ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Nemrud’un Kızı Türkü Hikayesi | Abuzer Akbıyık

10.08.2021
16.471
A+
A-
Nemrud’un Kızı Türkü Hikayesi | Abuzer Akbıyık

Bestekâr Arif Çelik, Türkücü Mahsum Kırmızıgül, Kazancı Bedih…

Sözleri Arif Çelik’e ait şiir tarzında yazılmış uzunca bir türkü.

İşte Hikayesi:

Theresa Goel, Cambridge – New York üniversitelerinde mimarlık ve arkeoloji öğrencisi iken bir dergide, Nemrut’taki tanrıların tahtları ile ilgili bir yazı okur. O yazı düşlerinde ve yaşamında önemli bir kilometre taşı olur.

1947 yılında Amerika’dan bir grupla Adıyaman’a gelip Kahta ve Horik köylüleriyle çalışmaya başlar. Bir yıl süren çalışma sonunda Theresa, Nemrut – Kommagene’ye sevdasını açıklar. “istemem evlilik, Nemrutla evliyim, bu tarihi taş eserler benim evlatlarımdır. “

Theresa, yıllarca Adıyaman köy ve ilçelerinde halkın, doktoru, ebesi, öğretmeni ve Nemrut dağının arkeologu olarak çalışır. Kommagen uygarlığının bütün sırlarını çözer ve bilim dünyasına armağan eder.

Bu çalışmalar sırasında validen, çobana herkes Theresa’yı tanır.

1970′lerde turist rehberi olan mahmut arslan, theresa’nın, Nemrut’ta yaşadığı çadıra erzak, mektup, telgraf götürür. Dost olurlar.

Nemrut’taki çadır kamp, eski kahta’daki taş ev, hasır şapka, jeep, Nemrut’a giderken bindiği katır, aşçı aziz ve evlat edindiği deli Mıçı, Theresa’nın vazgeçilmezleridir.

Theresa çalışkan, inatçı, sevgi dolu bir kadındır. Bir yaşam adar Nemrut’a. Herkesi uyarır;

 ”Turistlere söyleyin bu tarihi taşlara basmasınlar bu taşlar 2000 yıl önce sanatçıların hünerli elleri ile yapılmış, bunlar benim çocuklarımdır. “

Tanrılar dağındaki yaşam onu yormaz ama yaşlanır ve 1984 yılında Amerika’ya döner.

Onun, kalıtı ” küllerimi Nemrut’ta serpin!”

Yıl 1989 bir sabah Kahta otogarına gelen Amerikalı Kermit Goel, Theresa’nın erkek kardeşidir. Mahmut ve deli Mıçı’yı alır. Nemrut’un zirvesine çıkarlar. Kermit, çantasında bir kavanoz çıkarır, açar, ”artık tanrılarla birliktesin Theresa, rahat ol!” der. Kavanozdaki külleri anıt mezarın üstüne serper. Böylece bir yaşam tarihe karışır.

Bu ölümsüz kadın, Nemrut sevdası uğruna ülke sınırlarını aşar. Bir yurtsuz olur. Bu tavrı onu ölümsüz kılar. Kaç kadın, dünyanın kaç yerinde tutkusu uğruna ülke aşar, tutkusuna bir yaşam adar bilinmez. Bilinen Theresa Goel, kendini yeniden yaratan kadındır!

Theresa Goel, 1953 yılında Adıyaman’ın tanrılar dağı Nemrut’ta bir kadın heykelini gün ışığına çıkarır. Ve bu çalışmayı şöyle kaleme alır: “fırat’a tepeden bakan taht. Mezopotamya’nın ay ışığıyla yıkanan yüzüne, aşağıda gümüş bir ejderha gibi ışıldayan Fırat’a baktım. Gece rüzgârı uğuldayarak esiyordu. “tanrılar dağında bir kadın arkelog çalışmalardan yorulan gözlerini fırat’ın seyri ile dinlendirir. İşte o an Mississippi ile Fırat birlikte akar. 2134 rakımlı Nemrut dağında kadının evrensel türküsü söylenir…

