Dolar 34,4910
Euro 36,3975
Altın 2.965,97
BİST 9.261,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

Kavramlar ve Kavram Kargaşaları | İbrahim Uysal

25.11.2022
315
A+
A-
Kavramlar ve Kavram Kargaşaları | İbrahim Uysal

FEODALİZİM SOSYAL HAYAT ÜZERİNE ETKİSİ VE SONUÇLARI

Bazı sözler, sözcükler var ki bazı dönemler ve dönenlerin sık sık yaşandığı zamanlarda, elinden geliyor ise söz etmeden geç.

Son zamanlarda bir kaç kere yazdığım yazılarda kullanmış olsam da yine de kullanacağım bu sözü. Kullanış sebebim söz ve sözcük dağarcığımın kıt olmasından olduğunu, kaynaklandığını sanmıyorum.

Geriye, bende bu duruma uygun şeyler yaşıyorum. Ya da yine bir ünlü söz gibi; “Akıllı insanlar, başkalarının yaşamından, sıradan insanlar ise kendi yaşadıklarından ders alır,” gibi dersler alıyorum.

Akıllı olduğumu sanıyorum, ama o konuda kıtlık çektiğimi de düşünemem. Geriye kendi yaşadıklarım ve deneyimlerim kalıyor. O da sorun değil. İnsan, zamanla böyle öğreniyor her şeyi.

Başlangıçta söz ettiğim tümce, söz ise “İnsanlar da dalgalar gibidir. Kayalara çarpa çarpa büyür.”

Evet, yaşam insana öyle şeyler öğretiyor ki “boş ver,” desem de henüz boş veremiyorum.

Düşünen, sorgulayan, akıl ve vicdanı olan insanların yaşam felsefeleri değişmediği sürece, yaşam biçimleri de değişmiyor. Bu da ailesinden, çevresinden aldığı terbiye ve eğitim ile başlıyor; daha sonra üstüne siyasi, inançsal, kültürel, felsefi bir takım katkılar ile şekillenip gidiyor ve bir yaşam biçimi olup çıkıyor.

Bir yıl hazırlık olmak üzere Hacettepe’de beş yıl okumuş olmam, çalışırken katıldığım kurslar, eğitim programları, seminerler, neler neler… Hiç birisi beni akıllandırmamış olmalı ki “insan yaşayınca, yaşadıkları ile akıllanırmış”ı yeni yeni öğrenmeye başlıyorum.

Ha, bundan şikâyetçi miyim, asla.

Peki, sorun nerede?

Sorun, bu dönemin insanları ya da insanlık olarak değişen, çok hızlı dönüşen bir çağa, döneme rastlamış olmamızda.

Nasıl 18. yüzyılda, bütün dünya öyle ya da böyle Feodalizmin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel durum, kurum ve olanakları ile Kapitalist sisteme geçiş yaptı. Günümüzde ise Kapitalist modern dünya sisteminin üç temel özelliğinden biri olan hegemonya-rekabet ilişkilerine özel bir önem verir. Bu aynı zamanda, paradigmatik bakış açısıdır.  Örnekler üzerinden çözümlemeler yapar. Tabii, söz konusu ise üretim ilişkileri değişince, bütün ilişkiler ve düzenler değişiyor.

Karl Marx bu konuyu ‘Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ adlı yapıtında, “altyapı, üstyapıyı belirler. Üst yapıda, alt yapıyı etkiler,” şeklinde tanımlar.

Benzer bir değişimi ve dönüşümü de bu dönemler yaşıyoruz.

Ülkemiz dâhil bütün dünya ülkeleri, ekonomilerinde derin bir kriz yaşıyorlar, ama bizdeki fark, ülkenin demokrasiden, insanlarının da demokratlıktan nasiplerini almamış olmalarından kaynaklanan sorunları yaşıyoruz.

“Demokrasi bir orta oyundur,” eyvallah ama gelişmiş ülkelerde bu sistemi denetleyen kurumlar, kuruluşlar vardır, oluşmuştur. Bizde, 1950’lili yıllarda Demokrat Parti ile ucundan kıyısından başlayan; 24 Ocak 1980 “Ekonomik İstikrar Kararları” ile yönü çizilen bir süreç, 12 Eylül Askeri Darbesi ile rayına sokulmuş, ilgili kurumlar kapatılmış, dağıtılmış, itibarsızlaştırılmıştır.

Bu süreç zamanla, sokakta dolaşan donsuzlara “devlet don mu yapar” diye meşrulaştırılarak, kamunun elinde bulunan her şey peşkeş çekilmiş, elden çıkarılmıştır.

Şimdi de bütün ahali olarak ortaya çıkan ekonomik sorunların bedelini, herkesin yediğinden içtiğinden alınan doğrudan, dolaylı vergiler ile ödemeye çalışıyoruz.

Siyasiler altlarında makam araçları, şoförleri ile gezdiklerinden, yönetenler “burunları düşse eğilip almayacakları,” havalı hale geldiklerinden dolayı sokaklarda yaşananları, gösterildiği ya da anlatıldığı kadarıyla biliyorlar ve anlıyorlar.

Sahil kenarlarındaki plajlarda, parklarda, kuytu duvar diplerinde kimler uyuklayıp, sabahlıyor? Başlangıçta sırf ucuz iş gücü, işçi olsun diye göz yumulan bu kadar yabancı ülke yurttaşı ve yaşatacağı sorunlar ile bu kış nasıl geçer? Hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Dünya yine iki kutuplu bir ekonomik savaşın ön oyunlarını oynuyor.

Rusya “gazını kesince”, Avrupa, özellikle Almanya yurttaşlarının ısınma dâhil sorunlarını çözmek için 199 Euro’ya bir aylık Türkiye tatili öneriyor, pazarlıyor.

“Acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenir” havası ile geçiştirilecek zamanlar çoktan geçti.

Yönetim, iktidar, bir savaş sürecidir.

“Ahmet’in şapkasını Mehmet’e, Mehmet’in şapkasını da bilmem kime giydirerek” bu sorunlar aşılamaz.

Organizasyonlardan başarı ve çıkış yolu beklemek saf dilliliktir.

Ne denir, “TÜRKÜN AKLI SONRADAN GELİR!..”

 

 

ibrahim uysal
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.