Ne Kâr Ne Ziyan | Cevdet Gökhan TÜZÜN
Sabah saat muhtemelen 6 civarıydı, Anneannesinin balkonda çiçekleri sularken çıkardığı gürültülerden uyanmıştı ama gözlerini açmamış uyumaya devam etmeye çalışıyordu küçük Ömer..
Derken
yattığı yerde, cam kenarındaki çiçekleri sulamak için odaya girdi Anneannesi..
Ömercik uyandığını çaktırmadan gözlerini kapalı tutmaya çalışıyordu.
Belki de göz kapaklarının altında fırıl fırıl oynuyordu gözleri..
Derken Anneannesi dürttü Ömer’i,
“Sen buraya devamlı yatmaya mı geldin, kalk da elin bir iş tutsun” dedi.
Ömer korkuyla gözleri mahmur şekilde baktı Anneannesine,
“Sabah sabah ne yapacağım Anneanne.”
“Çabuk
kalk ve giyin” dedi o haşmetli kadın, odanın kapısını açık bıraktı.
Ömer ne yapacağından bihaber, giyinmeye başladı, oysaki tatile dinlenmeye
gelmişti, bir de okula giderken bile bu saatte kalkmıyordu, az daha uyuyayım
diye annesine az mı nazlandığı zamanlar olmuştu..
Hemencecik giyindi, yüzünü yıkayıp, Anneannesinin bulunduğu odaya geçti. Anneannesi çayını yudumluyordu sevgiyle büyüttüğü çiçeklere bakarak.
Kanepenin yanında duran sehpanın üzerinde bir tepsi, onunda üzerinde bir 15 lira gördü Ömer.
Anneannesi Ömer’ in hazır olduğunu görünce, “Al şu tepsiyi simitçi fırınına git, 15 liralık simit al ama adama ben simit satacağım de yoksa simitleri piyasa fiyatına verir, simitleri sat benim 15 liramı getir, üstüne kazandığın kâr senin” dedi.
Simitçi fırınına ayaklarını sürüye sürüye, ürkek bir şekilde gitti. Fırıncı Ömer’i görünce anladı elindeki tepsiden, “kaç simit istiyorsun” dedi, elindeki 15 lirayı koydu Ömer masaya.
Simitçi
30 kuruştan 50 simidi hızlıca dizmeye başladı tepsiye, hatta 50 simit sonunda 5
tane daha koyup “bu da bizden” dedi, “hadi hayırlı işler” diyerek uzattı
tepsiyi Ömer’in kollarına.
Ve ekledi “50 kuruşa sat bunları, yarın yine bekleriz” diyerek uğurladı Ömer’i.
Ömer çok tedirgin olmuştu, mis gibi kokan simitler bir yana, biter mi be bu kadar simit diye düşündü umutsuzca.
Elindeki tepsiyi başına koymayı denedi, tepsi sıcaktı, e havada sıcaktı, yine kollarının arasında tuttu tepsiyi.
Yürüdü oturduğu yerlerden uzaklara doğru, kimse görsün bilsin istemiyordu, utanıyordu Ömer.
“Simitçi vaaaaaaaaaaarrr, tazeeeeeeeeeee simiiiiiiiiitttttttt var” diye nasıl bağıracaktı.
Daha önce hiç denememişti ki, iyice uzaklaştı oturdukları mahalleden, diğer akrabalarının oturduğu yerleri de düşündü, simitler de mis gibi kokuyordu, o kadar yol yürümüştü ama kimse simitleri sattığından habersiz, insanlar yanından geçiyordu.
Durdu
köşe başında, duvarın üstüne koydu tepsiyi.
Önce kendim yiyeyim ondan sonra satarız, dedi.
Çıtır çıtır simitlerinden ısırdı bir parça,
Arkasından bağırdı bir teyze, “Simitçi baksana buraya.”
Adını
unuttu sanki Ömer o an, simitçiydi artık.