Herkesin kendince bir ‘Nemrud’un Kızı’ öyküsü, şarkısı, türküsü, sevdası bu zengin topraklarda vardır. Yeter ki, insanların sıcacık yüreklerinde vefaya ve sevgiye yer olsun…

Arif Çelik’in Nemrud’un Kızı Türküsü Üzerine, Türküler halkın sevincini, coşkusunu, yasını dile getirir. Türkülerde gurbet vardır, ayrılık vardır, bir gün kavuşma ümidi vardır. Âşık, dağlarla konuşur, derelerle dertleşir, uçan kuştan haber alır, sevdiğine seher yeli ile turnalarla selam gönderir. Ozan, özlemini, hasretini, bazen de kızgınlığını, sitemini türkülerle ifade eder. Türkülerin pek çoğunun bir öyküsü vardır. Türkü; kahramanlık, ölüm, gurbet, ayrılık veya aşk öyküsü gibi olaylar sonucu ortaya çıkar. Türküyü yakan (besteleyen), bazen kendisinin yaşadığı, bazen gördüğü, duyduğu pek çoğu da acıklı olayları, kendi duygu ve düşünceleri ile harmanlayarak türkülere döker.

“Müzik ruhun gıdasıdır” denir, gerçekten de “Türkü” dinlemek ruhunuzu okşar, huzur verir. Bazen sizi hülyalara daldırır, alır diyarlardan diyara götürür. Nesimi’nin “Kâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi. Kâh inerim yeryüzü- ne seyreder âlem beni” deyişinde söylediği gibi, türkü dinlerken farklı düşüncelere dalarsınız. Hele bir de türkünün sözlerinin anlamını ve hikâyesini bilerek dinlerseniz, türkünün duygusal boyutu ve tesiri daha da artar. Biz bu yazımızda Şanlıurfalı Bestekâr Arif Çelik’in “Nemrud’un Kızı” Türküsü ve öyküsü üzerinde duracak, türkü ile ilgili konulardan söz edecek, türkünün arka planına, doğuşuna neden olan olaylara değineceğiz.

***

Urfa yöresinde dilden dile anlatılan Nemrud’un Kızı” türküsünün hikâyesi nedir?

NEMRUD’UN KIZI


Söz-Müzik: Arif Çelik

Nemrud’un kızı yandırdı bizi

Çarptı sillesini felek misali

Sil yazımızı kurtar bizi

Çarptı sillesini felek misali

Mevlam gör bizi

Ocağım söndü nasıl belâdır

Bırakıp gitti bu ne devrandır

Dünya gözümde Kerbelâ’dır

Allah’tan bulasın

Kararsın bahtın yıkılsın tahtın

Yalvardım yakardım yol bulamadım

Ah bulmasaydım kara yazım

Evirdim çevirdim yaranamadım

Ayandır halım

Ocağım söndü nasıl belâdır

Bırakıp gitti bu ne devrândır

Dünya gözümde Kerbelâ’dır

Allah’tan bulasın…
****

Hz. İbrahim Aleyhisselamın hikâyesinden esinlenerek yazılmış bir şiir bu. Bu şiirin incelemesinden önce Hz. İbrahim Aleyhisselam’ın yaşadıklarıyla ilgili biraz bilgi verelim.

