Kaç beddua taşır ki bu öyküyü | Yılmaz Pirinççi
Adı olmayan hüzünlü bir mevsimdir şimdi gözlerinde demlenen
Kora kor bir savaşın çığlığı gibi duyulsa bile gideni geri getirmeyen takvimsiz, saatsiz bir zamandır yüreğini tüketen.
Sahi kaç boğumdu senin boğazın
Kaç zamandan sonra can kanardı içinde
Kaç takvim yaprağı lazım
Kaç dağ yalnızlığı
Kaç pınar akışı
Kaç lanet
Kaç beddua taşır ki bu öyküyü..
Desem ki
Seni okudum hep kitaplarda
Desem ki sendin en güzel şiirim
En güzel öyküm
Yaşamaya hiç doyamadığım
Sahi kaç boğumdu senin boğazın.
Ne ölüler gömdüm topraksız mezarlara
Ne hayatlar sildim ömrümden bir bilsen
Bir bilsen ne çok aradım seni.
Ne çok bekledim
Ki kimselerin inanmadığı bir mucizeyi gerçeğe çevirmek,
Kaç yürek çarpıntısı bir bilsen.
Kaç düğüm boğdum boğazımda da sesim çıkmadı.
Bütün mevsimlerimi kanatıyor bu ayrılık.
Yalancı baharların kış vurgunu en kötüsü
En kötüsü en yakın bildiğinin kanattığı yaralar.
Hep en zayıf, en savunmasız yerinden yaralar
Sahi kaç boğumdu senin boğazın?
Sokaklara düşmüş bir çocuk yalnızlığı üstümde.
Vurulurum bir yağmur ıslaklığında
Üşür ciğerlerim.
Saçlarımda yetim bir rüzgar eser..
Sen yoksun ya artık.
Santim santim ölürüm…
Söylesene kaç boğumdu senin boğazın?
Benim gibi öldün mü?
Yaşıyorum diye sevinirken,
En kötü intihar şeklidir birini çok sevmekten korkmak.
Sahi kaç boğumdu senin boğazın.
Yılmaz Pirinççi
…