Marcus Tullius Cicero Kimdir?
Cicero, Roma İmparatorluğu,’nun ilk hümanisti, hitabet ustası, hukuk ve adaletin baş savunucusu Marcus Tullius Cicero, 3 Ocak M.Ö 106’da Roma’nın 100 km kadar güneydoğusunda bulunan Arpinum (günümüzdeki adıyla Arpino) kasabasında dünyaya gelir.
Ailesi Arpinum’un varlıklı ailelerinden olup, Roma atlı sınıfına (equites) mensup olsa da, Cicero’nun atalarından hiçbiri Roma’da yüksek dereceli bir memuriyet elde edememiştir. İsmi, Latince nohut anlamına gelen cicer kelimesinden gelir. Bu isimle ilgili iki farklı görüş vardır. İlki, burnunun ucundaki nohuta benzer şişlik, diğeri ise tarımla uğraşan ailesinin nohut yetiştirmesi nedeniyle bu ismin konulduğudur.
Cicero’nun babası, Roma’ya taşınarak oğulları Marcus ve ondan birkaç yaş küçük erkek kardeşi Quintus’un iyi eğitim alıp Roma’da devlet kariyerine girmeleri niyetindedir. Cicero, Roma’da Helence öğrenip retorik (konuşma sanatı) dersleri alırken, hukuk eğitimini dönemin en ünlü hukukçuları olan Quintus Mucius Scaevola Augur ve onun yeğeni Quintus Mucius Scaevola Pontifex’ten alır.
M.Ö 91 yılında başlayan Müttefikler Savaşı ile birlikte Cicero’nun eğitim hayatı kesintiye uğrar. Cicero, M.Ö 88 yılına kadar devam eden bu iç savaşta, Pompeius’un babası Pompeius Strabo’nun ve Sulla’nın ordularında görev alır. Hukuk, hitabet ve felsefe öğrenimi gören Cicero, Müttefikler Savaşı’nın ardından hukuk alanında çalışmayı seçer. Pek çok davada avukatlık yapar, iyi bir hukukçu olması ve davalarda gösterdiği hitabet yeteneği ile dikkati çeker.
Martin Knoller, Cicero Discovering The Tomb of Archimedes, 1775
M.Ö 70’li yılların başında muhtemelen Sulla’nın diktatörlüğü altındaki Roma’dan uzaklaşmak için Atina, Rodos ve Batı Anadolu’ya geçerek burada felsefe ve retorik eğitimine devam eder. Sulla’nın ölümünün ardından M.Ö 77 yılında Roma’ya dönen Cicero, zengin bir aileden gelen Terentia ile evlenmesinin ardından, Roma’daki politik kariyerine başlar, Senatus üyesi olur.
Cicero’nun 75 yılında Quaestor (devlet hazinesinden, cezai işlerden ve finansal işleri denetlemekten sorumlu kişi) seçilip Sicilya’nın batısından sorumlu olarak bu görevini yerine getirmesi, politik kariyerindeki ilk önemli başarıdır. Bu görevini tamamlayıp Roma’ya dönen Cicero, burada avukatlık yapmaya başlar. M.Ö 70 yılında Sicilya valiliği yapmış olan Gaius Verres’in yolsuzluklarını ortaya çıkararak onun mahkum edilmesini sağladığı dava ile gerek bir avukat gerekse bir hatip olarak Roma’daki ünü gittikçe artar. Bu davanın hemen ardından M.Ö 70 yılında Aedilis (devlet binalarının yapılması ve halk festivallerinin düzenlenmesi ile ilgili ödeneklerden sorumlu kişi) seçilir. M.Ö 66 yılında ise Praetor (hukuki anlaşmazlıkları çözen yargıç ve idareci konumundaki görevli) seçilip, devlet hiyerarşisinde Konsül’den sonraki bu önemli konumu elde eder.
M.Ö 66 yılındaki Praetor görevi sırasında ünlü söylevini (Pro Lege Manilia ya da De Imperio Cn. Pompei adlarıyla bilinir) verir. Anadolu’yu ele geçirme çabası içinde olan Pontus kralı VI. Mithridates’a karşı yapılacak savaşın yönetiminin olağanüstü yetkilerle Pompeius’a verilmesine ilişkin yasa önerisini savunmaktadır. Bu, o güne kadar yalnızca halktan kişileri savunma amaçlı söylevler veren Cicero’nun ilk politik içerikli söylevi olması ve özellikle Anadolu tarihini yakından ilgilendirmesi açısından önemlidir.