Türküler bestelenir (yakılır) fakat her zaman halkın huzuruna çıkmaz, düşmez, ünlenmez. Türkü ne kadar iyi olursa olsun, tanınması, ünlenmesi için vaktini saatini bekler. Yıllarca bir köşede duran, kimsenin ilgilenmediği bir türkü, bir kişinin seslendirmesi ile halkın sevgisini kazanır, dillerden düşmez, adeta halkın gönlünde taht kurar. Örneğin 1940’lı yıllarda Mukim Tahir’in taş plaka okuduğu “Ayağında Kundura” türküsü bir köşede kalmış, unutulmuş bir türkü iken, yaklaşık 35 sene sonra, İbrahim Tatlıses’in 1975 yıllında plaka okumasıyla hem türkü halkın diline düştü, ünlendi, hem de okuyan İbrahim Tatlıses ünlendi. Pek çok türküde bu durumu görmekteyiz. Bu yazımızda bahsedeceğimiz “Nemrud’un Kızı” türküsü de aynen bunun gibi oldu. Arif Çelik, 1982 yılında bestelediği türküyü çeşitli müzik ortamlarında seslendirdi. Biz de pek çok sıra gecemizde değerli dostumuz Arif Çelik’in sesinden diğer besteleri ile birlikte bu türküyü dinledik. Müzik meclislerinde, kasetlerde okunsa da türkünün yurt çapında ünlenmesi için demek ki vakti-saatinin dolması gerekiyordu. Aradan yaklaşık 22 sene geçtikten sonra 2004 yılında Ses sanatçısı Mahsun Kırımızıgül, Merhum Kazancı Bedih ile düet yapınca “Nemrud’un Kızı” türküsü çok sevildi, geniş halk kitlesine ulaştı ve beste herkes tarafından bilinir oldu.

“Nemrud’un Kızı” türküsünün söz ve müziğini yazan Arif Çelik’ten dostları ısrarla, Türkünün hikâyesini yazmasını ister. Arif Çelikde “Bu naçiz bestemin, varsa hikâyesini yazmamı istedi/istiyor bu aralar, bazı dostlarımız. Bir hikâyesi yok doğrusu.” Diyor ve şöyle devam ediyor “Hikâyesi yok, ancak isminin (Nemrud’un Kızı) şöyle bir hikâyesi var“ diyerek Türkü’de geçen “Nemrud’un Kızı” sözünün nasıl doğduğunu güzel bir şekilde anlatıyor.

Bir yaz günü Urfa’da hayatlı (avlulu) bir evde bir mahalli sanatçıya bant doldurma (günümüzde albüm yapma) sırasında geçen sahneleri naklediyor. O gün hava çok sıcak, herkes terden sırılsıklam, kendisi müzik yönetmeni. Sanatçı, okuduğu “Dağlar seni delik delik delerim” Türküsünün bir bölümünde takılmış O bölüme gelince sözleri sürekli unutuyor. Bu nedenle eser defalarca tekrar ediliyor. Tam da o kısmı sağlam okuyup geçtikleri sırada, ev sahibi, aynı zamanda kaydı yapan yapımcı ve Tonmaister’in Annesi’nin – Heyattan (avlu)- “çay hazır” sesi, bant kaydına giriyor. Bu kez bu nedenle kayıt bozulmuş oluyor. Yapımcı kayıt yapılan odadan heyada (avlu) açılan kapıyı açtığında, Annesi’ni elinde çay tepsisiyle buluyor ve buna sinirleniyor. Çay getiren annesine –şimdi sırası mıydı gibilerinden- çıkışıyor. Çay tepsisini oğluna veren teyze giderken “Çay getırmîseen kabahat, Getırîseen, suç! Nemrıdoğlı Nemrıd” diye söylenerek oğluna kızgınlığını ifade ediyor.

Arif Çelik, yıllar sonra bestelediği türküde “Zalimin kızı, Gâvurun kızı” yerine, Urfalı bir gencin sitem ettiği sevgilisine içini ancak öyle rahatlatacağını düşünerek, “Nemrud’un kızı” sözlerini kullandığını nakletmektedir.

Türkünün Hikâyesi; Hz. İbrahim’i Ateşe Atan Zalim Kral Nemrut İle İlgidir. Türküde geçen “Nemrud’un Kızı” sözü -Hz. İbrahim’i ateşe atan Hükümdar Nemrut’un zalimliğine atfen- sevgiliye serzeniş olarak kullanılmıştır. Bu nedenle türkünün hikâyesinin ana temasıda Hz. İbrahim ve Nemrut olayı ile de ilgilidir. Hz. İbrahim hakkında kısa bir bilgi vererek, Nemrut ile ilgili efsaneye değineceğiz. “Hz. İbrahim, Kur’an-ı Kerim’de bildirilen peygamberlerdendir. Meryem Suresi 41. Ayetinde; İbrahim’i (kıssasınıda) an. Şüphesiz ki O, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.” diye zikredilmektedir. Hz. Âdem, Hz. Nuh’dan sonra Ülül’azm (Azim ve sebat sahibi) Peygamberlerin üçüncüsü olup Başkentleri Babil olan Mezopotamya’da yaşamış Keldâni kavmine (Babiller) gönderilmiştir.

