Dolar 34,4910
Euro 36,3975
Altın 2.965,97
BİST 9.261,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

MELAHAT ÜRKMEZ KİTAPLARI

19.01.2020
1.356
A+
A-
MELAHAT ÜRKMEZ KİTAPLARI

Yazarlık sürecimde, “Hz.Mevlâna, aşk sırrına nasıl ermiştir?” konusu çok ilgimi çekiyor ama yazmaya cesaret edemiyordum. Yerli ve yabancı yazarların kitaplarını tarıyor, psikanalizleri okuyor, gönül dünyamda hemhal olmaya çalışıyordum. O aşka insan olarak olabildiğince vâkıf olabilmek için elimden geldiğince çaba gösterdim ve neticesinde, “Mevlâna’da Aşk Sırrı ve Nihai Bütünleşme” adlı araştırma kitabımı yazdım. Ondan sonra romanlarımda o aşkı yazmaya bir nebze de olsa cesaret edebildim.

“DİYÂR-I AŞK / İLAHÎ ULAK ŞEMS-İ TEBRİZΔ adlı romanımı yazmadan önce araştırma yaparken gördüm ki Hz.Şems-i Tebrizî hakkında bir araştırma eseri yok. Hatta üniversitelerin yüksek lisans, doktora tezlerini araştırdım, sempozyumları, panelleri, kongreleri, konferansları, hakemli dergileri taradım, yeterli, derli toplu bilgi bulamadım. Hz.Mevlâna’nın hayatında en önemli isim olan bu tarihi kişilik hakkıyla anılmıyor, ihtifallerde bile yeterince gündeme getirilmiyordu. Hem bilgi toplamaya çalışıyor hem de basın toplantılarında o yıllardaki Konya valimize, belediye başkanımıza, “Hz.Mevlâna’yı, Mevlâna yapan Şems-i Tebrizî neden gündeme getirilmiyor?” sözleriyle şifaen ve köşe yazılarımda dile getiriyordum. Ve inanıyordum ki denize atılan bir taşın etrafında büyüyen daireler gibi çabam dikkate alınarak büyüyecek. Hani Hz. Mevlâna, Divân-ı Kebîr’indeki bir gazelinde, “Hangi tohum yere ekildi de çıkmadı? / Niçin insan tohumu hakkında ‘bitmeyecek’ diye yanlış bir zanna düşersin? / Hangi kova kuyuya sarkıtıldı da dolu çıkmadı?” diyor ya, benim de acizane kuyuya sarkıttığım kova dolu dolu çıkmaya başladı. Zira “Şems-i Tebrizî” adlı araştırma-inceleme kitabım T.C. Konya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü tarafından 5-6 yıl boyunca tekrar tekrar yayımlandı, sonra farklı yayınevleri tarafından çok sayıda baskı yaptıktan sonra ne sevindiricidir ki, Şems-i Tebrizî Hazretleri hakkında çok sayıda romanlar yazılmaya, konferanslar, paneller, sempozyumlar düzenlenmeye; kitabım da kaynakçasında yer almaya başladı. “Şems-i Tebrizî” adlı araştırma-inceleme kitabım yayımlandıktan sonra Şems-i Tebrizî’yi dolayısıyla Hz.Mevlâna’yı konu alan, Diyâr-ı Aşk / İlahî Ulak Şems-i Tebrizîadlı romanımı yazdım. Bu romanım dikkat çekti. Büyük bir proje hazırlandı filme çekilecekti ancak yapımcıdan kaynaklanan mali nedenlerle çekimi kısmet olmadı.

DİYÂR-I AŞK / İLAHÎ ULAK ŞEMS-İ TEBRİZÎ adlı romanımda, Şems-i Tebrizî’nin Konya’ya gelmiş olduğu 1244 yılından, kaybolmuş ya da Hakk’a yürümüş olduğu 1247 yılına kadar geçen zaman dilimini anlattım. 1247 yılından sonra Hz.Mevlâna’nın kaybettiği Şems’i aramak için gittiği Şam seyahatlerini, sermest bir halde arayışlarını ve bu 5-6 yıllık zaman diliminde o yılların sosyal, siyasal ve kültürel yapısını da aslına olabildiğince uygun olarak kurguladım. Konuşmalar, düşünce yapısı, vaazlar, semalar, yemekler, kıyafetler, dükkânlar, esnaflar, pazarlar, evlerin mimari yapısı, medreseler, yollar, ulaşım; Yunus Emre ve o yıllardaki Selçuklu sultanları, oturdukları saray, sarayın döşemeleri, hanlar hamamlar, saray kadınları, Kimya Hatun, Kerra Hatun gibi hanımlar, günlük hayatın akışı… Geçen olayları roman kurgusu içinde sahih eserlerdeki gerçeklerden sapmamaya özen göstererek anlattım. Romanımdaki Samira karakteri de bir menkıbeden yola çıkarak kurguladığım bir kadındır. Hz.Mevlâna’nınbeyit ve rubâilerini kervanlar aracılığıyla Şiraz’da ele geçirip okumuş; Hz.Mevlâna’yı görmeden âşık olmuş; gelirken yolda Şems-i Tebrizî ile karşılaşmış, hayran olmuş; bir kalpte iki aşk birden yeşermeye başlamış; bu iki aşk ilâhi aşk yolunda bir merdivenin basamakları olmuş sadece…