Cesare Maccari, Cicero Denounces Catiline, 1889
Konsül seçilmek için faaliyete geçen Cicero, nihayet M.Ö 63 yılı için Konsül seçilir. Seçimlerdeki rakibi Catilina’nın darbe planını açığa çıkarır. Catilina ve yandaşlarını idam ederek Pater Patriae (vatanın babası) ilan edilir. Konsül görevinden bir yıl sonra, Roma’nın önde gelen ailelerinden birine mensup olan Publius Clodius Pulcher’in sadece kadınların kutladığı Bona Dea festivaline kadın kıyafetiyle gizlice katılmasıyla patlak veren skandalı ortaya çıkarır, Clodius’u mahkemeye verir. Ailevi ve politik prestiji sayesinde ceza almayan Clodius, M.Ö 58 yılında Tribunus Plebis görevine gelince Roma vatandaşlarını yargısız infaz edenlerin sürgüne gönderilmesini öngören bir yasa çıkarır. Yasanın hedefi, Catilina ve yandaşlarını idam ettiren Cicero’dur. Tüm çabalarına rağmen destek bulamayan Cicero, M.Ö 58 yılının Mayıs ayında Selanik kentine sürgüne gönderilir. Bir yıl sonra Senato kararı ile geri çağrılır.
Cicero, sürgünden dönüşünün ardından siyasetten uzak bir yaşam sürmeye başlar. Çünkü artık Roma siyasetine M.Ö 60 yılında, tarihte Birinci Triumvirlik adıyla bilinen, C. Iulius Caesar, Cn. Pompeius ve M. Licinius Crassus tarafından kurulan birlik hakimdi. Bu dönemde Cicero, avukatlık yapar, diğer yandan da kendini retorik ve felsefe çalışmalarına verir. Cicero, kendisinin en önemli felsefe metinlerinden sayılan De Oratore (Hatip Üzerine), De Legibus (Yasalar Üzerine) ve De Re Publica (Devlet Üzerine) adlı eserlerini bu dönemde kaleme alır. Roma’nın cumhuriyet rejiminden uzaklaşıp güçlü siyasetçilerin iktidarı ele geçirdiği bir dönemde kaleme aldığı bu eserleriyle Cicero, Roma Cumhuriyeti’nin eski günlerine göndermeler yaparak devletin ve yasaların ideal yapısının nasıl olması gerektiğini vurgular.
De Re Publica (Devlet Üzerine), Eskiçağ’da kaleme alınmış en önemli siyaset felsefesi metinlerinden biridir.
“Hakiki yasa doğayla uyum içinde olan, her şeyin içine dağılmış halde bulunan, değişmez ve ebedi olan, buyurarak (bizi) göreve çağıran, yasaklayarak suçtan alıkoyan doğru akıldır; dürüst, adil insanlara boş yere emir ve yasak getirmez, sahtekar, suçlu insanlara ise ne emirle ne de yasakla bir etkide bulunmaz. Ne bu yasayı yürürlükten kaldırmak caizdir ne ondan herhangi bir şeyi alıp çıkarmaya izin vardır, ne de tamamen feshedilebilir. Ne senato ne de halk aracılığıyla bu yasaya olan bağlılığımız ortadan kalkabilir; açıklanması veya yorumu için başkasına ihtiyacımız yoktur.” (Devlet Üzerine)
Cicero, De Re Publica (Devlet Üzerine) ve De Legibus (Yasalar Üzerine) adlı eserlerini Platon’un Devlet ve Yasalar adlı eserlerini örnek alarak yazmıştır. Diyalog tekniğini kullanan Cicero, hukukun doğal kaynaklarını, yasaların nasıl düzenlenmesi gerektiğini, sınıflar arasında toplumsal uyumun nasıl sağlanabileceğini ele alır.
