ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

İntihal, kapkaç kadar bariz bir hırsızlık | Dursaliye Şahan

19.02.2021
918
A+
A-
İntihal, kapkaç kadar bariz bir hırsızlık | Dursaliye Şahan

Gazeteci Yazar

Dursaliye Şahan’ı, romanları ve öyküleriyle olduğu kadar kazandığı intihal davaları sayesinde duyduk. Yazar ilk telif davasını töre dizilerinin patlamasına neden olan Sıla dizisine, ikincisini Samanyolu Tv’de 99 bölüm oynayan Küçük Gelin dizisine karşı kazanmıştı. Televizyon ve sinema sektöründe sevilmeyen kavramların başında gelen telif yasasının işlerliğini kanıtlayan her iki dava da yazın emekçileri açısından önemliydi.

ZEYNEP PEHLİVAN

İzmir- İngiltere’de yaşayan Dursaliye Şahan, okuma-yazmayı öğrendiği günden buyana öykü yazıyor. Öyle ki yazma eylemi onun için de bir yaşam biçimi haline gelmiş. Türkiye’de bankacılık yaparken işini bırakıp Londra’ya göçen Şahan, burada temizlik işçiliği, öğretmenlik ve gazetecilik gibi işlerde çalışmış. Yazın hayatına öykülerle başlasa da üç romanı, bir karikatür kitabı, sinema projeleri, atölye çalışmaları bulunan Dursaliye Şahan, son iki yıldır biyografik bir roman üzerinde çalışıyor. Cami avlusuna bırakılan bir çocuğun hayatını anlatan romanında, yaşayan bir karakteri anlatacak olan Şahan, sistemi de sorguluyor.

Öykülerinizde veya romanlarınızda konu seçimi yaparken daha çok nelere dikkat ediyorsunuz? Motivasyonunuzu bu anlamda nasıl sağlıyorsunuz? Çalışma biçiminizi ve metotlarınızı öğrenmek isteriz.

Açıkçası o süreçte hiçbir şeye dikkat etmiyorum. Onlar gelip beni buluyor. Örneğin, Sıla dizisinin öyküsünü oluşturan Güvercin; çocuk gelinleri fark ettiğimde yüreğime oturdu. Üç yıl sonra da proje tamamlandı. Aslında her öykü o kadar uzun sürmez. Ama onun üzerinde çok çalışmıştım. Sinema projesi olarak başladı, sonra ise dizi projesine dönüştü. Hatta o arada tiyatro olsa nasıl olurdu diyerek de bazı denemelerim olmuştu. Bugüne kadar yazdığım bütün karakterler yolda yürürken karşıma çıkan birer yabancı gibi oldu. Birdenbire, size biri gülümsüyor. Tanışıyorsunuz ve başlıyor hikâyesini anlatmaya ya da siz merak ettiğiniz o yaşamdan ne anlıyorsanız, onu yazıyorsunuz ve yabancılık da bitiyor. Çalışma biçimime gelince, bence hiç karmaşık değil. Daha çok buradaki kütüphanelerde, kafelerde ve evdeki çalışma odamda yazıyorum.

Öykülerinizde daha çok kadınları, göçmenleri ve ırkçılık konularına değiniyorsunuz. Karakterlerinizi kısaca tanımlamak gerekirse neler söyleyebilirsiniz? Öykülerinizi ya da romanlarınızı planlarken bilinçli seçimler mi yapıyorsunuz?