 “AŞKIN KÂTİBİ / ÇELEBİ HÜSÂMEDDİN” adlı romanımı yazmadan önce Çelebi Hüsâmeddin’in atalarının memleketi olan İran/Urumiye’de Yüzüncü Yıl Üniversitesi ve Urumiye Üniversitesi’nin birlikte düzenlediği I.Uluslararası Çelebi Hüsâmeddîn Sempozyumu’nda sunacağım, “Mesnevî’de Çelebi Hüsameddin” başlıklı tebliğimi hazırlamak için epeyce bir araştırma yapmıştım. Urumiye’dekisempozyumda sunulan tebliğleri dinlerken ve tebliğimi sunduktan sonra Mesnevî-i Mânevî’nin yazılma süreci ve Çelebi Hüsâmeddîn hakkında yazılmış bir roman olmadığını düşünerek, “Aşkın bir kâtibi olmuşsa; bir de kâtibinin yazarı olmalı. Yahya Kemâl’in deyişiyle, Viyana kapılarına kadar Mesnevî okuyarak giden, Mesnevî medeniyetine sahip bir milletin ferdi olarak ve Mesnevî-i Mânevî’nin yazılışı konulu bir roman olmamasından doğan boşluğu da göz önüne alarak, genç yazarlara bir çığır açmalıyım” diye aklımdan geçirmiştim ve acizane aşkın kâtibinin yazarı olmaya tâlip olmuştum kafamda. Ve Türkiye’ye döndükten sonra “AŞKIN KÂTİBİ / ÇELEBİ HÜSÂMEDDİN” adlı romanımı yazmaya başladım. Ve bitirmeyi Rabbi Teâlâ kısmet etti…

Mesnevî-i Mânevî’nin yazılma sürecini anlatan ilk ve tek olan bu romanda; Şems-i Tebrizi’nin kaybolması ya da Hakk’a yürümesinden sonra Selâhaddin-i Zerkûbi’yi kendisine halife seçen Hz.Mevlâna, onun da Hakk’a yürümesinden sonra Çelebi Hüsâmeddin’ikendisine halife seçer. Mesnevî gibi bir şaheseri Hz.Mevlâna söyler; Çelebi Hüsâmeddin kâtipliğini yapar. Mesnevî yaklaşık 10 yılda tamamlanır. Hz.Mevlâna’nın Hakk’a yürümesinden 10 yıl sonra da Çelebi Hüsâmeddin Hakk’a yürür. Roman bu zaman aralığını yani 1258-1284 yılları arasını resmeder. Aynı yüzyılı yazmış olsam da diğer romanlarımla tekrara düşmemeye çalışarak o yıllarda Konya’nın sosyal ve siyasal yapısıyla birlikte, dönemin ilim adamlarını da anlattım. Konuşmalar, düşünce yapısı, vaazlar, semalar, yemekler, kıyafetler, dükkânlar, esnaflar, pazarlar, medreseler, yollar, ulaşım, hanlar hamamlar, Âhiler, âhi kültürü, Moğollar, saray kadınları, entrikalar gibi günlük hayatın akışını sahih kaynaklara dayanan araştırmalarım sonucu o devrin sosyolojik realitelerine sadık kalarak kurguladım, anlattım.