Babasının ismi Âzer’dir. Allah- ü Teâlâ’nin varlığını kendi akıl ve mantığıyla bulmuştur. Oğulları İsmail ve İshak’tan ziyade soyundan daha birçok peygamber geldiği için “Ebü’l enbiya” (Peygamberler babası) da denilmiştir. Hz. İbrahim, peygamberimiz Hz. Muhammed’in dedelerindendir. Hz. İbrahim, Allah’tan başkasından hiçbir zaman yardım dilemeyip, O’nun dostluğunu ihtiyar ettiği (seçtiği) için Allah (C.C.), ona, “Halilim”(dostum) dedi ve adı “Halilullah” (Allah’ın dostu) oldu. Bu nedenle Hz. İbrahim (A.S.) “Halil ür Rahman” lakabı ile anılır. Hz. İbrahim’in cömertliği meşhurdu. Herkese yemek yedirmekten hoşlanırdı. Misafir olmadığı zamanlar sofraya oturup yemek yemezdi. Kurduğu sofrada evindeki hiçbir şeyi eksik etmez ve kendisine gelen kimseyi boş çevirmezdi. Bu nedenle “Halil İbrahim Sofrası” deyimi meşhur olmuştur. Bu sofra tanıdık tanımadık herkese açık olmakla birlikte, hiç tükenmediği için “Halil İbrahim Bereketi”denilmiştir.”

Hz. İbrahim’in Ateşe Atılması

Efsaneye göre Nemrud, yaklaşık dört bin yıl önce Urfa’da yaşamış zalim ve mağrur bir Babil kraldır. Kendisini Allah olarak görür. Rüyasında saltanatını, doğacak bir çocuğun yıkacağını görünce, o yıl doğan bütün erkek çocukları öldürtür. Bu günlerde, Nemrud’un başdanışmanı Azer’in hanımı Sare’de hamiledir. Doğum vakti yaklaşınca gizlice bugünkü Urfa Kalesi’nin kuzeyinde bulunan küçük bir mağaraya gider ve tek başına Hz. İbrahim’i doğurur. Mağarayı kendilerine korunak olarak kullanan ceylanlar bu küçük çocuğu kendi sütleriyle beslerler. İbrahim büyünce, halka yaptığı zulümlerden ve putlara tapınmasından dolayı Nemrud’la mücadeleye başlar. Nemrud, Hz. İbrahim’i yakalatarak hazırlattığı mancınıktan ateşe atar. Allah’ın emri ile ateş Hz. İbrahim’i yakmaz. Ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Ateşin ortasında güzel bir pınar oluşur, çevresi yeşillenir, güllük gülistanlık olur. Hz. İbrahim’in düştüğü yere Halilür Rahman Gölü (Balıklı göl) denilir. Hz İbrahim’in ateşe atılması ile ilgili Kuran-ı Kerim Enbiyâ Suresi 69. Ayetinde zikredildiği üzere Allah, ateşe “Ey ateş, İbrahim’in üzerine serin ve selâmet (zararsız) ol” der. Böylece ateş Hz. İbrahim’i yakmaz. Hz. İbrahim’in ateşe atılmasında bir aşk öyküsü de vardır. Nemrud’un üvey kızı Züleyha, Hz. İbrahim’e inanmıştır ve ona âşıktır. Nemrut Hz. İbrahim’i ateşe atılınca, dayanamaz, o da kendini ateşe atar. Çok güzel bir kız olan. Züleyha’nın düştüğü yer de “Züleyha’nın Gözü” anlamına gelen “Ayn- Zeliha Gölü” oluşur. (Züleyha ismi kelime anlamı olarak, doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, genellikle masallarda adı geçen çok güzel kadın “Su perisi” anlamına gelir.) Günümüzde Halil-ür Rahman Gölü ve Ayn-Zeliha Gölü binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Tarihte pek çok kendini beğenmiş, mağrur kralın sonu gibi Nemrud’un ölümü de trajik (feci) olmuştur. Kendini güçlü, kuvvetli zanneden, kendini îlah sayan, zalim kral Nemrud’un ölümü, topal bir sinek tarafından olmuştur. (Bu ibretlik olaydan, alınacak pek çok ders vardır). Efsaneye göre, topal sinek, Nemrud’un burun deliğinden girerek yavaş yavaş beynini kemirmeye başlayınca, Nemrut ıstırabını dindirmek için her çareye baş vurur. Sonunda keçeden yaptırdığı tokmaklarla başına vurdurmaya başlar. Bu şekilde tokmak altında can verir. Nemrut’un kafasına tokmaklarla vuruldukça, (Vur ha.. Vur ha… Ur ha.. Ur ha..) diye bağırmasından dolayı ilin adına “Urha”, daha sonra da “Urfa” denildiği söylenir. Türkünün Hikâyesi “Nemrıdoğlı Nemrıd “ Sözünde Gizlidir. Kanaatimce; “Nemrud’ın Kızı” türküsünün hikâyesi aslında ev sahibi Teyze’nin söylediği “Nemrıdoğlı Nemrıd “ sözünde gizidir.