“Toplumlara zararlı ve adaletsiz yasalar hazırlayanlar, söz verdikleri ve vaat ettikleri şeylerin aksine davrandıklarından, yasadan başka her şeyi uygulamaya geçirmişlerdir. Buradan da bizzat yasa sözcüğünün tanımı içinde adil ve doğru olanı seçme düşüncesi ile ilkesi barındığı sonucu açıkça ortaya çıkıyor. (…) Madem öyle, çeşitli toplumlardaki bütün o zararlı, yıkım getiren pek çok yasaya ne diyeceksin? Bu yasalar yasa adını, bir grup hırsızın kendi aralarında kurdukları bir meclisten çıkardıkları yasalardan daha fazla hak etmiyorlar. Nasıl ki cahil ve yeteneksiz insanlar, iyileştirici ilaçlar yerine öldürücü zehirler yazsalardı bunların gerçek hekimlerin yazdığı şeyler olduklarını söyleyemezdiysek, zararlı olmasına rağmen o toplum tarafından kabul görmüş olsa bile, böyle (zararlı, yıkım getiren) bir yasa da yasa değildir.” (Yasalar Üzerine)
Cicero Heykeli, Ashmolean Müzesi, Oxford
Pompeius, M.Ö 52 yılının Şubat ayında tek başına Konsül olmuştur. Hemen yeni kanunlar çıkartır, daha önce Konsül ve Praetor görevinde bulunanlara yeni bir memuriyet kapısını açan yasayı Senatus onaylar. Cicero, bu yasa sonucunda M.Ö 51 yılında Prokonsül (eyalet valisi) olur, görev yeri ise Cilicia’dır. Pek istekli değildir, ama bunu yapmaya mecburdur. Yine istemeden Roma’yı terk eder. Onun için önemli olan Roma ve Roma’nın siyasi atmosferidir. Yeni işini sevmediğini, bu göreve katlanmak zorunda bırakıldığını her fırsatta dile getirdiğini mektuplarından anlıyoruz. Yakınlarına ve dostlarına yazdığı mektuplarında, Roma’nın siyasi ortamı ile kıyasladığında bulunduğu yerin ve görevinin son derece sönük olduğundan yakınır.
Prokonsül görevi Cicero’ya gerçekten de uygun bir görev değildir. Çünkü bu görevin askeri bir tarafı da mevcuttur. Eğer gerekirse askeri kuvvetlere kumanda etmek, hatta savaşmak zorundaydı. Cicero, devrin önemli şahsiyetlerine görevinin uzatılmaması için rica mektupları yazar. Nihayet beklediği haber gelir, Ağustos’ta Roma’ya döner.
Cicero Roma’yı umduğu gibi bulamaz, Cilicia’dan döndüğüne pişman olur. Kimin yanında yer almalıdır? Ona ve kardeşine birçok faydası olan askeri bakımdan da kuvvetli olan Caesar’ın mı, yoksa çok sıkıntılı anlarında bir şekilde ona kol kanat geren ve fikirleri kendi fikirlerine yakın olan Pompeius’un mu? Cicero, Caesar’ın fiziki şartlar bakımından üstün olduğunu düşünse de, gönlü Pompeius kaybedecek bile olsa onun yanında yer almaktan yanadır.
William Blake, Marcus Tullius Cicero
Caesar’ın haberleri Roma’ya ulaşınca Pompeius Roma’nın boşaltılması talimatını verir ve kendisi de 17 Ocak’ta Roma’dan ayrılır. Cicero, Pompeius’un arkasından yola çıkar. Caesar korkusuzca ve fütursuzca hareket ederken, Pompeius’un Roma’yı bu kadar kolay boşaltması Cicero’da bazı soru işaretleri doğmasına neden olur.
Cicero, aslında Caesar’ın kuvvetlerinin galip geleceğinden emin gibidir. Cicero’nun baştan beri bir umut deyip barış aracı olmak istemesindeki sebep, kendini ne Caesar’a ne de Pompeius’a çok yakın hissetmesiydi. Ama Roma onu karar vermeye zorlar. Yine kim kazanırsa kazansın, Cicero hiçbir tarafı kızdırmadan bu işten kurtulmayı planlar.
Bir yandan ilerleyen Caesar, Cicero’ya bir mektup yazıp tarafsız kalmamasını, kendi safında mücadelede yer alması gerektiğini söyler. Roma’da kendisine yardımda bulunabileceğinden bahseder. Cicero’yu durduran, belki de Pompeius’un sürgünden kendisini vatanına getirmesindeki yardımlarıydı, ona karşı vefasızlık yapmak istemez. Cicero, sürekli kararsızlık sarmalında dönüp durmaktadır. Barış yanlısıdır, ama cumhuriyeti de savunmak istemektedir.
