Latife Tekin, konuşma öncesi paylaştığı notlarda iç göçün kentler üzerindeki etkisine ilişkin düşüncelerini paylaşıyor: “Biz toplum olarak büyük iç göçün yarattığı enerjiyi olumlu biçimde kullanabilirdik tabii ki, o kadar çok sayıda insanın aynı düşü gördüğü zamanların enerjisinden söz ediyorum. Türkiye’nin modernleşme sürecinde hem köylü göçmenlerin emeğine ihtiyaç duyuluyordu, hem de onlardan periler gibi görünmez olmaları isteniyordu. Devlet bu insanların kente yerleşme çabasını desteklese çok daha güzel yapacaklardı evlerini bundan eminim, yasal hakları çiğnenmeseydi İstanbul bu kadar çirkin bir apartman cehennemine dönüşmezdi, bu insanların varlığına tahammül gösterilebilseydi, evlerini nereye yapacakları söylenseydi daha sakin, daha planlı bir biçimde yerleşebilirlerdi kente, şiddete maruz kaldıkça gözlerden uzakta ele geçirdikleri toprak parçasına nüfuz ettiler. Ne yazık ki Türk aydınları, mimarların çoğu, gecekondulara beğenmezlikle saldırdı. Bence olup biten şey o insanlara yapılmış kötülüğün, şiddetin göstergesidir, onlara uygulanan şiddete verilmiş cevaptır bugünkü çirkinlik.”
Görünmeyen Kent
Şubat ayında Emre Zeytinoğlu küratörlüğünde açılan “Görünmeyen Kent” adlı sergi, kentin iç mekânlarındaki şaşırtıcı eylemleri, nesnelerin değişen anlamları ve kalabalıkları oluşturan her bir kişinin farklı niyetleri arasındaki çelişkili yaşam biçimlerini yansıtan yapıtları bir araya getiriyor.
Bir şehrin sadece simge hâline gelmiş yapılarıyla ya da meydanlarıyla açıklanamayacağını, bunların dışında kalan yerlerin de oraya dâhil olduğunu anlatan ilk sergi “Şehir Nerede”nin ardından gelen ikinci sergi “Görünmeyen Kent”, bir kentin simgesel yapılarının ve meydanlarının inşasında, unuttuğumuz “görünmeyen”in rolüne odaklanıyor. Kentin aslında ne hayal edip idealleştirdiğimiz ne de aklımızda kalan birkaç simge ile tanımladığımız bir yer olmadığına dikkat çekiyor. Sergi 12 Mayıs 2024 tarihine dek ziyaret edilebilecek.
Küratör: Emre Zeytinoğlu