Evet, kadın hikâyelerim ağırlıklı. Mahallenin güzelliği dillere destan kızından çok, içinde fırtınalar kopan vasat görünümlü kadınlarını, erkeklerini ya da çocuklarını yazıyorum. Yani göz önündeki kahramanlar, popüler tipler değil, kaybedenler kulübünün sakinlerini, onların içindeki zengin dünyaları yazıyorum. Bir anlamda gerçek kahramanlar da diyebiliriz. Bu sisteme direnebilen o masum, muhteşem insanlar daha gerçekçi diye düşünüyorum. Irkçılık ise dünyanın başındaki en büyük belalardan biri. Bu konuda aktif bir şeyler yapmak, her sanatçının boynunun borcu. “Kahrolsun ırkçılık,” demek yetmiyor. Eserlerinize yansıtacaksınız ki, o karşı duruşun hayatta da kalıcı karşılıkları olsun. Çok planlı projeli yazdığımı söyleyemem; ama elbette kadına şiddetin, sömürünün, ötekileştirmenin, ayrımcılığın, mezhepçiliğin, savaşların arttığı bir dünyada elim ister istemez ona gidiyor. Çünkü bunların hepsi dünyayı yaşanamaz hale getiriyor.

Biraz da romanlarınızdan bahsedelim mi? Örneğin “Şerbet” bir gençlik romanı olarak öne çıkıyor; ancak sanıyorum politik bir tarafı da var. Şerbet romanında yakın zaman önce gerçekleşen darbe girişiminden izler mi var?

Memnuniyetle. İlk romanım Tottenham Çocukları mafya çetesinin içine düşen bir Kürt çocuğun dramını anlatıyor. “Ayarsız Kadınlar Cemiyeti” 1980’lerdeki İstanbul mahallelerini ve oradaki bir grup kadının hayatını anlatıyor. Son romanım “Şerbet” 15 Temmuz darbe girişimi gecesini, 17 yaşındaki bir genç kızın gözünden anlatıyor. Sokağa çıkan o kalabalığın birbiriyle ilişkileri ve o andaki tepkileri… Hayatında ilk kez darbe sözcüğünü duyan Şerbet’in darbe girişimiyle tanışması ve hayatındaki büyük viraj, romanın odak noktasında yer alıyor.

Sizin “Sıla” dizisi ile alakalı bir telif davanız oldu. Epey popüler bir televizyon dizisiydi. O günlerde, birdenbire gerçek yazarın jenerikteki isimden farklı olduğu ortaya çıktı. Hatta sonrasında bir ikinci telif davanız daha duyuldu. O süreçleri aktarır mısınız?

Keşke iki davada kalsaydı. Neyse önce birincisinden başlayalım. Sıla’nın öyküsü ve projesi bana aitti. Firma projeyi aldıktan sonra yapmayacağını söyledi. Sonrasında yaptıklarını fark ettim. Haliyle dava açmak zorunda kaldım. Beş yıl süren uzun bir mahkeme sürecinden sonra haklı olduğum ortaya çıktı elbette. ATV’den hemen sonra aynı hikâyeyi bu kez STV yaptı: Küçük Gelin. Üstelik yine intihal ederek. Ben dava açtığımda 99. bölüm oynamıştı. Kanal malum nedenlerden dolayı kapatıldı. Yoksa dizi daha da devam ederdi. O davayı da kazandım tabii.

Aynı hikâyeyi hem ATV hem STV mi yapmış oldu ve her ikisi de aynı öyküyü kullanmış oldular diyorsunuz.

Evet, biraz absürt bir komedi gibi. Allah üçüncü davadan korusun diyeceğim ama insanın başına ne geleceği belli olmuyor.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı Yerli-Dizi-Yıllar-önce-Samanyolu-TV’de-oynayan-Küçük-Gelin’in-senaryosu-çalıntı-çıktı-4.jpg

Bir hikâyeden iki dizi çıkmış zaten. Üçüncüsü de çıkar mı ki?

Çıkabilir. Örnekleri var. Mesela Orhan Kemal’in Hanımın Çiftliği veya Cengiz Aytmatov’un Al Yazmalım Selvi Boylum eseri. Hele Al Yazmalım Selvi Boylum eseri birçok ülkede ayrı ayrı film oldu. Bizim ülkemizde hem tiyatroya, hem sinemaya uyarlandığı gibi dizi de oldu.

Üçüncü bir telif davanız olduğunu duydum. Doğru mu?