Paul Barbotti, Cicero Discovering Tomb of Archimedes, 1853
Pompeius, 9 Ağustos M.Ö 48’de Pharsalus’ta Caesar’a yenilir. Mısır kralına sığınmak için gemiye biner ve kaçar. Pompeius’un sığındığı kral Ptolemaeus, Caesar’dan korkmaktadır. Pompeius, Kahire’ye ayak basar basmaz öldürülür. Caesar, bu zaferden sonra İskenderiye’ye gider. Kendisine süresiz diktatörlük, 5 yıllık Konsül ve hayat boyu Tribunus görevleri (çeşitli sınıfların hak ve çıkarlarını korumak için halk tarafından seçilen devlet görevlisi) verilir.
Cicero, sefil bir haldedir, kardeşi de aleyhinde çalışmaktadır. Maddi imkansızlık ve gelecek korkusu da tüm benliğini sarmıştır. Çok sevdiği kızı hastadır, bu onu perişan etmektedir. Pompeius öldürülmüştür, ama taraftarları mücadeleye devam etme kararı alırlar. Başkumandanlık görevini Cicero’ya teklif ederler, ama o kabul etmez. Artık tek isteği Caesar ile karşılaşıp, onun iznini alarak Roma’ya dönmektir.
Caesar kendisinden af dileyenleri affediyordur. Bunu duyan Cicero, 25 Eylül M.Ö 47 tarihinde Brundisium ile Tarentum arasında bir yerde Caesar ile karşılaşır. Caesar, Cicero’yu affeder ve Roma’ya dönmesine izin verir. Ancak, tek bir şartı vardır. Cicero, her türlü siyasi faaliyetten uzak duracaktır. Böylece Cicero, hayatının geri kalanını felsefe çalışmalarına ve yazılarına adayacaktır.
Adolphe Yvon, Caesar, 1875
Cicero’nun 5 yıl süren uzun hasreti diner. Fakat hasta kızı Tullia, boşanmak istediği eşi ve hayırsız oğlunun dertleriyle yüz yüze geleceği bir Roma’dır onu bekleyen. 60 yaşındadır, sağlığı da iyi değildir.
Caesar’a Thapsus Savaşı’ndan sonra 10 yıl için verilen diktatörlük, artık ömrü boyunca geçerli olacaktır. Üstüne üstlük Senatus ona İmparator unvanını da verir. Tribunus Plebis’in hak ve salahiyeti de ona bağlanmıştı ki, bunun anlamı istemediği kanunları engelleyebilmekti. Son olarak Pater Patriae unvanını da alır. Caesar, artık vatanın babasıdır. Cicero, Caesar’ın Roma’yı cumhuriyetten diktatörlüğe çevirmesini üzüntüyle izler.
Cicero, M.Ö 45 yılında Tullia ve Marcus adında iki çocuğunun olduğu eşi Terentia’dan boşanır, ertesi yıl Publilia adlı kendisinden 45 yaş küçük genç bir kızla evlenir. Cicero’nın sevgili kızı Tullia hamiledir, ama uzun zamandır onu ihmal eden kocası Dolabella’dan ayrılmıştır. Tullia’nın bir oğlu olur, fakat birkaç hafta sonra, M.Ö 45 yılının Şubat ayında, 32 yaşında ölür. Cicero, karısı Publilia’nın kızı Tullia’nın ölümüne gizlice sevindiğinden şüphelenir ve onu boşar. Evliliği birkaç hafta sürmüştür Cicero’nun.
Richard Wilson, Cicero With His Friend Atticus and Brother Quintus At His Villa At Arpinum, 1771
Cicero, kızının öldüğü ve ikinci eşinden boşandığı o dönemde dostu Atticus’a sığınır. Atticus, onu evinde ağırlayıp teselli eder. Kızının ölümüne öylesine çok üzülmüştür ki, Atticus’a “Beni hayata bağlayan tek şeyi kaybettim” diye yazar. Ölüme Övgü (The Tusculan Disputations I: On The Contempt of Death) kızının ölümü sonrasına denk gelen bir eser olarak, kişinin hem kendi ölümü düşüncesini ve sevdiklerinin ölümünü kabullenebilmesinin hem de ölüm korkusuyla baş etmesinin yollarını aradığı bir çalışmasıdır. Cicero, Ölüme Övgü’yü diyalog tarzında yazmıştır. Ancak, belki bir hatip olmasının da etkisiyle diyalogdan çok monoloğa daha yakındır eser. Konuştuğu kişi nadiren söze karışır ve çoğunlukla soru sorar.