Efsanede ismi geçen, çocukları öldüren, Hz. İbrahim’i ateşe atan “Nemrut”, yüz yıllardan beri Urfa’da, “zalim”, “mağrur”, “dinsiz” anlamında bir deyim olarak kullanılır. Urfa halkı vicdansız, zalim kişilere “Nemrudi”; yumuşak huylu, vicdan sahibi, iyiliksever, sofrası açık, Allah dostu olanlara da “Halili” der. Urfalı zulme, haksızlığa uğradığında, -beddua olarak- o kişiye “Nemrut oğlu Nemrut” diyerek, serzenişini, sitemini, kızgınlığını dile getirir.

Arif Çelik’in söz ettiği (bant doldurdukları evin hanımı) Teyze de, emekeziyetle misafirleri için çay yapmış, getirmiş, sessizce de “çay hazır” diye içeriye seslenmiş. Ne bilsin ki, “Çay hazır” ifadesi içerideki ses kaydına geçecek, Teyze, bu ikramına karşı oğlundan teşekkür beklerken azar işitince, oğluna “Nemrut oğlu Nemrut” diye sitem etmiştir.

Sanıyorum Arif Çelikde şuuraltındaki bu “Nemrut” kelimesini, acımasızlığı daha da şiddetli vurgulamak için “Zalımın kızı, Gâwurun kızı” yerine “Nemrud’un Kızı” sözünü kullanmıştır. Yine dikkat edilirse türküde “Yandırdı bizi”, “Feleğin sillesi”, “Sil Yazımızı”, “Kurtar Bizi”,” Mevlam gör bizi” mısralarıda Hz İbrahim’in Nemrut’la mücadelesindeki “Ateş”, “Yakma”, “Kurtulma” ve daha pek çok simge ile örtüşmektedir.

“Nemrud’un Kızı Değil, Sobanın Gazı Öldürdü”

Nemrud’un Kızı türküsünden bu kadar söz ettikten sonra türkünün çok daha geniş kitlelerce sevilmesine vesile olan Kazancı Bedih’den söz etmemek olmaz herhalde. “Nemrud’un Kızı” türküsünü pek çok sanatçı okudu fakat en güzeli, ses sanatçısı Mahsun Kırımızıgül’ün Kazancı Bedih (Yoluk) ile yaptığı düetti. Bu İkili’nin okuması ile türkü daha çok sevildi. Urfalı Kazancı Bedih, kendine has okuma tavrı ve içli sesi ile usta bir gazelhandı. Önceleri mahalli olarak tanınmakta iken, televizyon ve sinema filmlerinde okuduğu gazeller nedeni ile ünü bütün dünyaya yayıldı. Bu kadar ünlü bir sanatçı ne yazık ki hanımı ile birlikte katalitik sobadan zehirlenerek vefat etti. Pek çok sanatçı, birkaç eserle ünlenip, maddi olarak dörtköşe olurken, ömrünü müziğe vermiş Kazancı Bedih’in en azından rahat bir hayat sürecek kadar para kazanamaması, katalitik sobadan zehirlenerek ölmesi, sevenlerini üzdü.

