Ruşen Hakkı Usta İçin | Aziz Kemal Hızıroğlu
Evet, öncelikle onurlu ve mütevazı insan olmak gerek… Ruşen Hakkı bilgeliğini, şairliğini, yazarlığını, devrimciliğini, ödünsüz gazeteciliğini işte bu ‘mütevazı insan’ üzerinden yarattı ve gösterdi. Ağabeydi, dosttu, ödünsüz devrimciydi. Bana göre İzmit ya da Kocaeli denildiğinde akla gelen ilk isimdi. Bazı gazeteci arkadaşlardan duymuştum: İzmit’te yaptıkları bir ankette esnafa, sokaktaki insanlara, işçilere, memurlara ‘Ruşen Hakkı’yı tanıyor musunuz?’ diye sorduklarında, aldıkları yanıt, ‘onu kim tanımaz ki’ olmuş… İzmit’in tayin edilmemiş sanat valisi, seçimlere girmemiş belediye başkanı, estetiğin bölge temsilcisi, içinden tren yerine şiirler geçen bir gar müdürü gibiydi…
İnsan hakları açısından yerel ve evrensel bütün haksızlıklara karşı çıkan Ruşen Hakkı’nın, Cumartesi Anneleri için yazdığı bir şiiri paylaşmak istiyorum. Vaktiyle Arjantin’in Plaza de Mayo’sunda yıllarca direnen ve iktidarlarca ‘Perşembe Delileri’ diye adlandırılan annelerin arayışlarını ve direnişlerini emekçilere taşıdığını bilen Ruşen Hakkı, bizim Cumartesi Anneleri’mize de aşırı saygı duyuyordu.
AY ALTINDA
yürürdü, izi kalırdı patikalarda
ve birer kozalak gibi sallanırdı dallarda
bir keçinin çepişine melemesi
başını döndürürdü hiç sektirmeyen Cumartesi
ve aylardır kuşunu bekleyen boş kafesi
yumup gözünü geçerdi kuş cennetinden
dönüp dönüp geçerdi aynı yerlerden
görmese de tanıyacakmış gibi bir dostu sesinden
kulak kabartırdı doğadan kopan her sese
öylece duruyor işte yalnızlıktan biçtiği elbise
pek sevinecek biri gelip usulca giyinse
ve alıp boş kafesi geçirse bir ormandan
ne kalmışsa geride yaralı anılardan
alıp da geçseydi hüzün deltasından
bir bozlağa dönüşürdü keçinin melemesi
bir adam ayaltında öyle dingin, sessiz ve bir ana gibi
öksüz türküleri emzirmesi…
Ülkemizin emek / emekçi (ve elbette) sömüren / sömürülen ilişkilerinin en yoğun olduğu kentlerin başında gelir Kocaeli… Kalemi ve dik duruşuyla, emek ve barıştan yana taraf tutan Ruşen Hakkı adlı ufacık tefecik bir adamın dev tavrına tanık oldu bu kent… Öyküleri, romanları var Ruşen Hakkı’nın ve sürekli basın kartı olan profesyonel bir gazeteciydi. Ancak hepsinden önce, kanatları hep sevgiye, emeğe, dayanışmaya çırpan, doğudan batıya insan için özgürlük arayan, ‘insana estetik yakışır’ düsturunu hiç unutmayan bir kuş / şairdi… Sadece şair değildi üstelik, müthiş bir şiir ve şair dostuydu… Kendisine ulaşan / ulaştırılan her şiir kitabını önem vererek okuyan, gazetesindeki köşesinde ya da dergilerde tevazu ile değerlendiren bir ustaydı…
İzmit’te adını evinin olduğu sokağa (ya da caddeye) vermişlerdi… Doğuda olsun batıda olsun, onun gerçek değerini anlayabilecek ülkelerde adı meydanlara, kültür merkezlerine ve belki de kentlere verilebilecek denli önemli bir edebiyat adamıydı. (Bizim ülkemiz için çok tuhaf bir beklenti olduğunu elbette biliyorum!) Hadi bir şiiriyle daha selamlayalım ustayı… Ölümünden 39 yıl önce (1972’de) yazılmış bir şiir bu… Sanki kabrinden kalkmış ve yazmış gibi ‘şimdi’ kokuyor…
AVCILAR İZ BAĞLADI
kimin bacakları kuvvetli
dişleri keskin
kaçar kurtulur tuzaktan
gün kavuşur
ay ışır
ısırgan bürür içimiz
birimiz üçümüz beşimiz
