Sekizinci Renk | Yılmaz Pirinççi
Ruhunun rengini giyiniyordu kadın her sabah.
Oysa ne çok isterdi bazen aşkın kırmızısında kalmayı.
Alev alev yangınlar içinde.
Ağladığı gecelerin sabahı kar beyaz incelikler sarıyordu cennet bahçelerini.
Göğsündeki beyaz güvercinler her an uçacakmış gibi açıyordu kanatlarını.
Mavi, umuda aç olduğu günlerin rengiydi.
Biraz özgürlük.
Biraz şımarma isteği
Ve biraz merhamet
Uykusuz gecelerin sonunda hep karalar örtünüyordu
Gizlemek ister gibi bütün hazinelerini
Bordo vardı birde.
Belki de en çok onu anlatan.
Gelincik yaprağı gibi narin.
Ve inadına ruhunu rüzgardan sakınmayan.
Renklerin kadınıydı biraz.
Biraz gök kuşağı.
Yeşile saklardı bazen en masum yanını.
Cennet esintisi kokuların vadisi
Sessizlik içinde beklerdi o alıcı kuşunu.
Ruhunun rengini giyiniyordu kadın her sabah.
Her sabah bir başka renkte açıyordu çiçeklerini.
Yediveren bir gül gibi
Solgun bir hüzün sarısı…
Kendine ayırdığı bir günü vardı.
Sonbahar yaprakları gibi oradan oraya savrulduğu…
Her gün ve her renkte gülümseyip ağlayan
Sekizinci rengi olmalıydı gök kuşağının.
Yada takvimlere düşmeyen bir gün
Yılmaz Pirinççi
…