Dolar 34,4910
Euro 36,3975
Altın 2.965,97
BİST 9.261,52
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

Istrancalar’da gömülü yazınsal define | Aziz Kemal Hızıroğlu

15.06.2020
1.181
A+
A-
Istrancalar’da gömülü yazınsal define | Aziz Kemal Hızıroğlu

İzmir – Edebiyat yaşamına 1925-26’da Irmak (Balıkesir), Çağlayan (Balıkesir), Güneş, Hayat, Servetifünun, Meşale dergilerinde yayımladığı şiir ve öykülerle başlayan Sabahattin Ali’nin; öyküden romana, şiirden oyuna kadar çeşitli edebi türlerde yapıtlar vermesine karşın, asıl sanatçı kişiliğinin öykülerinde ortaya çıktığı kabul edilir. Anadolu insanının gerçeğini bütün çıplaklığıyla yansıtan bu öyküler, kurgularının sağlamlığı yanında anlatımlarının duruluğuyla da dikkat çekerler.

Bu öykülerde Anadolu, “Toprak ağasıyla, eşrafıyla; esnafı, tüccarıyla; yöneticisi, jandarması, memuruyla; yoksul köylüsüyle; şarkıcı, oyuncu kızlarıyla; hapishaneleri, hırsızları, su ve toprak kavgaları, hastalıkları, ölümleri, düğünleri, eğlenceleri, kadın oynatmaları, kadın kaçırmaları, şarkılı sazlı kahveleriyle; bir doyumsuzluğun sonucu kadın düşkünlükleri ya da tertemiz sevdalarıyla ve bütün bunları bütünlemek ister gibi birçok hikâyede uzaktan uzaktan görünüp kaybolan ‘golf pantolonlu, kasketli, kara gözlüklü, boyunları fotoğraf makineli’ köycüler ve bürokrat kalabalığıyla tüm Anadolu köyleri ve kasabaları belli bir tarihsel konum içinde gerçekçi renk ve biçimleriyle silinmez bir biçimde çizilmiştir”. (Mehmet H. Doğan)

Şükran Kurdakul onun öykücülüğünü “Sabahattin Ali’nin 60’ı aşkın öyküsünde köylü kentli kadınlar, mahpuslar, çocuklar, bürokratlar, kendi niteliklerinin yanı sıra, sınıflı toplumun insanı olmaktan gelen nitelikleriyle birlikte yaşarlar. Issız, kendi durumuna bırakılmış Anadolu’nun yalnız insanları, idare lambalarının soluk ışıkları altında hüzünlü bakışlarıyla insanlığımızı arar gibidir. Sorma aşamasına bile gelememiş bu insanları –birkaç öykü dışında– gerçeği zorlamadan verir Sabahattin Ali” biçiminde değerlendirir.

Sabahattin Ali öyküleri, Ömer Seyfettin geleneğini geliştirerek sürer. Ekseninde Anadolu insanının yer aldığı bu öyküler belli bir olaya dayanan, belli bir zaman ve mekân içinde geçen, belli bir giriş-gelişme-sonuç çizgisi izleyen klasik bir kuruluşa sahiptir. Ama gerçeği kavrama ve ifade etme biçimindeki farklılık onu Türk öykücülüğünde Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz çizgisiyle sürecek yeni bir çığırın başlatıcısı yapar. Rauf Mutluay’ın deyişiyle “Refik Halit’le Ömer Seyfettin’in ilk örneklerini verdikleri ‘Memleket Hikayeleri’, Sabahattin Ali’de çok bilinçli bir bakışın toplumumuzdaki düzensizlikleri sergileyen eleştirisiyle birleşmiştir”.

İlk öykü kitabı Değirmen’de gerçekçi öykülerinin yanı sıra 1930’a kadar yazdığı öykülerinin romantik havası gözlenir. Aynı kitapta yer alan ve ilk olarak 1930’da yayımlanan Bir Gemicinin Hikâyesi adlı öyküsü, bu hayalci ve romantik dönemini noktalar ve gerçekçi, eleştirel bir dönemin başlangıcı olur. Bu değişimde yazarın Anadolu halkı ve gerçekleriyle yüz yüze geldiği taşra ve hapishane yaşamının etkili olduğu söylenebilir. M. H. Doğan’ın deyişiyle “(….. ) yakından tanıdığı, sıkı ilişkiler içine girdiği köy ve kasabaları; köy-kent ikiliğini; geri bir ekonomik düzenin ve baskıcı bir yönetimin ürünü yoksunluklar, yoksulluklar içinde ekmek uğruna, su uğruna, toprak uğruna ölen, öldüren, hapislere düşen Anadolu insanını; ağa, eşraf, esnaf, köylü, bürokrat ilişkilerini konu edinecektir”

İlk romanı yol açıcı bir yapıt oldu

İlk romanı Kuyucaklı Yusuf, kahramanı Yusuf’un serüveni çevresinde bir Anadolu kasabasında mütegallibe (zorba) esnaf ve eşrafın hükümet güçleriyle işbirliği halinde yoksul halkı nasıl ezdiğinin öyküsüdür. Berna Moran, Batılılaşmayı Türk toplumunun ana sorunsalı olarak ele alan daha önceki romanlardan farklı olarak, toplumsal yapının kendisinden kaynaklanan çatışmalara yönelmesi bakımından Kuyucaklı Yusuf romanını yol açıcı bir yapıt olarak değerlendirir.