Yargı aşamasında olduğumuz için söylemem doğru olmayabilir. Nasıl olsa dava sonuçlandığında diğerleri gibi duyulacaktır. İntihal Türkiye’de büyük bir sorun. Neyse ki giderek, intihalin kapkaç kadar bariz bir hırsızlık olduğu anlaşılıyor.

İntihal edenler mahkemeye gideceğinizi düşünemediler herhalde.

Aslında intihal edenlerin ortak noktası bence o noktadaki cehaletleri. Telif sözcüğünü ilk kez duymuş gibiydiler. Hatta ikinci davamda, karşı tarafın avukatı bilirkişi raporu mahkemeye geldiğinde duruşmada, “Ne olmuş öykünüzü kullandılarsa. Buna memnun olmanız gerekir” gibi laflar etmişti. Yavuz hırsız misali. Dava bittikten sonra da karalama kampanyası başlattılar. Nedim Hazar diye bir köşe yazarı, olayın konjonktürel olduğunu yazmış. Yedi yıl süren dava için söylüyorlar bunu. Düşünsenize haberleri engellemek için Gülen’in bedduasıyla ilgili telif almayı hak görüyorlar, ama sizin öykünüzü gelince çalmakta bir beis görmüyorlar. Hak, hukuk, ahlak, haram, helal dillerinden düşmez ama işin ucu kendilerine dokunacağı zaman kul hakkı yemekten hiç çekinmezler. Sahtekârlıklarını, cahilce kuyruklu yalanlarla örtmeye çalışıyorlar: “Ben bu öyküyü akil insanlardan duymuştum.” Böyle bir açıklama olabilir mi? Sanata saygısı olmayan insan Yaradan’a nasıl saygı duyabilir ki?

Tüm bu yaşadıklarınızdan sonra yazar olarak yaşamınıza devam etmek zor mu? Özellikle kadın olarak zorlandınız mı? Yazar olmak isteyen gençlere ne önerirsiniz?

Hayatımın hiçbir döneminde geçinebilmek için yazmadım. Yazmak istediğim için yazıyorum. Artık günlük hayatımın büyük bir bölümü okumak ve yazmakla geçiyor. Eril toplumlarda kadın olarak var olmak derseniz o zaten her alanda zor. Sanat bunların içinde belki de kadının kendisini en iyi ifade edebildiği alan. İyi ki sanat var ve iyi ki bir kadınım. Yazar olmak isteyen gençlere gelince hiç bir önerim olamaz. Bu reçeteler bana çok anlamlı gelmiyor. İlkokul çocuğuna anlatır gibi şöyle yapın, böyle yapın demek o gençleri küçümsemek gibi geliyor. Yazmak isteyen illa ki okuyacak. Bunu söylemeye gerek var mı? Burada işin püf noktası severek okuyabiliyor musunuz? Eline kitap aldığında vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsan, iyi okuyucusun demektir. Bir de şu disiplin meselesi var. Sıkça tekrar edilir. Bana göre bu da saçma. Yazarken disiplin olmaz. Yazmak isteyenin eline kalem yapışmış gibidir zaten. Nasıl ki ressamın elinden fırça düşmezse yazar da kalemini kâğıdını yanından eksik etmez ve sürekli bir şeyler karalama isteği içindedir.

