Latin Harfleri | Bekir Yıldız
M.Ö. 800’lü yıllarda bazı Yunan soyluları Al-Mina isminde bir ticaret kenti kurarlar.
Bu kent Hatay Samandağ merkezden 3 km. uzaklıkta Asi Nehri kenarındadır.
İlk çağlarda Doğu Akdeniz’in en önemli liman ve ticaret kenti durumundadır.
Halkı gemicilikte çok başarılıdır.
Kendi yaptıkları gemilerle Al-Mina antik limanından Avrupa’ya şarap, keten, pamuk, bakır, gümüş, siyez buğdayı, kereste, zeytinyağı götürüler.
Götürdükleri ürünlerin cinsini üzerlerine yazmak ve ticari ilişkilerde yaşadıkları anlaşmazlıklardan kurtulmak için bir alfabe oluştururlar.
22 harften oluşan bu alfabe ticaret yaptıkları Avrupa ülkelerine kadar gider.
Latin ve Yunanlılar bu alfabeyi geliştirerek Latin alfabesini oluştururlar.
Kısaca söylemek gerekirse Latin alfabesinin anavatanı Anadolu’dur.
Mustafa Kemal Atatürk 1928’de Latin Harflerine geçilmesi kararını alarak Latin alfabesini doğduğu topraklara geri getirmiştir.
Arap alfabesi Türkçe’nin yapısına uymamaktadır.
Latin alfabesi Türkçe kökenlidir.
Genetik olarak çocuklarımızın öğrenmesi daha kolaydır.
Osmanlı döneminde kadınların okuma yazma oranı binde 4 iken harf devriminden sonra yüzde 20’lere çıkmıştır.
Devrim karşıtlarının “bir gecede cahil kaldık” demelerinin sebebi Mustafa Kemal Atatürk düşmanlığıdır.
Düz dünyacı bu zihniyetin Latin Alfabesini gavur harfleri sanmasına çok şaşırmamak gerekir.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da Mustafa Kemal Atatürk’ün dâhiyane kararlarını anlayamamışlardır.
Güney Gazetesi “Latin Harfleri” başlıklı köşe yazım.
Bekir Yıldız