Berna Moran’a göre “Kuyucaklı Yusuf’ta bu yapıya ve düzene karşı çıkış, yazarını, Orhan Kemal’in, Yaşar Kemal’in ve genellikle Anadolu romancılarının öncüsü yapar.” Fethi Naci ise Kuyucaklı Yusuf’u “… kişilerinin canlılığıyla, ayrıntıları kullanmadaki ustalığıyla, olay örgüsündeki mükemmellikle, mahalli renkleri vermekteki üstün başarısıyla, sosyal gerçeklikle insani gerçekliği tam bir uyum içinde, dengeli olarak yansıtmasıyla eskimeyecek, tazeliğini sürdürecek bir roman” biçiminde değerlendirir.

Kahramanı Ömer’in bireysel çelişkileri ve bunalımları üzerine kurulan ikinci romanı İçimizdeki Şeytan’da Sabahattin Ali, Anadolu’dan İstanbul’a geçer. İkinci Dünya Savaşı öncesi üniversite ve sanat çevrelerini, siyasi yönelişleri, bu çevrelerdeki ahlaki açıdan yozlaşmış kişilikleri ele alır. Üçüncü romanı Kürk Mantolu Madonna, romantik yanı ağır basan bir aşk öyküsüdür. Ankara’da memur olarak çalışan, kimsenin önemsemediği, silik bir kişilik olarak görünen 35 yaşlarındaki Raif Efendi’nin seneler önce Berlin’de Maria Puder adlı bir Alman kadınla yaşadığı aşk geriye dönüşlerle verilir.

Romanda toplumsal, şiirde duygusal

Sabahattin Ali’nin öykü ve romanlarındaki toplumsallığa karşılık, hece vezniyle yazdığı şiirlerinde alabildiğine bir duygusallık egemendir. R. Korkmaz’a göre, “Sabahattin Ali’nin şiirleri genel olarak incelendiğinde karşımıza iç serzenişleri avutmaya, doyurmaya veya dindirmeye çalışan ve bu yüzden de tezatların en uç noktalarına gidip gelen; zaman zaman cesur, kararlı ve kalender ama ekseriya vehimli, aciz, korkak, bedbin ve daha çok melankolik bir ‘ben’ şairi çıkar”.

Sabahattin Ali’nin tek oyunu Esirler, 7.yüzyılda Çin başkentlerinden Si-Gan-Fu’daki esir Türklerin Kür-Şad’ın önderliğinde ayaklanmalarını ve yenilmelerini konu alır. Varlık, Tercüme, Yurt ve Dünya, Ulus, Yeni Türk, Zincirli Hürriyet, Tan gibi gazete ve dergilerde edebi ve siyasi yazılar; özellikle 1946-48 arasında Marko Paşa ve onun kapatılması üzerine çıkarılan Malum Paşa, Merhum Paşa, Ali Baba gibi mizah gazetelerinde hiciv yanı ağır basan mizah yazıları da kaleme aldı.

Kağnı, Ses ve Gramofon Avrat öyküleri, Azap Yolu adıyla yönetmen Yılmaz Duru; Kuyucaklı Yusuf, yönetmen Feyzi Tuna; Gramofon Avrat adlı öyküsü, aynı adla yönetmen Yusuf Kurçenli; Hanende Melek, Yeni Dünya ve Çilli adlı öyküleri, Devlerin Ölümü adıyla, yönetmen İrfan Tözüm; Hasan Boğuldu öyküsü aynı adla, yönetmen Orhan Aksoy tarafından sinemaya uyarlandı.

……………………….

Kaynaklar:

• Başın Öne Eğilmesin, Sabahattin Ali’nin Romanı, Hıfzı Topuz, Remzi Kitabevi, Eylül 2006

• A’dan Z’ye Sabahattin Ali, Sevengül Sönmez, Yapı Kredi Yay. 2009

• Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi, İhsan Işık, Elvan Yay.2006

• Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, Yapı Kredi Yay. 2001

Azizkemalhiziroglu@hotmail.com


Familyasının Dölyatağını Kurcalayan Tür | Deneme

Deneme nedir? Bir hayat eleştirisi mi? Düşünce ürünlerinin tutarlı eleştirisi mi? Deneme, eleştiriyle özdeş midir? Deneme, eleştirel ve sanatsal bir tür mü? Bir edebiyat türü değil de bir söylem mi?

Şiir Dili ve Çeviri Sancıları

Çeviri, insanın kendi yaşam çevresi dışındaki olguları ve düşleri bilme çabasının bir sonucudur. Değişik toplulukların, ulusların, bilim, sanat ve düşünce alanındaki uğraşlarını paylaşma yoludur.

Öykü } Kurtarılmış Mahalle

Yirmi iki adamda henüz ışıkları açılmamış yirmi iki el feneri… Gecenin yüreği atışını değiştirmiş, ‘uyanın! uyanın! uyanın!’ şeklinde atmaya başlamıştı. Yanlış bir sesti bu, tinerciler ve başkaları uyanırsa mahalle kurtulamayacaktı.

Ruşen Hakkı usta için…

İzmit’in tayin edilmemiş sanat valisi, seçimlere girmemiş belediye başkanı, estetiğin bölge temsilcisi, içinden tren yerine şiirler geçen bir gar müdürü gibiydi…

Kaynak: Öneri Wep Sitesi

Aziz Kemal Hızıroğlu
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.