KAYNAK: İNHA KADIN HABER AJANSI

Gazeteci Yazar Dursaliye Şahan
Gazeteci Yazar Dursaliye Şahan
Yazı Aölyesi Edebiyat ve Sanat Platformu Dursaliye Şahan / Biyograf Özgeçmiş: Dursaliye Şahan Sivas’ın Geyikpınar Köyü’nde doğan Dursaliye Şahan; dört yaşında ailesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. İstanbul’daki banka memurluğunu, Londra’da temizlik işçiliği, öğretmenlik ve gazetecilik takip etti. Göçmenlik yıllarında, kadın, ırkçılık ve göçmenlik temalarının ağır bastığı öyküler, tiyatro oyunu ve romanlar yazan Şahan; uzunca bir süre Birgün Gazetesi'ne ve Avrupa Gazetesine röportajlar yaptı. Ayrıca Karikatürist Semih Bulgur ile birlikte, ‘Zabit Londra’da’ isimli haftalık bant karikatürünü hazırladı. Zaman zaman, çocuklar, engelliler ve yetişkinler için yazı atölyeleri düzenleyen Şahan, Anadolu Üniversitesi Radyo Televizyon Bölümünden mezun. Birçok öyküsü İngilizceye çevrilen yazar ayrıca hazırladığı sinema projesiyle 2012 yılında Kültür Bakanlığından senaryo yazım desteği aldı. Dizi projeleri de hazırlayan yazarın, çocuk gelinleri anlatan Güvercin isimli projesi ATV’de Sıla, Samanyolu’nda Küçük Gelin olarak oynadı. 2011 yılında Dr. Yahya Kanbolat Kısa Film Öykü Yarışmasında ve Türk Onkoloji Derneği’nin düzenlediği öykü yarışmalarında seçici kurul üyesi oldu. Yayımlanmış Eserleri: Şerbet (roman – 2020,)Benekli Vakvak (çocuk masalı – 2018 Sola Yayınları) Ayarsız Kadınlar Cemiyeti (roman – 2018 Sola Yayınları) Parantez Aşklar (öykü – 2017 Sola Yayınları) Tottenham Çocukları (roman – 2016 Sola Yayınları) Ah O Kadınlar (öykü 2016 Akademisyen Yayınları), Hikâye Hırsızı (2012- İşçi Edebiyatı Öykü Ödülü) Zabit Londra’da (Karikatür), Uçan Halı (Çocuk hikâyesi – Hatay Belediyesi sosyal proje) Fakir Cennet (öykü 2007 Crea Yayınları), Döndü (Halkevleri 1988 Öykü Ödülü) Düzenlediği kitaplar: Asi’den Taşan Öyküler, Ve Tanrı Aşkı Yarattı, Yahya Kanbolat Anısına Öykü Ödülleri Ödülleri: 2019 Cumba Kültür ve Sanat Platformu Öykü Ödülleri mansiyon (Ayşegül) 2019 Platform Avrupa Öykü Ödülleri birincisi (Asiye) 2019 İstiklâle Vefa Öykü Ödülleri / OKUNMAYA DEĞER ÖYKÜ 2016 Hematolojik Onkoloji Derneği ‘Kökten Değişen Hayatlar Öykü Ödülü’ (Hatice’nin Canı) 2012 Hikâye Hırsızı öykü kitabına; Abdullah Baştürk 2012 İşçi Edebiyatı ödülü 2007 Afyon Kocatepe Öykü Ödülü ('Alev') 2006 Hollanda Türk Evi, Hikaye ödülü. (Sakine) 2006 KASİAD(Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve inc. Dern.) Öykü ödülü (2068'de Bir Aşk Hikayesi.) 2006 Anafilya Öykü Ödülü (Kırro.) 2006 Edebiyat Dünyası Öykü Ödülü (Çay Şekeri.) 2005 CullTurkey Okuma Kulübü Öykü Ödülü (Takıntılı Kadın.) 2005 SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) Öykü ödülü (Parmaklar.) 2004 SBS Radyosu Avustralya Öykü Ödülü (Parmaklar.) 1998 Halk Evleri Öykü Ödülü (Döndü kitabına.) 1996 Toplum Postası Türkçe Hikaye Ödülü (Kale) 1995 İmece Kadın Derneği Kadın Öykü Ödülü (Parmaklar.) 1987 Güneş Gazetesi Türkiye Öykü ödülü (Leo.) 1972 Hayvanları Koruma Cemiyeti Türkiye Orta Öğretim Hikaye Ödülü (Aynı.) Üye olduğu kuruluşlar: The Foreign Press Association, İngiltere Göçmen Sanatçılar Derneği, Türkiye Yazarlar Sendikası, Kadın Yazarlar Derneği, İLESAM, Türkiye Yazarlar Birliği dursaliye@gmail.com
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.