Kendine Sürgün | Yılmaz Pirinççi
Kendine sürgün insanların hikâyesi bu…
Her birimizin gözlerinde uçurumlar
Her birimizin üstünde isli bir yalnızlık kokusu
Her birimizin yüzünde yaşanmamış yılların o acı veren fotoğrafı.
Nereye gidersek gidelim yarım kalan bir gülüşü resmeder kimselerin görmediği o tülden buğu
Kelimelerde dile gelmeyen bir boş vermişlik
Kendi boğazımıza tıkarız zehir zıkkım acıları
Her şey kanser tadı bir ayrılık
Gezinir durur damarlarımızda.
Binlerce kapıdan kovulmuş gibi bir lanet hep yakamızda.
Kendinden sürgün insanların hikâyesi bu…
Kanatılmış sevinçlerin
Çok görülmüş sevmelerin
Her derde deva…
Kendine uzak.
Kendine yabancı
Kendine sürgün insanların hikâyesi bu…
Dünyanın üvey evlatları gibi
Bir kez kovuldu mu bir kapıdan.
Bir kez yapıştı mı yakasına hasret sancısı
Haziran sıcağında kar düşer dağlarına
Çıkmaz yolları hiç bir yere
Kendi labirentleri içinde kaybolur sesleri
Yıllarca açılmamış odaların duvarlarında tozlanmış bir portre gibi yüzleri
Kendine sürgün insanların hikâyesi bu…
Kendinden başka gidecek bir yeri olmayanların hikâyesi…
Hep bir başına…
Ne güzel susturuyoruz kendimizi.
Kül yiyen insanların acısında
Kendini yiyen insanlar gibi.
Hadi ama.
Çok uzadı bu kıyamet.
Yılmaz Pirinççi