İşte bu nedenle Nemrud’un kızı türküsünü milyonlara sevdiren Kazancı Bedih için, “Nemrud’un kızı değil, sobanın gazı öldürdü” diyor Araştırmacı- Yazar Yaşar Duru. Değerli dostumuz Yaşar Duru, bir yazısında Kazancı Bedih ile ilgili duygu ve düşüncelerini söyle naklediyor “Sesinin rengi ve tınısı, sıra dışı ve pek rastlanır türden değildi. Bir gazeli birkaç makamda okuyacak kadar müzikal yeteneğe sahipti. Musikiyi mektebinde değil ama usta çırak geleneği çerçevesinde yörenin usta icracılarından öğrendi. Gazel ve hoyrat okuma tavrının oluşmasında Tenekeci Mahmut’tan etkilenen Kazancı Bedih, ud, tambur ve cümbüş çalmada da, en az gazelhanlığı kadar ustaydı. Yetmişinden sonra da olsa, milyonlarca insanın gönlüne taht kurdu. O’nu anarken anlamak gerektiğine inanıyorum. Başarısının büyüklüğü ancak bu şekilde kabul ve takdir edilebilir. 19 Ocak 2004’te kara haberi geldi; ‘Kazancı Bedih sizlere ömür’ dedi telefonun öbür ucundaki ses. ‘Dün gece Hanımıyla birlikte, katalitik sobadan sızan gazdan zehirlenmişler’ diye ekledi. O gece ekranlarda; Mahsun Kırmızıgül ile düet yaptığı; ‘Nemrud’un kızı, yandırdı bizi’ türküsünün klibini ıslak gözlerle izledikten sonra; ‘Nemrud’un kızı değil, sobanın gazı öldürdü’ diye birer birer döküldü kelimeler dudaklarımdan” “El-ma’na fî batn’iş-şair” yani “Mana, Şairin Karnındadır” Biz yine “Nemrud’un Kızı” türkümüz üzerine son sözlerimizi söyleyip konumuzu noktalayalım.

Arapların bilinen meşhur bir sözü vardır: “El-ma’na fî batn’iş-şair” yani “Mana, şairin karnındadır” Bu cümleden hareketle “Nemrud’un Kızı“ türküsünde esas olarak neyi ifade etmek istediğini elbette ki türkünün bestekârı Arif Çelikbilir. Biz türkünün sözlerine ve bu sözlerin kökenine bakarak kendi kanaatimizi söylersek; “Nemrud’un Kızı” Türküsü bir aşk hikâyesidir. Fakat Türkü’deki imgeler, ifadeler ve hikâyenin özünde, Hz.İbrahim’in Nemrut’la mücadelesi efsanesi ile örtüşmektedir. Her Şanlıurfalı gibi Arif Çelik’in de zihninde bu efsane vardır. Saz ve Ses Sanatçısı, Bestekâr Arif Çelikbir aşk öyküsünü mısralara dökerken, duygu ve düşüncelerini bu efsanede geçen imgelerle yoğurmuş ve “Nemrud’un Kızı”nı bir aşk türküsü olarak bize sunmuştur. Bir türkünün sözlerinin anlamını ve hikâyesini bilerek dinlemek, türkünün duygusal boyutunu ve tesirini artırır. Zalim Nemrud’un hikâyesini bilen birinede, bu türküyü dinlerken, Nemrud’un kızının sillesi çarpar, yüreği yanar (hele kendisi de âşıksa),Bu türkü’yü dinleyince adeta sarhoş (esrik) olur, mest olur, kendinden geçer…!

KAYNAKÇALAR:

(ŞURKAV-Abuzer Akbıyık)

sanliurfa63.com/

Hikaye “Dünya Sözlük’ten” alıntıdır.

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.