Dolar 34,8658
Euro 36,6217
Altın 3.046,37
BİST 10.058,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 16 °C
Hafif Yağmurlu

İftira | Gülçin Yağmur Akbulut

29.01.2021
1.468
A+
A-
İftira | Gülçin Yağmur Akbulut

Kavgam bitmedi henüz hayatla. Siparişini verdiğim umutlarım var. Üzerime giyindiğim metanet hırkasını, kalbimde biriktirdiğim turkuaz rengi ipliklerle yamıyorum söküldükçe.Bugün yaşama dair bütün hayallerimi bir alev topunun ortasında izleyerek katıksız çığlıklarımdan zevk almış olabilirsini, lakin yarın makasla param parça ettiğiniz ömür savanımı doğruların iğnesiyle dikerek tekrar sereceğim gözlerinizin önüne.

Disiplin kurulu hakkımdaki hükmünü vermiş üniversitede ki kaydımın silinmesi kararını almıştı. Bu yetmezmiş gibi olayı savcılığa da intikal etmişlerdi. Bir sonraki kurul toplantısında suçsuzluğumu ispat edemezsem kimliğimi buruşturup yarası derin bir çukura gömeceklerdi inandığım bütün değerleri. Doğruluğu, dürüstlüğü, adaleti…

Omzuma dokunan şefkatli bir elin sıcaklığıyla ürperdim. Şafak ne kadar kan kırmızısı olsa da elbet yerini aydınlığa bırakacaktır. Sana inanıyor ve masumiyetini ispatlamak için yoluna atılan bütün düğümleri seninle beraber çözmek için elimden gelen bütün imkânlarını kullanacağım.” diyordu Vahap hoca. Kendimi tutamayıp hıçkırıklarla oradan ayrılırken çaresizliğin hüznünü yudum yudum içtiğimi hissettim.

Ben suçsuzdum. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama göz göre göre geleceğimi cam kırıkları gibi darmadağın etmelerine izin veremezdim. Beni okutmak için taşıdığı küfelerin sızısı, göğüs kafesime her çarpışında bana bu vicdansızlığa yapanlara beslediğim kin ve nefret katlanarak artıyordu. Abime söz vermiştim ne olursa olsun okulumu bitirecek, beni okutmak adına çektiği sancıların mükâfatını ona yaşatmadan ölmesine izin vermeyecektim.

Yerleşkenin içinde çaresizce dolaşıyordum. Ahmet ve Ayhan’ın alaycı bakışlarıyla karşılaşınca bir kez daha devrildiğimi hissettim. Ayla da yanlarındaydı. Oldum olası sevmemişlerdi beni bu iki sınıf arkadaşım. İlk zamanlar yakınlık göstersem de zamanla onlardan uzaklaşmayı seçmiştim. Bana fazlaca geniş geliyordu onların giyindikleri yaşam kaftanı. Alkol alıp o bardan bu bara dolaşan arkadaşlarımı birkaç kez uyarınca kirli hayatlarında en büyük düşmanları oluvermiştim. Oysa benim tek isteğim çamur katarak bulandırdıkları istikballerini bataklığa sürüklememeleri için çaba göstermekti.

Ayla, en büyük yürek sızım. Onu görünce huşuyla huzuru giyinirdi bütün beden hücrelerim. Buruk gözlerle bakardı bana beni benden alan simsiyah gözleri. Sanki söylemek isteyip de söyleyemediği bir şeyler vardı aklının kıyılarında. Tıpkı benim içimde yaşadığım ve bir türlü sözcüklere dökemediğim erişilmez sevdam gibi. Nasıl söylerdim ki? Yüreğimde büyüttüğüm bu aşk masalını imkânsızlaştıran yazı; Ayla’nın Ayhan’ın ikiz kardeşi olması gerçeğinden başka bir şey değildi.

Zaman gittikçe daralıyordu. Kurtuluşum için kurulmuş saatin durmasına sadece bir gün kalmıştı. Bense çaresizce dövünüp durmaktan başka bir şey yapamıyordum. Sınıf arkadaşlarımdan tutun kat görevlileri hatta diğer sınıfların öğrencilerine kadar konuştum. Gören duyan ya da bilen hiç kimse yoktu. Kamera kayıtlarını incelenmesini talep etsem de idareden olumsuz cevap almıştım. Göz göre göre kendi parçalanışımı izlerken ağabeyime karşı boynu bükük gülümseyişlerimle afili maskelerin ardında hüznümü gizlemeye çalışıyordum.

Kantinde oturmuş öğlen yemeği için almış olduğum simidi çayımla yudumlarken Ayla ve Ahmet’in yanımdan geçtiğini hissettim. Aylanın bir kâğıt parçası düşürdüğünü gördüm. Kararsızlık yaşasam da Ahmet’le tartışmamak adına düşürdüğünü zannettiğim kâğıt parçasını Ayla’ya geri vermedim. Kendime yakıştıramasam da Ayla‘ya beslediğim hisler yüzünden kâğıdı okumaktan da kendimi alıkoyamadım.

Bu bir rüya mıydı yoksa okuduklarım gerçek miydi diye uzun süre tereddütte kaldım. Ayla bir saat sonra yerleşkenin içindeki ormanlık alanda beni bekleyeceğini yazıyordu. Ruhum ve bedenim bu kadar dermansızken Ayla’yı görmek beni ne derece hayata bağlayabilirdi ki… Gerçeklerin neden çıtı çıkmıyordu. Bir okyanusun en şiddetli tsunamisinde yalpalayıp duruyordum. Yeri ayırtılmış bir ölüm tüneline doğru hızlı adımlarla yaklaştığımı hissediyordum.

