Sen Yoktun | Yılmaz Pirinççi
Rüyamda gördüm seni dün gece.
Yüzünde bir kız çocuğu kırılmış yerlerini yokluyordu titreyen elleriyle
Kucağında bir beşik boşluğu
Gözlerinde kurumuş izleri mavi gözyaşlarının.
Kaybolduğu sokakları anlatıyordu.
Sonra sen oturdun karşıma.
Ekmekti, şaraptı, rakıydı.
Konuştuk oradan buradan.
Balıkçı teknesinin patpatlarına vuruyordu yüreğin.
Gözlerinin uçurumlarına akıyordu deniz.
Şarkılarda sesin…
Okkalı bir küfür gibi yayılıyordu gecenin ortasına.
Şiir deyip sustun bir an.
Göğsünün çatalında mor bir dantel parçası…
Ay düşmüştü içeri.
Rüyamda gördüm seni dün gece,
Ellerin ne güzel yakışıyordu gülkurusu masa örtüsünün çiçeklerine
Avucuna değen saksı çiçeklerinin ıslaklığını sürdün gecenin yanaklarına.
Sonra yaslanıp iskemleye o en derin nefesinde sigaranın
Bir kez daha
Bir kez daha…
Ben yine gülümsedim,
O cam kesiği kahkahalar içinde.
Rüyamda gördüm seni dün gece,
Radyoda ağlayan bir gülümseme.
İsmail kaçağa çıkmıştı yine,
Duvar diplerine masmavi gözyaşları akıyordu bir şarkının notalarından
Ağlarken, İsmail gülüyordu değil mi?
Rüyamda gördüm seni dün gece,
Uyku zamanı dedin bir ara.
Saatler O2’yi gösterirken,
Masanın ucunda küçük bir kız çocuğu…
Kucağında bir beşik boşluğu…
Masmavi gözyaşlarını kurutuyordu içinde.
Susmuştu şarkılar.
Belli ki sonraya kalmıştı yine şiir.
Altı tüfek mermisi gibi bir şeyler söylemişti İsmail programı açarken,
Bardağın dibinde bir yudum sulanmış rakı.
Yoldan geçen arabanın içinden bangır bangır bağırıyordu sezen yıllar öncesinden.
“Unuttun mu beni”.
Rüyamda gördüm seni dün gece.
Sabah uyandım.
Masanın kenarında küçük bir kız çocuğu.
Uyumuş öylece küçücük iskemlede.
Yanaklarında deniz mavisi izler.
Sen yoktun…
Yılmaz Pirinççi
…