değil binlercemiz
yanar da
yakan odu bilmez
yakan oda
dolanan çalıya
ısıran dikene
kim söyler ayıbını
sandığı deş, ocağı harla, suyu ılıt
bakarsın çat kapı
çıkagelmiş beklediğimiz konuk
çünkü birdenbire kar
ve avcılar iz bağladı…
Toplumsal gerçeklerden hiçbir zaman kopmayan ve belki de bu yüzden hüzün ile dayanışmasını bırakmayan Ruşen Hakkı’nın özgeçmişine bir bakalım: 21 Temmuz 1936’da Kütahya’da doğdu. Tam adı Ruşen Hakkı Özpençe… Kimi zaman Torun Balıkçı ve RH imzalarını da kullandı. Kütahya Erkek Sanat Enstitüsü demircilik bölümünü (1954) ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nün İstanbul’da açtığı Tapulama Kursu’nu bitirdi (1958). Küçük yaştan itibaren pek çok işte çalıştı. 51 kiloda ‘Ciklet Hakkı’ lakabıyla boksörlük yaptı. Demokrat Kütahya gazetesinde çalıştı (1952-55). Tapu fen memuru olarak Turgutlu, Kütahya, Sarıgöl (1961) ve İzmit’te (1964) kadastro teknisyenliği, fen memurluğu yaptı ve 1982’de emekliye ayrıldı. TV 41’de “Günler Kitaplar Dergiler” adlı bir program hazırladı (1998-99). Çalışmalarını İzmit’te çıkan Özgür Kocaeli gazetesinde yazarlık yaparak sürdürdü. İnsan Hakları Derneği’nin Kocaeli şubesini kurdu ve başkanı oldu. Aydınlar Dilekçesi Davası’nda yargılanıp aklandı. 1994’te İzmit Belediyesi’nce evinin bulunduğu caddeye adı verildi. Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği, Dil Derneği, İnsan Hakları Derneği ve Basın Konseyi üyesi. Vefatına kadar İzmit’te yaşadı. Evli ve üç çocuk babasıydı.
İlk şiiri “Yollarda”, 1952’de Yeşilay dergisinde çıktı. Türk Dili, Yelken, Yeni Ufuklar, Varlık, Yedi Tepe, Türkiye Yazıları, Soyut, Yazko Edebiyat, Adam Sanat, Evrensel Kültür, İnsancıl, Güney, Dost, Yansıma, Yeni Adımlar, Oluşum, Karşı Öykü, Hürriyet Gösteri, Kıyı, Gerçek sanat, Yaklaşım, Biçem, Düşlem ve diğer dergiler ile Milliyet, Yeni Ortam, Cumhuriyet ve Kocaeli gazetelerinde yayımladığı şiir, öykü, günlük, eleştiri-tanıtım yazılarıyla tanındı. İlk şiir ve yazılarında soyut ve bireysel duygulanımlarını dile getirirken, 1970’lerde toplumsal sorunlara yöneldi. 1994’ten itibaren Özgür Kocaeli gazetesinin ‘Günce’ başlıklı bölümünde günlük yazılar yazdı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ile meslek odaları, belediyeler, basın kuruluşları, sivil toplum örgütleri tarafından basına ve Türk Edebiyatı’na katkılarından dolayı pek çok ödül aldı. “Irmak” adlı öykü kitabıyla 1979 Başkent Sanat Ödüllerindeki birincilik, röportajları ile 1984 ve 1985 Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Gazetecisi ödülü, “Balkonda Akşamüstü” adlı kitabıyla 2006 Yunus Nadi Şiir Ödülü bunlardan bazılarıdır.
“Elini hünerle / Kuşlara yelek giydir” diyen Ruşen Hakkı’dan, Cengiz Gündoğdu’nun yakıştırması ya da tespitiyle “gerçeği kıvılcıma dönüştüren” bu güzelim şairden yalınlık, vefa ve estetiğin kardeşliğini gösteren bir şiirle yazımıza devam edelim:
FOTOĞRAF
Eylül müydü
eşiğinde miydik hüznün
anıları korumak için soğuktan
eşelerken külü
gördük
birden sürgünlüğü
gökyüzünün
Ben mi senin adına yakışırdım
sen mi benim koluma
her şey kaşla göz arasında
bilsen nasıl şaşırdım
ya ben bahara sözlüydüm
o yıllarda
ya sen yağmura nişanlı
Bir türlü anımsayamıyorum
nerde çektirmiştik bu fotoğrafı?
