Dolar 34,4910
Euro 36,3975
Altın 2.965,97
BİST 9.261,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

Kıyamet ne Zaman Kopacak? | Erhan Tığlı

16.08.2020
1.855
A+
A-
Kıyamet ne Zaman Kopacak? | Erhan Tığlı

Kıyamet ne zaman kopacak acaba? Siz bu sorunun yanıtını düşünürken, ben bir fıkra anlatayım da, acı acı düşünmeyi bırakın, buruk da olsa gülün biraz.

            Din dersi öğretmeni sınıfta kıyametin kopmasını ballandıra ballandıra anlatmış:

            “O gün büyük bir fırtına kopacak, insanlar ne yapacaklarını, nereye gideceklerini şaşıracaklar, telaşla sağa sola koşacaklar, sığınacak bir yer bulamayıp kaderlerine razı olacaklar ama ellerinden bir şey gelmeyecek, pişmanlık gözyaşları dökecekler” diyerek öğrencileri etki altına almak istemiş, sonra da, “Anlamadığınız bir şey var mı?” demiş.

            Bir öğrenci ayağa kalkmış, “Söylediklerinizin çoğunu anladım da, şunu merak ediyorum, demiş. O gün okullar tatil olacak mı?”…

            Çok kalabalık yerine “kıyamet yeri gibi” deriz.”Biri yer, biri bakar; kıyamet ondan kopar” demiş atalarımız. Yiyen dünyaları yiyor, deveyi hamuduyla yutuyor da, ses çıkaran olmuyor. Olsa bile bu akortsuz sesi hemen kısıveriyorlar. Bakanların çoğu da, öküzün trene baktığı gibi bakıyor olup bitenlere. La Fontainler ne kadar uyarmaya çalışırlarsa çalışsınlar, gene,  ağzındaki peyniri tilkiye kaptırıyor karga ve bir türlü dağılmıyor kurdun sevdiği dumanlı hava, koyunları, kuzuları koşan yok savunmaya, korumaya.

            Bağırıp çağırmak “kıyametleri koparmak” diye nitelendirilir. Bursa’nın düşman işgaline uğramasına üzülen Mehmet Akif Ersoy, “Bülbül” şiirinde: “Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin/ Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?” diye seslenir ona, acı acı ötüp durmasına kızar, “matem senin hakkın değil, benim hakkım” der.

            Avantadan para kazanmaya alışmış kişiler, para muslukları azıcık kesiliverse kıyametleri koparırlar. Futbol fanatikleri tuttukları takım, hele şaibeli bir golle, yeniliverirse, öyle kıyametleri koparırlar ki, bu olay memleket meselesi haline gelir, yer gök ayağa kalkar, tartışmalar bitmek bilmez. Bu konuda şöyle bir taşlamam var:

            Biri yedi, biri baktı

            Kopmadı kıyamet

            Çalındı hak

            Aldatıldı halk

            Kopmadı kıyamet.

            Tuttukları takım yenildi

            Koptu kıyamet!

            Abdülhak Hamit Tarhan, karısı Fatma Hanım’ın ölümüne o kadar üzülür ki, Makber şiirinde: “Çık Fatıma lahdden kıyam et/ Yâdımdaki haline devam et” der, kıyametin kopmasını, karısının dirilip mezarından ayağa kalkmasını, eski canlılığını sürdürmesini ister.

            Nasrettin Hoca’ya kıyametin ne zaman kopacağını sormuşlar. “Büyük kıyamet mi, küçük kıyamet mi?” demiş. “Büyüğü anladık ta, küçük kıyamet nedir?” demişler. Hoca bıyık altından gülerek şöyle demiş: “Karım ölünce küçük kıyamet olur. Ama ben ölürsem büyük kıyamet kopar.”

            Hoca dedim de aklıma geldi. Hoca bayılmış. Öldü sanmışlar. Mezara götürürlerken önlerine iki yol çıkmış. Cemaat hangi yoldan gideceklerini tartışırlarken ayılan Hoca dayanamamış, tabuttan başını kaldırıp, “Ben, sağlığımda şu yoldan giderdim” demiş.

            O yol ne yolu mu? Hoşgörü, güleryüzlülük, erdem yolu, uygarlığa uzanır kolu…

            Eskiler kıyametin kopmasını bina ile zinanın çoğalmasına bağlarlar. Bahçeleri bozup üstlerine binalar konduruyorlar. Kuşadası, Bodrum, Didim gibi turistik yerlerdeki dağı taşı sitelerle dolduruyoruz. Denizleri kirletiyor, akarsuları, gölleri kurutuyoruz. Verimli arazilere fabrika kurup ağaçları kesiyor, çiçekleri yoluyoruz

Her tarafı çölleştirmeyi marifet biliyoruz. Bütün bunları uygarlaşmak sanıyoruz…

            Okur-yazar olduğumuz halde kitap okumuyoruz, bir mektup bile yazmıyoruz. Ama cepli cepsiz, bol bol, yerli yersiz konuşuyor da konuşuyoruz, mesajlaşıyoruz…

            Soyunarak ün yapan, nikâhsız yaşayan starlar el üstünde tutuluyorlar, sanatçı oluyorlar kolayca. Medya maymunu oluyor, daldan dala atlıyorlar. Sanat ayaklar altına alınıp gerçek sanatçılar yerlerde sürünürlerken böyleleri bir elleri yağda, bir elleri balda yaşıyorlar. Fildişi kulesine çekilmek, toplumsal olaylara duyarsız kalmak aydınlık sayılıyor. Toplumcu sanatçılara çamur atılırken suya sabuna dokunmayan kişiler tertemiz kalıyorlar.

            Bu gidişle kıyamet kendiliğinden kopmayacak, onu biz koparacağız düşüncesiz ve duygusuzluğumuzla, çıkarcılığımızla, bencilliğimizle…

            Erhan Tığlı

Erhan Tığlı
Yazı ve şiirlerim 50 yıldır çeşitli gazete ve dergilerde çıkmktadır, on ödülüm, yayınlanmış 21 kitabım var.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.