Pazarlarımı gezince annem, cumartesilerimi, ölülerimi
Yakınıma düşünce uzak, düşünce bakışlarıma firkat
Tüm kırmızılar kanıma çekilince dünya başlıyor
ben, nereye yetişsem geç kaldım oluyorum.2
ben niyeyse taşı ilk yiyen,biraz ortada kalmış, biraz geride
bir kadının içlerine çekiliyorum ahlarından
dilekler dilediği kırık dalları oluyorum
çiğnediği çiçekleri açıyor gözlerim;
görüyorum, inciniyor artık dağlarım
inciniyor köprüm, altından geçince su.
bir bir inciniyorum insan olmaktan.
Uyumak bitince dünya başlıyor
ben, içimi giyiniyorum yüzüme.
asıp surat tane tane üzüyorum aynadikini
Sesimden önce telaşım iniyor sokağa
Bütün senlerini geziyorum kalmanın
Karşımda kırışık ay kırıklı gök mutantan gövde
gitmekli fiillere çekimlenmiş kemikler
karşımda bir sesin susmaklarla yorulduğu vakitler buldum
Yılların geçmemek gibi kötü bir huyu var, onu buldum.
Sevmek muntazaman bir mesai,
aşılmaz pejmürde bir duvarmış, kabulü buldum.1
ama gül’e ince, gül’e kırmızı yaklaştığımdan olacak;
sesimden önce aklım çıkıyor sokağa
tüm şehir nasıl da saçların,
nasıl da gözgözeyken çekiliyor üstümden gök
dünya nasıl da yüzüm üzre bir perde çabukluğu.
İsmimden sırasına girilen unutma odaları
Oturup düşünmekten yapılmış saatler
Ve bir şeylerin geçip gitmekle kaim kılındığı ben1
O ki ben madem karşılayamıyorum kendimi kendimle
Madem bu kadar ağrına gidiyorum gecenin
madem bekleyince geçen tek şey zamandır
bana bir gök daha bul
bir sen daha boz aramı
beni bir de ipe çek.
Çünkü ben niyeyse tırnaklarımı geçmişe uzatıyorum hala,
tırnaklarımı saçlarına.
Bir güle yeniliyorum bir çiçeğe incenip
Bir isyan büyüsün diye bekliyorum,
bir duvar yıkılsın, bir kıyamet kopsun.
Bir tavana yaşlanıyorum bazen bir gözle bir ağaca
Çünkü ben
Saçları kah barışık kah küs olana
Yeşil baktırılıp tütün sevdirildiğimden beri
Uyanıp tekrar ediyorum;
Bir hüzün neşidesidir yaşamak
bir kıyamettir dünya.