Haftanın Kitabı | Nohut Oda | Meral Baltacı Nalbantoğlu
Yazarın okuyucuya türlü türlü dertleri karakterlerle derin empati sağlayacak derinlikte bir dil yaratması çok ender gerçekleşiyor. Kendi adıma konuşursam, okuyucunun yaşamadığı, yaşamayacağı kesin olan bu dert ve olayları anlamasını, o dertleri kendi derdi yapmasını sağlayacak kurguyu da nadiren görüyorum.
Nohut Oda’da yer alan beş öykünün hepsi de okurken derin bir empati ve yakınlık hissi doğuruyor.
Yuva bulmak-edinmek, kök salmak öykülerin ortak teması, çarpıcı yan temalar ise: kardeşlik, aşk umudu, ümit, eksik ebeveynin boşluğu, yanlış ebeveyn tutumları.
Tam bu kadar sık işlenen temalarla yeni ve güzel bir metin çıkmaz karşıma diyorsun ve bir Melisa Kesmez çıkıyor karşına; olabildigine sade ve sakin bir anlatımla yanıltıyor seni okuyucu olarak. Tıpkı daha önce Barış Bıçakçı, Mahir Ünsal Eriş, Nihan Eren, Burhan Sönmez’i ilk kez okuyup şaşırdığım gibi şaşırıp seviniyorum bu keşfe. Yine mutlu edecek bir metin buldum.
“Beni hala sevdiğini sanıyor.Oysa artık sadece bir yaslanma olasılığıyım onun için. Dengesini kaybettiğinde elini boşluğa uzatıp da tutuverdiği ilk şey. Artık kimsenin düşeyazarken tutunuverdiği bir şey olmak istemiyorum.”
“Annemle babamı alıp uçsuz bucaksız bir çöle koysak, zıt yönlerde yürüyeceklerine emindim. Tut ki karşılaştılar, birbirlerine adlarını bile sormaz, öylece geçip giderlerdi. Ama işte şimdi bir balkonda yan yana koymuştu hayat onları. Biri onları aynı öyküye yazmıştı.”
“…bir ülkeden nasıl gidilir, bir ülke nasıl geride bırakılır, bir ülke insanın ne zaman canına tak eder, insan bir ülkenin tekmesine tokadına hangi noktada artık dayanamaz olur sorularını yanıtlamam gerekiyordu”
27/130