Ruşen Hakkı’nın yapıtlarına gelince;
ŞİİR: Köprü (1962), Yuvarlak Masa Oturumu (1964), Hüznün Dalgın Kuşları (1968), Dağlama (1974), Çakmaktaşı Kav Kıvılcım (1980), Canevimden (1989), Üretimde Sevda (1993), Elini Hünerle – Kuşlara Yelek Giydir (1999), Değirmen (2003), Balkonda Akşamüstü (2005), Havalandırmaya İnen Türkü (2009)
ÖYKÜ: Sokağın Ucu Deniz (1977), Irmak (1979), Kentin Konukları (1990), Sırtı Çilçiçeği Bahçesi Kadın (1996), Sokağın Ucu Deniz / Irmak (Bütün Öyküleri 1, 2000), Benim Sevgili Papatyam (çocuk öyküsü, 2002), Serçeler ve Kediler (Bütün Öyküleri II, 2003)
ROMAN: Umudun Çiçeklendiği Günler (1991)
GÜNLÜK: Bir Şafaktan Bir Şafağa (1997), Körfez Güncesi (2003), Güne Düşen Benekler (2005)
Ruşen Hakkı ile ilgili olarak pek çok yazar ve şair yazı yazdı. Bunlardan bazılarını sıralamaya çalışalım: Vedat Günyol / Sokağın Ucu Deniz (Gösteri, Eylül 1985), Sennur Sezer / Yazar-şair Ruşen Hakkı 45. Sanat Yılını Yaşama Sevincini Arttırarak Doldurdu (Emek, 19.10.1997), Gülsüm Cengiz / Ruşen Hakkı’ya Bir Demet Çiçek Yerine (Emek, 25.10.1997), Fakir Baykurt / Ruşen Hakkı Ne Yaptı? (Emek, 28.10.1997), Cengiz Gündoğdu / Gerçeği Kıvılcıma Dönüştüren Şair Ruşen Hakkı (Damar, Kasım 1998), Ahmet Uysal / Şiirin Kemerli Köprüsünde (Düşlem, Kasım 1998), Abidin Aydın / Ruşen Hakkı Tarihi (Damar, Haziran 1997), Fahrettin Demir / Ruşen Hakkı’dan ‘Elini Hünerle, Kuşlara Yelek Giydir’ (Cumhuriyet Kitap, sayı 520), Arife Kalender / Ruşen Hakkı’dan ‘Elini Hünerle, Kuşlara Yelek Giydir’ (Cumhuriyet Kitap, 24.06.1999), Hasan Akarsu / Şiirler Değdi Sevdaya (2000), Güngör Gençay / Ruşen Hakkı’nın 50. Sanat Yılı (Evrensel, 19.12.2002), Hasan Akarsu / Ruşen Hakkı’nın Körfez Güncesi (Güzel Yazılar, Şubat 2004)…
Ruşen Hakkı mütevazılığın doruklarında yaşamayı becermiş, dayanışma ve paylaşma erdemlerini eksiksiz yerine getirmiş, dostluk ve arkadaşlık hanesini olabildiğince genişletmiş bir insandı… Başka şair ve yazarların emeğine saygısı yüzünden, onların yapıtlarını okumayı ve haklarında mutlaka bir yazı yazmayı, eleştirinin gücünü göstermeyi bir görev olarak kabul eden farklı bir ustaydı. Kendi yazı ve şiirlerine ayırması gereken zamanın çoğunu genç şair ve yazarların yapıtlarını değerlendirmek için kullanması ülkemizde pek alışık olunmayan yüce gönüllülük değilse neydi?
Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde bir süre kalp ve böbrek yetmezliği yüzünden tedavi gören usta, 11 Nisan 2011’de (75 yaşında) hayata gözlerini yumdu. O tarihten bugüne Kocaeli Kent Mezarlığı sakinlerinin, onun emeğe ve sanata saygı sohbetlerine katıldığına eminim Ve aşağıya düşeceğim şiirini defalarca dinlemiş olmalılar:
ALACASINDA AKŞAMIN
Dal ince çiçek gökçe
sesime kar yağıyor
adın geçtikçe
Adınla resmini
oymuşlar bir ağaca
duvara asmışlar
örtündüğün kilimi
Hem varsın hem yoksun
hem sensin hem değilsin
gitmişsin, gölgen kalmış duvarda
Derler ki hem uzun hem inceydi
sevgisi yüreğince sebildi
gitti, öpüşü kaldı çocuklarda
sözü sohbeti yerindeydi
bıyığı yüzüne denk düşerdi
gitti, gülüşü kaldı odalarda
hemi de deriz ki
severken Karacaoğlan’dı
ipe giderken Pir Sultan !
___0____
(21.07.1936 –Kütahya / 11.04.2011-Kocaeli)