“GÖNÜL BAHÇESİNDE MEVLÂNA” adlı romanımı yazmaktaki amacım; insanlardan sürekli, “Mesnevî’yi okuyoruz ama anlamıyoruz” serzenişleri duyuyordum. Hz.Mevlâna’nın hayatını, düşüncelerini ve yaşadığı yılların sosyal, siyasal yapısını bilmeden anlayamadıklarını düşünerek “Gönül Bahçesinde Mevlâna” adlı romanımı yazdım. Bu romanım Japonca’ya çevrildi. Aynı zamanda Japonca’ya çevrilen Hz.Mevlâna konulu ilk romandır. Japon Büyükelçisi tarafından şahsıma teşekkür mektubu gönderildi. Bu romanım, Hollanda UETD tarafından basılıp yayımlandı. Romanımın konusu; TadadoşiTakahashi, dünyanın elli büyük şirketinden birisi olan ElectricsCompany’nin genel müdürüdür. Şirketin şubeler zincirine bir halka daha eklemek üzere ekibiyle birlikte İstanbul’a gelir. Şubenin açılış ve ürün tanıtımı sonunda Türk yetkililer, Japon ekibe bir gezi düzenlerler. Gezi, aralık ayı olması münasebetiyle Konya’da mutad olarak yapılagelen Hz.Mevlâna’yı Anma Törenleri’ne ve Hz.Mevlâna Türbesi’ne düzenlenmiştir. Konya’ya gelen Japon ekip uzman bir rehber tarafından gezdirilmeye başlanır. Adım adım tarih kokan, dünyanın ilk yerleşim yerine sahip olan şehirdeki Karatay Medresesi, İnce Minare Medresesi, Arkeoloji Müzesi, Koyunoğlu Müzesi, Alâeddin Camisi gezilir, anlatılır.

Tur otobüsü Mevlâna Türbesi’nin önünde durur ve ekip türbeye girer. Tadadoşi, türbeye adım atar atmaz, yayılan ney musikisi ve mistik atmosferden fevkalâde etkilenir. Bu akustik atmosferdeki inleyen ney namelerine, mistik havaya rehberin anlattıkları da eklenince her dem, gönül tellerine birer mızrap gibi inmeye başlar, daha önce hiç bilmediği bir dünyanın kapısı aralanır sanki. Sanki yıllardır böyle bir hâlet-i ruhiyede yaşamayı arzulamış ve bulmuş gibidir. Aynı günün akşamı semââyinine katılırlar. Huzur-u Pîr’de yaşadıklarından sonra katıldığı âyinTadadoşi’yi âdeta sarhoş etmiştir. Japonya’ya döndükten sonra Hz.Mevlâna hakkında yazılan kitapları okur. Doğu felsefesi, mistisizm, Selçuklular dönemi gibi konularda geniş araştırmalar yapar. Araştırırken aynı zamanda 13.yüzyıl Konya’sını ve Hz.Mevlâna’yı adım adım duyumsamaya, yaşamaya başlar. Bir gün Tokyo Camisi’ne gider. Camide Hz.Mevlâna âşığı Mısırlı Yahya Şerif ile tanışır. Ondan mânevî bilgiler alır. Gönlünde Tokyo ile Konya arasında asma köprüler kurulmuştur. Ne yaparsa yapsın Japonya’da mutlu ve huzurlu değildir, gönlü Konya’da ve Hz.Mevlâna’da kalmıştır. Daha fazla dayanamaz ve Türkiye’ye uçar, Hz.Mevlâna’nın yeşerdiği ıtır ıtır kokan topraklara gelir. Hasret ve aşkın vaslını yaşar. Saatlerce kalır huzurda. Tüy kadar hafiflediğini hisseder. Kalan ömrü Tokyo ile Konya arasında, Konya’nın kalbi olan türbede ilmek ilmek aşk dokunarak geçer.

“SÖZCÜKLERİN NEFESİNDE/ATEİZMDEN ALLAH’A” adlı romanım,1959-1980 yılları arasında Konya’daki sosyal,  siyasal ve kültürel yapı ve özellikle 12 Eylül öncesi Türkiye’yi anlatan romanda Marksist akımın rüzgârına kapılarak ideal proleterya iktidarı hayallerine endekslenen binlerce genç… Öz kardeşin öz kardeşi vurduğu kan gölüne dönen vahşet limanı bir ülke… Ve uç bir fraksiyonda ideallerine baş koyan ateist bir gencin örgüt içi ikiyüzlü burjuva yaşantısına şahit olunca sarsılan idealleri… Diğer tarafta düşüncelerinde çalkalanan korku med cezirleri ve cevap bulamadığı mahkum sorular… Hz.Mevlâna Türbesi’nde yaşadığı etkileşim sonrası araştırmaları ve hücrelerden gökyüzüne; gökyüzünden sonsuzluğa uzanan sırlar ve tahayyülesini aşan büyük gerçek… Bu romanımı “Ben” diliyle anlattım.O yılları birebir yaşadığım için olaylar ve kurgular gerçek yaşantılar oldu.

Diğer eserlerim; LALE DEVRİNDEN BİR ÂLİM/ HADİMİ

Ödül almış hikayelerimi topladığım ÖDLEK MUSA

Ve alanında bir ilk olan araştırma inceleme kitabım ŞEMS-İ TEBRİZİ

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.