adlandırmak amacıyla da kullanılır. Sürüler halinde daha çok bulunduğu yerler Kazakistan Doğu Türkistan ve Tibet’tir. Bu yabani koyun ot yeşillik meyve ve ağaç yaprak’larıyla beslenir.

Sarp dağlık yamaçlara çok rahat tırmanır patika ve uçurum kenarında dolaşmaktan çekinmezler. Argali’nin evcil koyun’un atası olduğu kabul edilmektedir.’
Ammon’un görsel karşılığı, koyun başlı insandır, eski Mısır’da. Yunan tanrısı Zeus’ta, koyun başlı olarak heykellerde gözükür. Pan da o sanatçı ruhuyla, yabani koyun ya da keçi görüntüsünde değil midir?
Şairler yabanidir tıpkı tanrılar gibi. En çok evcilleştirmek, kalıba sokmak istediğimiz: Yaratıcılar!
Böylesi ince ve çok çağrışımlı yazılmış bir imgenin karşısında yalansız bir sevginin bütün olasılıklarını aramamak mümkün mü? Dünyayı yüreği ile karşılayan, ‘bilgeliğini’ yıldızlar gibi esirgemeyen, aydın şair bakışına ne denir: ‘ne kadar rezil olursak o kadar iyi’
Bu rezilliğin amonyak çiçeksiz dolaşması mümkün müdür?
Bütün kirli kokularıyla insan hayatını çöpe çeviren, sanat anlayışını metanın değişim değeriyle açıklayan ve sanatla ilişkisini çağımızda ‘sanat sevici’ olarak yüze vuran burjuva estetiği ’iyi’ olan bir şey bırakmış mıdır son umudumuz ‘sevgi’ yi de kirleterek? O zaman:
‘ Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi’
İyi ve kötü kavramlarının bu sanki paradoksal durum karşılığı hepimize ders olarak okutulmalıdır.

İyi ve kötü kavramlarının ‘sınıfsal gerçeğini’ açıkça dile getiren, burjuva estetiği ile alay eden, şiirin ‘güzel’ kelimelerle ‘iyi’ olabileceği aldatmacasına karşı duran Can Yücel şiirinin açık Türkçesi işte: Burjuvazinin temiz kokusu ‘iyi’ midir? Peki biz nasıl kokacağız ki ‘iyi’ olalım? ‘Yalansız’ olalım yani ‘kötü kokalım’ .
‘ önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi ‘
Altınbaş’ı sadece bir alkollü içki markası görenler için ne büyük yanılgı. Altınboynuz’a bulaşan ve onunla buluşan tarih bilincimiz bizi meyhaneler, parmaktan çıkarılmış evlilik halkası, her sofraya yakışan fasulye pilakisi ve İstanbul’a kadar götürüyor … durum sanki karmaşık! Oysa bütün bunlar hayatımızın ‘sıradan’ ayrıntıları. Her gün duyduğumuz kelimeler, gördüğümüz nesneler. Hesaplaşmayı göze alamadığımız halimiz! İntiharın ve öldürülmenin ya da intihar biçiminde bir hayatın sakınmasız kokusu…
Kirliliğin ortasında çırpınan ‘yalansız yaşam’ Can’ın yüreğinde dokusunu ‘yalansız sevgi’ isteği ile ararken bilir ki yalnızlıktan da rezil durumlar vardır!
‘Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar’
Şair olmak sadece ‘yazmak’ olsaydı ‘iyi’ idi durum. Ama şiiri gibi yaşayanlar, eylemini sözü gibi sakınmayanlar kaç yüzyıldır böyle ‘kötü kokar’.
Paşa paşa izlenir ‘rezil’ olan şair! Vezir olanlar kimlerdir, bilir tarih…
‘ öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri
çöpçülerin elleriyle okşardın beni’
Gerçeği kirleten yalanı her gün temizlemekten usanmayan çöpçülerin elleri; yalansız yaşamlarıyla dünyanın kirini dilleri ve elleriyle temizlemeye çalışanların şairlerin emeği kirli olabilir mi ?
Asıl o ellerle sevilmez mi sevgili? Asıl o elleri aramaz mı bir sevgilide şair?
Marsist estetiğin en yetkin ürünlerinden Can Yücel’in Sevgi Duvarı.
‘Güzel gerçektir ’der Yeats. Can Yücel’in şiirinde kelimeler, güzelliğin ‘gerçek’ anlamını yeniden sorguluyor. Birbirlerine ve hayata karşı sorumlu, bireysel coşkuyu toplumsal coşkunun varlığından ayırmadan söylüyor hayata, hayatın değerini. Anlamlandırılması sanki bir çırpıda yapılabilecek kadar ‘yalın’ ve bir o kadar derinliğine çaba isteyen yalansız dizeler. Günlük gerçekliğimizle, evrensel varoluşun soru ve yanıtlarına gözünü kahramanca dikmiş özü sözü açık bir şiir.

Her şiiri bir ışık Can Baba’nın yakası yaşama korkusuzca açılan. İzleği, kendini sakınmaksızın kapitalizmin ciğerini patlatarak yol alıyor. Çünkü gerçek halktır, türküler gibi ‘iyi’ ve ‘güzel’dir…
Sevgi, her gün önünde sınavdan geçtiğimiz bir okul.
Her sidikli kontes, yüzsüz burjuva estetik ve etiğinin ‘sanat düşkünlüğü’nden korumak için kendini çığlık atıyor Sevgi Duvarı’nda:
Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi!
Çünkü, sürüye uyamayan, evcilleşemeyen bir türdür şair! Tıpkı Can Yücel gibi…

Yelda Karataş

Fotograf: 1985

Yelda Karataş
Yelda KARATAŞ (1954 ) 14 Ocak 1954'te Zonguldak'ta doğdu. İstanbul Kız Lisesi'ni parasız yatılı okudu. Galatasaray İşletmecilik Yüksek Okulu'ndan mezun oldu. Bir süre radyoculuk yaptı, Hür Fm’ de, bir yıl boyunca “Şairler Korsandır” programını hazırladı. Daha sonra reklamcılık sektörüne geçti. Önceleri reklam yazarı olarak çalıştı, yirmi yıllık süreçte Yaratıcı Yönetmenliğe yükseldi. Kristal Elma ve Başarı Ödülleri kazandı. Şarkı sözü yazarlığı yaptı, Anjelika Akbar, Can Atilla ve Sezen Aksu gibi sanatçıların albümlerine söz yazarı olarak katıldı. Bahçeşehir Üniversitesi Kariyer Merkezi’nde eğitim danışmanı, Deulcom International’da öğretim görevlisi olarak çalışmalarını sürdürüyor. Yazın yaşamına şiirle başladı. Şarkı sözü ve deneme de yazan Karataş'ın şiirleri 80'li yılların başından itibaren dergilerde görünmeye başladı. Denemeleri ve şiirleri; Varlık, Gösteri, Adam Sanat, Sanat Emeği gibi dergilerde yayımlandı. Yapıtları : Alacaydınlık Enel Aşk Ürperme Bir Kadının Kalemin’den Şems İstanbul Bir Dişi Orospu 2. Oyun Yazma Yarışması 2007 Gençlik Oyunları Ödülleri: 1996 Orhan Murat Arıburnu ödülü 1998 Dünya Kitap Şiir Ödülü 2007 10. Mainichi Haiku Yarışması Büyük Ödülü
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.