“Her şey dünyaya gelişimizle başladığı için, yine her şey ölüme sona erecektir; bu yüzden, doğarken dünyaya hiçbir şey getirmediğimiz için, ölürken de ondan bir şey götürmüyoruz. Hele son günümüzde yok olup gitmeyip yalnızca mekan değiştirirsek, daha ne isteyebiliriz ki? Ama o son gün yok olup gidersek, o zaman hayatın zorluklarının ortasında uyuyakalmaktan, gözlerimizi kapatıp sonsuz bir uykuya dalmaktan daha güzel ne olabilir?” (Ölüme Övgü)
Cicero, oğlu Marcus’un filozof olacağını umar, ama o askeri bir kariyeri tercih eder. Cicero’nun De Officiis (Yükümlülükler Üzerine) adlı eserinin ilk kitabı, oğlu Marcus’a seslenmesiyle başlar. Oğlunu, Atina’ya dönemin en önemli filozofu Krattipos’un okulunda felsefe ve hukuk öğrenimine yollar, ancak oğlu kendisini eğlence hayatına verir. İçkiye düşkün ve müsrif bir oğul olarak, babası için tam bir hayal kırıklığı olur.
Francesco Zuccarelli, Cicero Discovers The Tomb of Archimedes, 1747
Cicero’nun inzivası devam eder, gelişmeleri izler ve dostlarıyla mektuplaşır. Cumhuriyetin üzerine kabus gibi çöken Caesar’ın diktatörlüğü onu bunaltmaktadır, ama elinden de bir şey gelmemektedir. Baskı, zorbalık, sansür her yere hakim olmuştur. Cicero, hiç istemese de siyasi mecburiyetlere boyun eğmek zorunda kalır.
15 Mart M.Ö 44’te Caesar öldürülür, Cicero ise bu işe elbette sevinenlerdendir. Politikaya geri dönme fırsatı doğmuştur, 17 Mart’ta Senatus’ta bir konuşma yapar. Fakat yine de Ağustos ayına kadar Roma’dan uzak kalacaktır, ihtiyatlı davranmayı öğrenmiştir.
M.Ö 43 yılının sonbaharında, Antonius, Lepidus ve Octavianus tarafından İkinci Triumvirlik kurulur. Bu üç devlet adamı Caesar’ı öldürenlere karşı savaş başlatır, eşi benzeri görülmemiş zulümlere imza atar. Caesar’a karşı olanların adlarını listeler halinde ilan edip, listede yer alan isimlerin para karşılığı öldürülmesini isterler. Listede tabii Cicero da vardır.
Pavel Svedomsky, Fulvia With The Head of Cicero
Cicero’nun, Antonius’a hararetle saldırdığı Philippicae söylevi nedeniyle, Antonius Cicero’yu ve ailesini öldürtmek istemektedir. Octavianus ise M.Ö 64 yılında elde ettiği başarıyı Cicero’nun söylevlerine borçlu olmasına rağmen, onu ve ailesini korumayı istemez. Bu olumsuz gelişmeler üzerine Cicero, kardeşi ve yeğeni Roma’dan kaçmaya çalışırlar. Cicero, Antonius’un askerleri tarafından 7 Aralık M.Ö 43’te Formia’da ele geçirilir. Başı ve elleri kesilerek Roma’ya götürülür ve Senatus’taki kürsüye çakılır.
Cicero, yazılarında ve genel olarak eylemlerinde Roma’nın üstün idealleri olan hukukun üstünlüğü ilkesine sonuna kadar bağlı kalır. Ancak, büyük sosyal ve siyasi dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde, hukuksal uygulamalar siyasi ve ekonomik reformlarla desteklenmeyince işe yaramaz. Cicero, halkın desteğiyle gelen diktatörlüğe cesaretle karşı durmuş olmakla birlikte, çabaları sonuç vermemiştir.