Ayla’nın benimle konuşacağı ne olabilirdi? Yüzü kara oluyor düşenin. Muhtemelen olanları duymuş, acılarımı daha da tutuşturmak için beni suçlamaya geliyordu. Üç yıllık üniversite hayatımda üçüncü kez konuşacaktım Ayla’yla. Ben onu hep susarak dağların ardında, bir tutam ay ışığı bekleyerek sevdim.

Ben Ahmet ve Ayhan Tıp Fakültesinde Ayla ise Veterinerlik bölümünde okuyordu. Belli ki Ayla da benim gibi derse girmemişti. Benimle konuşabilmesi için başka bir olasılık da yoktu zaten. Ayhan bir gölge gibi kız kardeşini yanından ayırmıyordu. Ayla beni görünce avuçlarını yüzüne kapatıp hıçkırıklarla ağlamaya başladı. “Bir yanda sen bir yanda ağabeyim. Ne yapacağımı bilmiyorum.” diye söze başladı. Açıkçası hiçbir şey anlamadan çaresizce kara gözlerinden düşen damlaları izliyordum. Tanrısal bir ululuk taşıyordu sanki kristal ışıklı bakışları.

Suçsuzluğum ortaya çıkmıştı. Ayhan ve Ahmet koymuşlardı uyuşturucu maddeyi montumun cebine. Duyduklarıma inanamıyordum. Kötülük bu kadar mı işlemişti iliklerine. Bana göre değildi bir insanın mutsuzluğuyla mutluluğa adım atmak. O an defalarca gerçeği öğrenmemmiş olmayı geçirdim içimden. Ayla konuşursa kardeşini, konuşmazsa eksilen gölgesiyle benimle beraber kendini de atmış olacaktı uçurumdan aşağıya. Kaldı ki eğer kardeşini ihbar ederse avuçlarının içinde açan bütün orkideleri tek tek yolacaktı Bedirhan ailesi.

Adımlarım bitmişti. Kaçırdığım hayat gelip geçti gözlerimin önünden. Ayla’yı öldürmektense kendimi öldürmeyi yeğlerdim. İçimde kalan tek ukde ağabeyimin küfe izleri…

Ayla’yı ne olursa olsun bana ne yaparlarsa yapsınlar konuşmayacağı konusunda ikna ettikten sonra bir kaya kütlesi gibi olduğum yere yığıldım. Bağırtıyla karışık bir sesin bana yaklaştığını duyar gibi oluyordum. Disiplin kurulu toplantısı için beni çağırıyorlardı. Oysa toplantı saatine henüz bir saat vardı. Niye erkene almışlardı ki? Bir saat erken mi geçirmek istemişlerdi ilmiği boynuma.

Metin’in desteğiyle zorla yürüyordum. Dünyanın bütün kalın çemberlerini dizlerimin üstünde kırmışlardı sanki. Kurula girdiğim vakit karşımda görmek istediğim tek çehre Vahap hocaya aitti. Gördüğüm diğer simalar, beni karanlık bir çukurun içine çeker gibiydi. Omuzlarıma usulca dokunan Vahap hoca “Evlat, kaldığın yerden yaşamaya devam et. Unutma ki doğru duvar yıkılmaz!” sözleri beynimin koridorlarında yankılanırken, düşündüğüm tek şey Ayla’yı şah damarımdan parçalayacak olan kalın kıskaçlı yengeçlerdi.

Vahap hoca rektörden özel izin alarak bütün kamera kayıtlarını incelemiş, maddeyi koridorda asılı olan montumun cebine Ahmet ve Ayhan’ın koyduğunu kurula görüntülerle ispatlamıştı. Acıyla karışık tatlı bir tebessüm kondu gamzelerimin arasına. Bembeyaz bir kalbin aynasında güneşin gülümseyen gözleriyle abimin yüreğine dokundu titreyen ellerim. Kara gözlümün boynundaki kıskaçlarda uzaklaştı zihnimin ambarından. Ellerine kapandım şefkatli Vahap hocamın. Kuruyan bir akarsuyu yeniden akağına kavuşturan bu yüce gönüllü adama minnettardım.

Delikli Çınar Dergisi Aralık 2020

Gülçin Yağmur Akbulut
Elazığ doğumluyum. Fırat Üniversitesi mezunuyum. Elazığ’da Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bir kuruluşta görev yapmaktayım. Şiire sevdalıyım. On beş yıldır şiir yazmaktayım. Bir çok edebiyat dergisinde şiirlerim yayınlandı ve hala yayınlanmaktadır. Bunlardan bazıları Yaşam Sanat, Ekin Sanat, Sarmal Çevirim, Berfin Sanat, Mahfel, Kurgan, Bozkır İlleri , Kara kedi, Gökkuşağı, Temren, Deliler Teknesi,Delikli Çınar, Tomolos, Berfin Sanat, Silgi, Serhat Kültür, Bekir Abi, Ihlamur Dergisi, Aydos Edebiyat. Sinada Dergis, Üvercinka ,Yeni Gelen, Akatalpa, Son Gemi gibi edebiyat ve sanat dergileridir. Birçok şiirime beste yapıldı. Çeşitli antoloji ve gazetelerde şiirlerim yer almaktadır. Ayrıca yayınlanan denemelerim de bulunmaktadır. Şiir adına en büyük hayalim Türk Edebiyatında bir yer edinebilmek.
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.