Daha bağırmamıştı bile ama 5 tane simiti verdi teyzeye. Sevindi Ömer
kaygısızca, güldü elindeki bozukluklara bakıp.
Ses
tonunu ayarlamaya çalıştı, kısık sesle provalar yaptı, eve dönünce istediği
gibi oynaması için bu simitler bitmeliydi çünkü.
Cesaretini toplayıp “simiiiittttçiii var” diye bağırdı.
Heyecanlanmıştı,
küçük kalbi pıt pıt atıyordu, suratı da kızarmıştı belki de.
Yaşam gürültüsünde “O”da vardı artık.
Tüm seslerin içinde bağırdı ardı ardına..
Ve bekledi tepsisiyle.
Haykırışına bir “cevap” bekledi..
Ne zordu beklemek, hepsini yesem de bitse diye düşündü.
Gene bir ses haykırdı Ömer’e,
“Simitçi bu tarafa gel.”
“Hangi tarafa???”
5 tane daha gitti..
3
saat içinde bitirdi simitleri.
Para üstünü nasıl vereceğim diye düşünürken,
Cepleri bozuk paralarla doluydu.
Anneannesinin 15 lirasını ayırdı hemen ağacın serin gölgesinde.
Esen rüzgârın yüzüne vuran tebessümünde saydı kendine kalan paraları.
Fazladan verilen 5 simidin 3’ ünü yemiş, 2’sini de kâr’a katmıştı, 11 lirası
vardı fazladan, o para O’nundu, 3 saatte 11 lira..
Anneannesi sadece sermayesini istemişti, kârı Ömer’indi.
Kendi kendince hayaller kurdu, dondurma yerim, kola içerim, ne yapsam ne yapsam
sermaye artırımına mı gitsem, kârdan zarar mı etsem.
Ziyan hayallerini gerçekleştirebilirdi artık.
Eve
doğru gitmeye başladı koşarak.
Sonra aniden durdu düşündü.
Acaba Anneannesi erken geldi diye gene simit satmaya gönderir miydi???
Dükkânların camından yansıyan görüntüsüne baktı.
Yüzü kızarmıştı, utançtan değil ama güneşte yürümekten, yorulmuştu kolları
ayakları.
Çaldı zili heyecanla Ömer.
Uzattı 15 lirayı Anneannesine.
Haşmetli Güzel Kadın “satmadın mı yoksa simitleri” diye yokladı Ömer’i.
Bu sefer Ömer koydu masaya tepsiyi ters çevirip.
Döküldü kalan susamlar ekmek teknesinden.
Koydu bozukluk 11 lirayı.
Gururla gülümsedi Anneannesine bakarak.
“Aferin” dedi Anneannesi başını okşayıp,
“Kazandığın parayı ziyan etme, git dinlen şimdi istediğin kadar…”
Koydu başını yastığa, dalıverdi Ömer uykulara..
…………………………………………
Uyandığında
eşinin kendisine uzattığı kahvesini yudumluyordu Ömer,
Gülümseyen eşi ve halının üzerinde oyuncaklarıyla oynayan kızına bakarak.
Anneannesini düşündü gözleri dolarak..
“Sen”
beni tatillerde önce Kur’an Kursuna, sonra simit satmaya, sonra eczanede
çıraklığa, sonra da sanayi sitesinde çalışmaya gönderdin.
Hayatı anlamamı, ne kâr ne ziyan olmayı, insanlarla konuşmayı, esnaf olmayı,
Belki de en önemlisi eğitimime önem vermeyi, okuluma sahip çıkmayı öğrettin
bana.
Kendin belki zamanında okuyamadın ama okumuş insan gibi davrandın, eğittin
bizleri.
Zaman zaman geliyorsun aklıma,
Yattığın mezara geliyorum bazen,
Gözlerim doluyor,
Beni görüyorsun belki ama sesim, dualarım sana ulaşıyor mu bilmiyorum.
Şunu bil ki, seni çok özlüyorum Anneanne..
Ve Seni Çok Seviyorum..
Melekler içinde uyu Güzel Kadın…