Sosyal ve politik yaşamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, dil bilimciler, filozoflar ve hukuk tarihçileri, Cicero’nun yazmış olduğu eserleri politik-siyasi söylevler, edebi-felsefi eserler ve ailesi/dostlarına yazdığı mektuplar şeklinde üç temel kategori altında sınıflandırmaktadır. Cicero, gerek kaleme almış olduğu edebi ve felsefi eserlerle, gerek vermiş olduğu söylevlerle ve gerekse yakınları, dostları ve politik rakipleri için yazmış olduğu mektuplarıyla, döneminin Roma Tarihi’ne sıkı sıkıya bağlı kalmış ve Roma Cumhuriyeti’nin M.Ö. I. yüzyılının ilk yarısına ışık tutmuştur.
Cicero’nun birkaç şiir denemesi günümüze kadar ulaşmıştır. Bu şiirler, dilde yetkinlik, vezinleri kullanmadaki ustalık gibi teknikler açısından mükemmel olsalar bile, şiiri şiir yapan hayal gücünden yoksun olduklarından, Cicero düz yazı alanında kazandığı başarıyı burada gösterememiştir.
William Faithorne, Gravür, 1654 (sağ başta Cicero)
Cicero, bir filozof olmamasına rağmen Roma’da hukuk, Atina ve diğer bazı Yunan öğrenim merkezlerinde felsefe eğitimi alır. Genel olarak görüşlerini Platon ve Aristoteles ile birlikte stoacılığa dayandırır ki, bu Romalı düşünürlerin temel özellikleri arasındadır. Filozof olarak stoacılığa pek bir şey katmamış olmasına rağmen, önemi neredeyse tüm Yunan felsefesini Romalılara tanıtmış olmasındadır. Bu nedenle, Roma felsefe dilinin babası sayılır Cicero ve kendinden sonraki Romalı düşünürler üzerinde önemli etkiye sahip olmuştur. Cicero’nun yazıları, Antik değerleri ve Romalıları Hıristiyanlara tanıtarak önemli bir entelektüel kanal oluşturmuştur.
Yükümlülükler Üzerine (De Officiis), Cicero’nun ölümünden önce yazdığı son teknik eseridir. Temel bir felsefi problemi, yararlı olan ile ahlaken doğru olanın çatışmasını, probleme bireyin ve devletin yükümlülüklerini de dahil ederek derinlemesine inceler. Oğluna hitaben, mektup olarak kaleme aldığı eserde, tüm Roma vatandaşlarına yükümlülüğün ne olduğunu ve niçin önem taşıdığını tecrübelerine dayanarak aktarır.
“Girişilen her eylemde üç hususa dikkat etmeliyiz. Birincisi, güdü akla boyun eğmelidir, başka hiçbir şey kişinin yükümlülüklerini bundan daha iyi koruyamaz. İkincisi, ulaşmak istediğimiz hedefin önemini aklımızda tutunmalıyız, böylece gerekenden daha fazla ya da daha az dikkat ve çaba göstermemiş oluruz. Üçüncüsü ise özgür bir birey olarak görünüşümüzü ve saygınlığımızı etkileyebilecek her şeyi ölçülü tutmaya dikkat etmeliyiz. En iyi ölçü, doğru olanı uygulamak ve onu asla aşmamaktır.” (Yükümlülükler Üzerine)
Cicero’nun Mektupları, 1554 tarihli
Romalılarda, retorik (güzel konuşma sanatı), Antik Yunan’ın da etkisiyle kamusal yaşamın önemli bir parçası haline gelir. Cicero da Roma’nın en büyük hatiplerinden birisi olur. Retoriğe ait bilgilerini, bu sanatın altın eseri olan De Oratore adlı üç kitapta toplar.
“Bir kimsenin iyi bir hatip olabilmesi için, çevresindeki her şeyi çok iyi incelemesi ve hemen her alanda bilgi sahibi olması gerekir; aksi halde, konuşması boş, yetersiz, dinleyiciyi doyurmayan, çocuksu bir konuşma olur. Ne üzerine, nasıl, hangi esasları belirterek konuşacağını bilmeyen ve bunları toplayacak, sunacak yeteneği olmayan bir konuşmacı, gülünç olmaktan öteye geçemez.” (De Oratore)
Cicero’nun konuşma sanatındaki yeteneği ve bilgisi, dostları için en büyük destek, düşmanları için en büyük köstek olmuştur. Sıradan bir insanken toplum içinde büyük bir saygınlığa erişmesini sağlayan da, son derece saygın bir insanken öldürülmesine neden olan da bu yeteneğidir. Cicero, konuşma sanatı konusundaki bilgisini kuramsal yapıtlarında, yeteneğini ise siyasal ve yargısal alanda verdiği söylevlerinde ortaya koymuştur.
