Her Şey Mi Sahte?! | Mir Murat Demir
Yazı başlığını ben belirledim, elbette ilk cevabı da ben vermeliyim, değil, her şey sahte değil. Akıl, akıl diyorum, aklın, aklım, sahte değil. Robotlar üretmeye çalışıyorlar, ellerimizde akıllı telefonlar, aklı adapte etmeye çalışıyorlar da, olduğu kadar, binde bire ulaşılırsa iyi.
Bilimsel ve teknolojik çalışmalar hangi boyut ve seviyede olursa olsun, insan kendine ait aklı kullanmak durumunda olmalı. Yaşantımız için yeni kolaylaştırıcı ürünlerin olması, yanı sıra sunulan hile ve kötü uygulamalara engel değil. İrdeleyen, araştıran, paranoya hallere girmeden sorgulayan yine biz olmalıyız, insanlar.
..
Yeni restoran açan birisinin acı ve gerçek itirafları:
“Yeni restoranın açılması müşterilerden çok toptancıların ilgisini çekmişti. İlk gelen sezonluk su stokumu bana satmaya çalışan bayi oldu. Toptan alırsam, büyük su 35 kuruşa, küçük su 15 kuruşa geliyordu…
Onun ardından toptan gıdacı, meşrubatçı ve biracılar da geldi tabii.
Buraya kadar her şey normaldi…
Ancak arkası kapalı, üzerinde hiç yazı bulunmayan kamyonet geldiğinde ilk şokumu yaşadım.
Adam kaşar peyniri satıyordu. Kilosu 6,5 liradan… Ben, “Nasıl böyle ucuz satıyorsun?” deyince de adam açık açık söylemekten çekinmedi, “Ağabey bu dandik kaşar ama kimse ayırt edemez. Bak al bi parça…”
Nutkum tutulmuştu.
“Zararlı değil ağabey, patates püresine yağ ve kaşar aroması koyuyorlar, ” demez mi?
O şokla adamı nasıl gönderdiğimi hatırlamıyorum.
Ertesi gün daha beterdi…
Kıymacı, köfteciydi gelen… Kilosu 3 buçuk liradan kıyma satıyordu.
Sinirlerime güç bela hâkim olup kıyma denilen şeyin muhtevasını sordum.
Et aroması, tavuk deri ve kemikleri, soya vs gibi “Zararsız” maddelerden üretiliyormuş.
Adam öğünerek, “Her şey dâhil otellerden alan var ağabey” dediği an kıçına tekmeyi yedi tabii.
Adamı kovdum kovmasına da, bu iş fena halde aklıma takıldı.
Kardeşim bu memlekette sahte olmayan bir şey yok mu?
Ben bu tip restoranlarda yemek yedim mi acaba? Yediysem kaç kere? Bu işin ucu nereye kadar gidiyor?
Oturdum bilgisayarın başına, başladım araştırmaya…
Aman tanrım! Neler neler varmış bu memlekette?
Yahu neredeyse gerçek bir şey yok piyasada. Her şeyin aroması var.
Üstelik bunlar internette online olarak satılmakta.
Aromalar saymakla bitmiyor.
Acı Biber Aroması, Acıbadem Aroması, Ahududu Aroması, Alabalık Aroması, Ananas Aroması, Anason Aroması, Antep Fıstığı Aroması, Ayran Aroması, Bal Aroması, Bergamot Aroması, Böğürtlen Aroması, Çam Sakızı Aroması, Çedar Peyniri Aroması, Ceviz Aroması, Çikolata Aroması, Çilek Aroması, Et Aroması, Fındık Aroması, Fıstık Aroması, Keçi Peyniri Aroması, Keçi Sütü Aroması, Kekik Aroması, Kimyon Aroması, Koyun Peyniri Aroması, Koyun Sütü Aroması, Parmesan Peyniri Aroması, Tereyağı Aroması, Yoğurt Aroması, Zeytin Aroması, Zeytinyağı Aroması, Ekmek Aroması…
Yahu, ekmeğin bile aroması var. Çakma ekmeği nasıl yapıyorsunuz kardeşim? Neden yapıyorsunuz?
Araştırdım, ekmekte durum bildiğiniz gibi değil…
Unun beyazlatıcısından tutun da maya besleyicisine (Yahu maya besleyici satıyor adamlar. Ninem ekşi mayadan, nohuttan yapardı ekmeği) hacim arttırıcısına kadar neler neler var. Adam gibi ekmek bile yedirmeyecekler bize.
Kahvelere köpük yapıcı satıyorlar yahu…
Köfte kızartılırken hacminin küçülmemesini sağlayan kimyasallar var.
Bilumum E-bilmemkaç maddelerini gördüm. Yeminle bin civarında ‘E’li madde var…
Bir o kadar da ‘E’siz katkı maddesi piyasada…
Tam bunları okurken, sahte kolacı, “ucuz” viskici, yaban domuzcu akın akın geldi…
Bunca gelen arasında bana da toplu halde geldiler, iyi saatte olsunlar…
Bütün bunları yaşayıp öğrendikten sonra tımarhanelik olmadığım için çok şanslı olduğumu düşünüyorum.
İşte bu yüzden pılıyı pırtıyı toplayıp dükkânı kapattım ve bu işe bir daha girmemeye, hatta turistik yerlerde iyi tanımıyorsam, restoranlarda yemek yememeye karar verdim.”
..
Samimi bir müteşebbisin yaşadıklarını yazıma ek yaptım. Düşünerek okudum ve bazılarını duyarak, görerek, dokunarak, koklayarak, yaşadık, yaşıyoruz değil mi?
Tüm hayatımızı şüpheler içinde geçirmemiz çok zor elbette. Kazanma ve hırs insan zihniyetine iliştirilmişse, her işimizde, eylemimizde aklımızla hareket etmemiz tercih değil, mecburiyetimiz olmalı. Ülkemizle ilgi politik eleştiriler yapabilmemiz mümkün elbette ama gerçek olan ise politik uygulamalardan ziyade insanın yaratılışında ki aklı ve merhameti terk etmemesi.
İnsan kötü ise ne dini inançları ne milliyeti, ne makam ve mevkisi, ne de sahip olduğu zenginlik buna engel değil. İnsan iyi olmaya meyletmişse, kısa, tıknaz, hastalıklı, yoksul, çirkin olması da inançsız ya da milliyetsiz olması da engel değil.
Bütün mesele; insan da, sende, bende, bizde, insan olup, insan kalabilmekte…
Mir Murat Demir
…