Hoşça Kal Kınalı Güvercin’in Kardeşi | Bedros Dağlıyan
HALKIN NABZI GAZETESİ
“Tahir Elçi, tıpkı Hrant Dink gibi barış yanlısı, bu uğurda mücadele veren bir aktivistti… Tıpkı onun gibi ensesinden vurdular… Ayakkabıları özgürce dalgalanan bayrak gibiydi her ikisinin de…”…
Bedros Dağlıyan
Yaraların hızla kangrene doğru gittiği zamanları yaşıyoruz. Barışın o yaralı güvercininin kanat çırpamadığı zamanları… Zeytin ağacının, o koca kadim ağacın hüznünü yaşıyoruz alabildiğine… Barışın kahpece oyunlarla derdest edildiği zamanları da hep birlikte yaşayarak görüyoruz. Umut var mı?
Kara görünüyor mu, diye boz bulanık sularda, kara bulutlar arasından umutla bakıyoruz; nafile… Çünkü bu devleti kuranlar halkının mutluluğunu istemeyen güçlerce oluşturulmuş bir kere… Osmanlıdan beri kaç katliam, kaç suikast, kaç kırım yaşadı bu ülke; sayamazsınız. Artık usandık, artık yeter, dediğinizi duyar gibiyim yaşayan bütün dillerde…
Fransız Şair Valery “Bir dostumun omzuna elimi dostça koymuştum. Meğer orada elimi koyduğum yerin tam altında işleyen derin bir yara varmış” diye konuşurken nasıl da bizim gibi yaraları kanayan halkları anlatmıştır.
Evet, biz bu coğrafyada yaşayanlar, yaralarımızı bilerek usançla yaşıyoruz; iyileşmeyeceğini bile bile çözüm arayıp sağalmasını bekliyoruz. Oysa iyileşmeyeceğinin, aksine yaramızın gitgide derinleştiğinin farkındayız.
Birçoğunuz doğduğunda, kulağınıza isminiz üflenirken bahtının açık olması ümidiyle anneniz, babanız belki de dedeleriniz aşkla bakmıştır ağlayan gözlerinize… Ya da sizi doğurtan ebeniz ellerinizin çizgilerine bakarak talihli bir insan olacağını muştulamıştır belki de… Oysa zaman, tüm büyüklerimizi ve bizi nasıl da aldatmıştır; şimdi biliyoruz.
Tüm ezilen insanlar gibi ekmeğin, nasibin peşinde şehir şehir gezmedik mi? Şehirlerin yolu, izi olmayan varoşlarında yeni hayatlar kurmak için mücadele etmedik mi? Sapan taşı gibi elden ele geçerek ömürler tüketmedik mi hepimiz… Bir yudum özgürlüktü oysa hayattan tek isteğimiz.
Her katliamın, her suikastın ve her yitirdiğimiz canların ardından bu son olsun diye dualar etmedik mi? Ettik… Bazen yürüdük coşkuyla, bazen de ah dediğimiz her yerde dövüldük. Bizi ne çok öldürdüler! 1915de öldük. Dersim’de, Ağrı’da, Zilan ve Koçgiri’de sonra Maraş ve Çorum’da; yetmedi Sivas’ta… Bizi ne çok öldürdüler…
Egemenler kan istiyor boyuna; onlara kurban gerek… Suruç, Reyhanlı, Diyarbakır, Ankara ve memleketin bütün sathında yüzer yüzer kurban edildik. Bizi ne çok öldürdüler.
Doğunun her yeri savaş meydanı artık. Batınında… İnsan hakları yok sayılarak, insanlar sebepsiz yere tutuklanarak bizi en ince yerimizden vuruyorlar. Gençler, çocuklar, kadınlar şiddetin en şiddetlisiyle birer birer katlediyorlar. Cumartesi anneleri, Perşembeleri eylem yapan Arjantinli Plaza Del Mayo anneleri gibi Galatasaray Meydanında kayıplarından bir haber bekleyerek yıllardır bekliyorlar. Belki gidecekleri, çiçek götürecekleri bir mezarları olursa yürekleri kuş olup oğullarının, kızlarının yanına kanat çırpacaklar…
Tahir Elçi, tıpkı Hrant Dink gibi barış yanlısı, bu uğurda mücadele veren bir aktivistti… Tıpkı onun gibi ensesinden vurdular… Ayakkabıları özgürce dalgalanan bayrak gibiydi her ikisinin de…
Eşi Türkân Elçi, Rakel Dink gibi metanetli bir şekilde onun ağzından boyun eğmeyen o güvercinin ardından şöyle diyecekti:
“Onu faili meçhuller ordusu karşılayacak. Kendini her zamanki gibi nezaketle tanıtmaya çalışırken onlar da ‘seni bütün faili meçhuller bütün âlem tanır. Senin bize bir ömür hakkın geçti. Biz seni buradan izledik, bizim gibi faili meçhullere bir ömür adadın’ diyecekler. Ona soracaklar ‘sen geldin kaldı mı senin gibi kınalı güvercinler.’ Tahir Elçi’nin o zaman gülümseyen yüzüne bir akşam inecek
‘valla ne diyeyim, geldiğim yerde hepitopu bir avuç güvercin vardı. Kartallar, şahinler leş kargaları kol geziyordu’ diyecek. Dört Ayaklı Minarenin en tepesine konacağım; tarih anlayacak beni. Kirli medya, beni tehdit eden televizyonlar, beni hedef gösteren gazeteler hoşça kalın. Beni anlamayanlar, beni anlamak istemeyenler dudak bükenler hoşça kalın. Geçtiğim işkence tezgâhları hoşça kalın. Sahillere vurulmuş bebekler hoşça kalın. Faili meçhullerin yetimleri hoşça kalın. Beni sevenler, destekleyenler hoşça kalın. Çocuklarım, eşim hoşça kalın diyecek.”
Hoşça kal güzel gülüşlü… Hoşça kal Kürt kardeşim! Hoşça kal…