Cicero yaşamının son yılında verdiği on dört söylev ile bir yandan Roma’nın tarihini değiştirmiş, öte yandan da kendi sonunu hazırlamıştır. Cicero, günümüze ulaşan bu on dört söylevinden ikincisini yalnızca yayınlamış, dördüncüsünü ve altıncısını halk toplantısında halka, öbürlerini Senato’da senatörlere vermiştir.
Marcus Tullius Cicero
“(…) Ey Romalılar, tüm ulusları yenen Roma halkı, bir katil, bir haydut ve bir Spartacus’la savaşacaktır. Ancak, kendisini hep Catilina’ya benzeterek övünür, işlediği cinayetlere bakılacak olursa onunla eşittir, çalışkanlık konusunda ise onun gerisindedir. Catilina’nın hiç ordusu olmadığı için apar topar bir ordu kurdu; Antonius ise elindeki orduyu yitirdi. Catilina’yı benim gösterdiğim özenle, senatonun yetkisiyle, kendi çabanız ve erdeminizle nasıl yendiyseniz, aynı biçimde Antonius’un haydutluğunun da, senatoyla şimdiye değin hiç görülmemiş düşünce birliğiniz sayesinde, önderlerinizin ve ordunun erdemiyle bastırıldığını kısa zamanda duyacaksınız.” (Cicero’nun Dördüncü Philippicae Söylevi)
Cicero’nun yazdığı ve başkalarından aldığı mektuplardan yalnız 931’i günümüze ulaşmıştır. Mektupları, M.Ö 68 yılında başlar, M.Ö 43 yılının 28 Temmuz’unda biter. Bunların arasında, zamanın en zengin ve saygın kişilerinden, Cicero’nun en yakın arkadaşı Atticus’a yazdıkları ve ondan aldığı mektuplar, Cicero’nun yakından tanıdığı, zamanın önemli kişilerine yazdığı ve almış olduğu mektuplar, kardeşi Quintus’a yazdığı mektuplar bulunur. Cicero’nun sekreteri Tiro, efendisinin kendisine dikte ettiği ve saklamaya değer bulduğu mektupların kopyalarını çıkarmış, bunları birbirine ekleyerek rulo halinde bir koleksiyon oluşturmuştur.
“Beni bu acıdan kurtarıp yeniden yaşatmak istiyorsun, bunun için her şeyi yapıyorsun; sen benim en sadık dostumsun. Sen benim kendimi yenilgiye uğratmadığıma şahitsin. Senin evindeyken kederin üstesinden gelmek için şimdiye kadar yazılmış olan her şeyi okudum. Fakat acım tüm tesellileri bertaraf etti. Ben daha önce kimsenin bana yapmadığı bir şey yaptım kendime. Kendimi yazarak teselli ettim. Eğer yazıcılar kopyalayabilirse, sana bu kitabı göndereceğim. Şunu söyleyebilirim ki, böylesi bir teselli yok. Birer birer günleri yazıyorum, bunu yazmaktan herhangi bir kazanç sağlayacağımdan değil, ama şu an için beni oyalıyor, tabi ki (üzerimdeki yoğun duygu durumu yüzünden) yeterli değil, ama rahatlıyorum ve en azından ruhumu değil, olaylara bakışımı düzeltiyorum, tabi eğer yapabiliyorsam.” (M.Ö 45 yılının Mart ayında, kızı öldükten sonra arkadaşı Atticus’a yazdığı mektup)
Kaynak: Cicero ve De Officiis Eserinde Romalı Erdemleri, Cicero’nun Cilicia Valiliği, Cicero’da Doğal Hukuk Anlayışı, Yunan Dünyası Karşısında Cicero, Bizimkiler, Anadolu Merkezli Dünya Tarihi, Evin Esmen Kısakürek, Arda Kısakürek, Roma Siyasal Düşüncesi: Cicero, Polybius ve Seneca, Cicero’da Ölüm ve Teselli İlişkisi, Cicero’nun Logike Ve Dialektike Terimlerini Latince’ye Çeviri Yöntemi, Yargısal Söylev Türünde Cicero’nun Kuramları Ve Uygulamaları