Saçlarım Çok Uzadı Biliyor Musun? Yılmaz Pirinççi
Bana sözün vardı.
Bandana alacaktın.
Almadan gittin.
Şimdi gözlerimin önüne düşüyor çalışırken.
Ben
yinede çok seviyorum saçlarımın dağılmasını.
Sanki sen elini atmışsında karıştırmışsın gibi geliyor.
Rüzgar değince saçlarıma
Sanki senin soluğun değiyor gibi hissediyorum
Ben
saçlarımı uzatmayı da seninle sevdim biliyor musun?
Eskiden , çok eskiden yine uzatırdım.
Sonra kimse okşamadı saclarımı
Kestim
bende.
Hep böyle asker traşlı dolaştım yıllarca.
Afrika da Hatice diye bir kız vardı.
Bizimle
çalışan.
Ne zaman yanımıza gelse saçlarımı okşardı.
Sevinirdim.
Utanırdım sonra arkadaşlardan.
Bir gün kız tavlası oynadık onunla.
Ben yenince dudağımdan öptü.
Peki, sen yenseydin ne yapacaktın dedim.
Yine öpecektim dedi.
Dört dil biliyordu Hatice.
Fransızca.
Somalice. Arapça ve ingilizce…
Öyle güzel dansederdi ki
Herkes hayran hayran onu izlerdi
Gözlerini azıcık yumar,
Sanki
dansederken başka bir aleme giderdi.
Iri-yarı manken olabilecek güzellikte bir kadın.
Afrika’nın kırk haneli bir
köyünde
Tenekeden yapılmış bir evde
Fransızca şarkılar dinlerdi
Bugün
ne oldu biliyor musun?
Aynalara küsme demiştim Zehra ya.
Vasiyetimdir
Ölürsem cebime bir göz kalemi bir de ayna koysunlar dedi.
Demiş midir sence.
Bilmiyorum.
Gülüştük yine
Sen alışverişteydin belki o sırada.
Yada belki cam siliyordun.
Yazarım dedim, bak bunu da
Yine güldü Zehra
Belli mi olur dedi.
Kıyam da kendime bakar.
Gözlerime kalem çekerim dedi
Bana
sorsalar saçından bir tutam isterim yanıma.
Sol göğsümün üzerine koysunlar.
Başın göğsümde gibi…
Uyurum öyle sonsuza kadar.
Vakit
yine gece yarısına dayandı işte.
Hadi. Seril artık gözlerimin koynuna…