ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Önce doğrudan başlamak gerek | İbrahim Uysal

03.09.2022
256
A+
A-
Önce doğrudan başlamak gerek | İbrahim Uysal

  DEVLETİ BİLMEDEN DEVLET YÖNETMEK (3)

İnsan Hakları mı, Yurttaşlık Hakları mı?

   Önce, doğrudan başlamak gerek.

O zaman “doğru” nedir?

TDK “doğru”yu, “Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde” şeklinde tanımlamaktadır.

İyi de, madem doğru, “Yanlışsız, eksiksiz bir biçimde” olan ise, neden “Her doğru, her yerde aynı doğru değildir” diye bir söz vardır.

Galileo’nun yaşadıkları buna çok güzel bir örnektir. Galileo, teleskopu bulan ve 1564-1642 yılları arasında İtalya’da yaşamış, astronomi, modern fizik ve gökbilimin babası sayılır.

O yıllar toplumda genel olarak bilinen, topluma söylenen, hatta öğretilen bilgi, dünyanın düz olduğu ve dönemediği yönündedir. Genelde başka türlüsünü de hiç kimse kabul etmemektedir.

Teleskopu bulduktan sonra, 1632 yılında görür ki “Dünya dönüyor”. Bu doğruyu söylediği için de, 1615 yılında Roma Engizasyon Kilisesi tarafından yargılanıp idama mahkum oluyor.

Sonra, kendisinin ölümünü görmeye gelenlere, şehrin ileri gelenlerinin ricası ile, önce yüksek sesle, “dünya dönmüyor” der ve ardından da kısık sesle, “desem de, dünya dönüyor” diye fısıldar.

Konuyu uzatmamak açısından en somut örnek bu olsun.

Demek ki bir şeyin doğru olması kadar, onun nerede ve kimlere söylendiği de önemlidir

    Şimdi gelelim asıl konuya.

Bizim gibi bir ülkede, “yurttaş hakları” ile “insan hakları” arasında ne gibi farklar olabilir?

Doğrusunu isterseniz, son yıllarda dünya genelinde yaşananlardan sonra, her ikisinin de ne kadar da çok önemli olduğunu görüyorum.

İnsan hakları açısından bakınca, “sığınmacı, mülteci ve ilticacıların” durumları ile “geçici iskana tabi” tutulmaları ve “vatandaşlık/ YURTTAŞLIK” verilmesi konusu oldukça ilginç bir boyut kazandı.

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin kabul edildiği gün 10 Aralık 1948’den bu yana her 10 Aralık’ta “İnsan Hakları Günü” olarak kutlanır.

   Nedir bu haklar:

1-Yaşama Hakkı, 2-İşkence ve Kötü Muamele Yasağı, 3-Düşünce ve İfade Özgürlüğü, 4-Din ve Vicdan Özgürlüğü, 5-Özel Hayatın Gizliliği Hakkı, 6-Adil Yargılanma Hakkı, 7-Mülkiyet Hakkı, 8-Seçme ve Seçilme Hakkı, 9-Evlilik Hakkı.

Bu haklar, insanların yaşadıkları yerlerde sahip olmaları gereken haklardır. Dünya İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi 17 maddeden oluşmaktadır. İnsanların hakları ve ulus üzerinde varılan özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı koyma gibi doğal ve devredilemez hakları içermektedir.

Her insan özellikle hukuk ve kanun önünde eşit olmalıdır. Bunlar, iinsanın evrensel bir varlık olarak genel haklarıdır.

   Özellikle Ulus Devletlerin ortaya çıkması ile bir de “Yurttaşlık/ Vatandaşlık Hakları” vardır.

Guam, Kuzey Mariana Adaları, Bermuda vb. gibi çok az devlet vardır ki bunlar Ülkelerinin bağımsızlığı için savaş vermeden oluşturulmuş devletlerde. Bir de Ortadoğu’da olduğu emperyalizmin çizdiği sınırlar içinde yaşadığı toprakları yurt edinmiş devletler ve yurttaşları.

Dünya’da tek olma gururu ise Ülkemiz Türkiye’ye aittir. “Yedi Düvel karşı verilen, anti-emperyalist bir savaştan sonra Atatürk ve Dönemin Yurtseverlerinin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti sıradan bir ülke, devlet değildir. Her taşından, toprağından yaşayan insanların ve atalarının kanı ve canı vardır.

   Tarihte yaşanan “göçler” ile, günümüz emperyalist, liberal dünyasının göçlerini aynı kefeye koyamayız.

Özellikle kanlı bir savaş sonrası Atatürk gibi bir dahi önder tarafından, ülkenin her yöresinden kanat önderleri ile konuşulup, tartışılarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti Yurttaşlarının, “Yurttaşlık Hakları” burada çok büyük bir önem arz etmektedir.

Bu ülke yurttaşlarının bazıları, darbeler ve sonrası baskıcı yönetimler sürecinde çok büyük acılar çekmiş, yaşamışlardır. Bu süreçte de bir çok kişi özellikle 12 Eylül 1980 sonrası Avrupa Ülkelerine sığınmak zorunda kalmıştır.

Bir toprağın vatan, yurt edinilmesi öyle sıradan olmaz, hem bir bedel ödenmesi hem de yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Devlet bunun için vardır.

    Yurttaşlarının haklarını korumak ve kollamak her ulusal devletin görevidir.

İngiltere gibi birçok Avrupa ülkesinde bile ilk eğitim öncesi eğitim ve ilk eğitim DEVLETİN SORUMLULUĞUNDADIR. Özelleştirilmemistir.

Yine birçok ülke, bir şekilde zorunlu da olsa o ülkeye iltica etmek için ya da oturum almak için “uyum” koşullarına tabi tutulmaktadır.

Hele hele “Yurttaşlık/ Vatandaşlık” gibi bir konunun bir takım maddi koşullara bağlanması uzun vadede ülkenin, sağlıktan güvenliğe hatta ülke güvenliğine kadar birçok soruna gebe olabilecektir.

Para her şeyin değerini ucuzlatır. Yurttaşlık bir toprak parçasında oturmakla olmaz, uğruna can da vermeyi gerektirir. O yüzden bir toprak parçasında yaşamak başkadır,. Bunun için insan hakları yeterli olabilir ama bir toprak parçasında yurttaş olarak yaşamak hem hak hem de ödev doğurmaktadır.

Bu yazı sığınmacı, mülteci karşıtı bir yazı değildir. Bu yazı dünyada tek anti -emperyalist bir savaş sonrası bu toprakların yurtsevelerince kurulmuş bir ülke yurttaşın feryadıdır.

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.