Dolar 34,4910
Euro 36,3975
Altın 2.965,97
BİST 9.261,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

Modern Diplomasi | İbrahim Uysal

10.11.2022
334
A+
A-
Modern Diplomasi | İbrahim Uysal

DİPLOMASİ Mİ, DEDİNİZ!?

Ulusal bir gazetede haberi okuyunca, aslında “şok olmam” gerekirken, gülüp geçtim. Önce aklıma, sonra da dilime, birçok müzik kanalının top 10 listesinin birinci sırasında söz ve bestesi Sezen Aksu’ya ait, Mehmet Erdem’in söylediği “Hâkim Bey” dizeleri geldi.

“Şikâyetim var cümle yasaktan/ Dillerimi hâkim bey bağlasan durmaz/ Gelsin jandarma, polis karakoldan/ Fikrim firarda, mahpusa sığmaz eyvah/ Söz uçar yazı iki cihanda eyvah/ İki cihanda eyvah”

Bazen köşeli yazılar yazıyorum, ahkâm kesiyorum, kimin umurunda ise ben de artık kimseyi hiçbir şeyi umursamıyor yazıp geçiyorum.

Dileyen dilediği gibi anlar, anlamayan da anlamaz.

Hani ozan, “söz uçar gider, yazı iki cihanda kalır,” der.

Bazen yazıp geçiyorum, belki birileri görür, “ya aklı evvel de ne demiş” der.

Haber, her dönemin bir şekilde gündemde, “siyasisi” ile her dönemin bir şekilde “yatırımcısı, iş insanının bir güney komşumuza, devlet ve millet adına, gelecek adına görüşmeye gittikleri yönündeydi.

Eğer üç kuruşluk aklım, bir de iki günlük kıytırık bir devlet yönetimi deneyimim olmasa, ben “salla gitsin,” derdim.

Yine aklıma, “Kağızman’a ısmarladım Nar gele/ Bu akılda bu kafaya az gele” deyip, kafamı bir yerlere çarpa, çarpa iki kelam yazayım dedim.

Bir kere güney komşumuza giden bu büyük “diplomasi dehası” kişilerin hem cepleri dolu, hem de arkaları sağlam.

Bir kere doğanın yasaları gereği, her şeyin bir merkezi vardır. Bu merkez kendisi etrafında ördüğü kozayı, yapı ile sürekliliğini sürdürür.

Aile, Sülale, Topluluk, Toplum, Millet ve de Devlet olarak…

İlkel köleci toplumdan, feodal topluma, oradan da kapitalist toplum ve sisteme geçiş, kapitalist sistemin gereklilikleri ile örtüşünce; kapitalist sistem, 1700’lü yılların sonuna doğru Milliyetçilik üzerine inşa edilen Milli Devletlerin oluşmasına sebep oldu.

Bizim devletimizin geçmişinde ise bu süreç, BEY ve BEYLİK üzerine inşa edilmiştir, günümüze kadar evrile evrile gelmiştir.

Bilindiği gibi Karl Marks, “alt yapı, üst yapıyı belirler, üst yapı da alt yapıyı etkiler ” der, kuramında.

Günümüz dünyasında olduğu gibi ülkemizde de ekonomik sistemin yarattığı hâkim sınıflar, ekonomiden siyasete, inançtan günlük yaşama kadar her şeyi belirler hale gelmişlerdir.

Günümüz dünyasının hâkim sınıf devletlerinin iletişim, yönetim anlayışlarında ve sistemlerinde bir yol ve yöntemleri vardır. O yüzden önce PR denilen “kamuoyu yapma” süreci için bir laf, söz, bilgi ortaya atılır ve ne tür tepkilerin geleceğine bakılır.

Belki anımsatmakta yararı var.

Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’ye Hocası Şeyh Edebali’inin o unutulmaz sözünü unutmamak gerek.

“Ey oğul, insanı yaşat ki devlet yaşasın!”

Günümüz dünyasında, Yurttaşlar, devlet için olmazsa olmaz, devlet de yurttaşlar için olmazsa olmazdır.

O yüzden yüzyılların deneyim ve birikimleri çok önemlidir.

Kurumsal yapılarda, yazılı olan ve olmayan kurallar vardır.

Yazılı kurallar, yasalar, yönetmelikler ile belirlenir, yazılı olmayan kurallar ise deneyimlerdir.

Bunu en güzel tanımlayan sözlerden biri, “Taç giyen baş akıllanır.”

Evet, aynen öyle olması gerekir.

Bunun tam tersi için söylenen söz; “ne oldum delisi olma, ağır ol da molla desinler.”

Mete Han’ın M:Ö 209’da kurduğu ordu ile kurumsal tarihi tanımlayanlar, binlerce yıllık devlet geleneğinden söz edenler her nedense devletin bu geleneksel taraflarını görmezlikten gelir. Akıllarınca kendi kural ve yöntemlerini uygulamak isterler.

Oysa devlet denilen yapılar, her şeyi aleni açık yapılar değil. Mahremleri de vardır. Herkesin bilmesi gerekenler olduğu gibi, bilmemesi gerekenler de var.

Devlette ilk işe başladığımız zaman “KETUM” olmayı öğütlemiş, öğretmişlerdi. Bu konuda az-çok sıkıntılar çekmemiştik.

O yüzden devletin kendi çalışanları ve kadroları olur.

KURUMSAL YAPI ve AİDİYET DUYGUSU denilen şey de bunun için gereklidir.

Diplomasinin geçmişi, Yunan şehir devletlerinde olduğu gibi bizim tarihimizde de çok önceleri başlamıştır. Modern Diplomasi ise Atatürk Cumhuriyetinin temeli ile başlar. O yüzden devletin, diplomasiye ve diplomatlara verdiği önem, buradan kaynaklanır.

Her “hıyarım var diyene, tuzu alıp koşmak” ne kadar doğru değil.

Devletin açık ya da gizliden diplomasi görevini yürütecek kurumları vardır. Bunlar yılların deneyimi ile de grevlerini yürütmektedirler.

Devletin bürokrasisinden gizlenecek ne vardır ki, kişisel diplomasiye gerek duyulmuştur.

Devleti diplomasisi, bürokrasisi ve diplomatları ile yönetilir, her dönemin adamları ile değil.

Sıradan bir inşaatın duvarında bile “ÖNCE GÜVENLİK” yazar!..

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.