Dolar 34,4924
Euro 36,4926
Altın 2.947,93
BİST 9.031,82
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 19 °C
Çok Bulutlu

İnsanın Kovuluşu | Volkan Töreci

20.11.2020
18.903
A+
A-
İnsanın Kovuluşu | Volkan Töreci

Tanrı yarattı mı idi her türden mahlukatı, hepsine birer lisan bahşetti ve dillerini ağızlarına yerleştirdi. Sonra da onları dünyaya farklı kavimler olarak gönderdi. “Gidin, iyilikle hayat bulun lutfettiğim diyar-ı mahlukatta.” Bu kavimlerin esasları, beşer-i insan olmalarıydı; Şeytanın küçümseyip karşı çıktığı ve sonucunda isyan ettiği, meleklerin şaşkın şaşkın ve farkında olmadan tabi oldukları, Tanrının ise, -şeytandan sıkılmış olacak ki- kendine yediremediği bir mahcubiyetle şeytanı kovup onun yerine koyacağı yeni oyuncağı idi. Öyle ya çoğunluk yine burda da sırıtıyor bize, şeytan bir taneydi, çiftleşip çoğalabileceği bir eşi yoktu. Ki zaten yaratmak da zahmetli bir işti, sonuçta ateş bu. Ortaya ne çıkacağı belli olmaz. ama toprak zahmetsizdi hem yeni yaratılan dünyada bol bol mevcut idi, ama ikisini, yani erkek insan ve dünyada birlikte arkadaşlık edip çoğalacağı dişi insanı aynı anda yaratmak akıllıca değildi. Bunların gelecekte isyan etmeleri ihtimali yüksekti… En iyisi önce erkek olanı yaratıp sonra da dişi olanı, yaratılan erkeğin bir yerinden alınan kemik veya bir parça etten yaratmaktı. İnsan, daha önce Tanrı’nın canının sıkılıp sıkılıp yarattığı hayvanlara da bir nevi az da olsa benziyordu. Onlar da çiftleşip çoğalabiliyorlardı, besleniyorlardı, çoğunluğun dili bile vardı ama Tanrı onları can sıkıntısından yarattığı için lisan bahşetmemişti. İnsanda ne buldu da bu kadar zulmü reva gördü ? Hayat mı, yoksa sadece kibir mi ?

Gelelim dişi olan insan ve erkek olan insanın ilginç bir o kadar da bariz hususuna; Tanrı bunları cennetinden dışarı çıkarıp yeni yaratılan dünyaya göndermek istiyor lakin geçerli bir sebep bulamamaktan bir şey yapamıyordu ve bu gerçekten zoruna gidiyordu. sebepsiz yere göndermesi onun saltanatına küçük de olsa bir çizik açardı. Kimse onun adaletinden şüphe etmemeliydi çünkü. Hem bu oyuncakları da nedendir bilinmez çok sevmişti, aşırı bir hissiyat ve hassasiyet içerisinde onları seyrediyordu hep. Bazen de onlara karşı içini kor gibi bir öfke kaplıyordu ama kudretini kullanıp bu öfkeyi hemen uzaklaştırmasını da biliyordu. Doğru ya kendi suretinden yarattığı bir varlığı nasıl olurda öfke nöbetine kapılarak yok edebilir? hiçbir kayıp olmasa bile illa ki sonsuz olan suretten bir parça sonsuz suret ayrılıp yok olduğu için kendi sonsuzluk inancı darbe alacaktır.

Neyse, velhasıl Tanrı, allem edip kullem edip bir çare buldu. O çare bir ağaçtı, cennetinin ortasına dikmeyi düşündüğü bir ağaç. geçen, kendi kendilerine savaşmaları için yarattığı varlıkların olduğu ve en büyük savaşlarından bir tanesini izlemek için gittiği Andromeda galaksisinin en büyük gezegeninin sarp ve en yüksek dağına, savaşı izlemek amacıyla oturduğu yerde bulmuştu bu ağacı. O anda aklına insan oyuncakları gelince hemen kalkıp savaşı bile izlemeden ağacı da yanında getirerek nerde olduğu belirsiz cennetine geri döndü. Belli ki bizim şu anda düşündüğümüzü O da o zaman düşünmüştü…
Artık insanın yaratılma süreciyle birlikte rastgele plan taşları atılan bahtsız, çirkin, haklı-haksız ve bencil tarihi burada başlama adımını atmış bulunuyordu.

İradeyi daha önce insana bahşetmiş olan Tanrı, bu fırsattan faydalanarak cennetinin ortasına adını iyilik bilgisi ve kötülük bilgisi taktığı ağacı dikmiş, uzaklarda bir yerde pusuya yatmış, iki oyuncağını bekliyordu. Ağaçtan o kadar güzel bir koku yayılıyordu ki burun, bedene itaat etmekten vazgeçip, İradenin de tutsağı olan nefsi bile serbest bıraktıracak denli şehvete kapılıyordu. “Ey beşer-i mahlukat! senden bilgini var ise bu evrende, o da seni yaratan ve içine iyiyi ve kötüyü aynı anda yerleştirecek kadar Şefkatli fakat bir o kadar da Zalim ve öfkeli olan yaratıcındır.” der gibi bir endamı var idi pusuda bekleyen Tanrı’nın.

ETİKETLER:
Volkan Töreci
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.