Hece Taşları Dergisi 102. Sayı ile Yayında | Tayyib Atmaca
Tayyib Atmaca ile Şiir Yülüyüşü /4 l Konuşturan: Hüseyin Kaya Peki, bu yolculuk şairin son nefesine kadar devam eder mi?
Bu durulma sürecinin sonu var mı ve şairin söz söyleme ihtiyacı bitmez mi hiç? İnsanın dünya serüveni devam ettiği müddetçe şiir var olacaktır. Çünkü şiir edebiyatın başrol oyuncusudur. Bir hikâyede, romanda tiyatroda sayfalarca yazılan bir konuyu, şair bir dizede, bir beyitte ya da bir dörtlükte anlatabilir.
Şiir bir sevgili gibidir, şairinin devamlı kendisiyle ilgilenilmesini ister. Bu ilgiyi görmezse suyu çekilen bir pınar gibi kurur. Şiir, bir yere kadar şairinin edebiyatın başka dallarıyla ilgilenmesine müsaade eder. Bu ilginin dozunu şair iyi ayarlamazsa şiir bunu kendisine bir kuma gibi görür ve şairin duygu dünyasından çekilir. Aşk bir bakışla başlar, ondan sonraki tüm bakışlar ilk bakışın tutuşturduğu ateşin devamıdır. Ne zaman bu ateş sönmeye başlarsa aşk biter. Aşkın bittiği yerde de söz yerini lafa bırakır. Şair söz mü söyleyerek geçip gidecek dünyadan yoksa hevâlarını lafa dökerek kalabalıklardan bir kalabalık gibi yaşayıp ayrılacak mı dünyadan. Buna şairin kendisi karar verecektir.
Şairin söz söyleme ihtiyacı elbette ölene kadar sürecektir. Nasıl ki bir ağaçtan, bir tarladan her yıl aynı verimi alamazsak elbette şairlerin de verimsiz dönemleri olacaktır. Şair, gönül olarak doğurganlık veya mübdilikten kesilince ununu eleyip kalburunu asar.
“Masabaşı şiiri” ya da “kalem şiiri” konusu bir dönem tartışılırdı ancak son yıllarda bu tartışmalar kayboldu. Şiirimiz artık “masabaşı”nda mı üretiliyor? Şiirin yazılmadan önceki evreleri vardır. Bu daha ziyade bir dize veya bir kelimedir. Şair dizeyi ya da kelimeyi bir kıvılcım olarak düşünür, bu kıvılcımı da ateş haline getirmek için çabalar. Ateşi tutuşturmaya başladığı andan itibaren de yazmak istedikleri beyninden kalbine doğru bir yolculuğa çıkar ve yazmaya başlar. Şair, bir duygu yoğunluğu yaşamadan bir çırpıda oturup şiir yazıyorsa bunun adına atmasyon deriz ancak. Gerek dergilerde yayınlanan şiirler olsun, gerekse yayımlanan şiir kitaplarının çoğu maalesef bu şiirlerden oluşuyor. Böyle olunca da şiir kriterlerine uymadığı gibi nesir olarak bile okuduğumuzda anlamlandıramayacağımız sözcük yığınları arasında şiir kırıntısı bulmaya çalışıyoruz.
“İlham” kelimesinden ne anlamalıyız, şiirde ilhamın etkisi nedir sizin için? Mehmet Akif ’in: “Sanatın yüzde onu ilham, yüzde doksanı gayrettir.”
Sözünden hareketle şiirin yüzde onu ilhamdır diyebiliriz. Bu ilham olmadan da yazılan şiirin bir yanı eksik kalır. İlham aynı zamanda şiirin lokomotifi gibidir. İlham olmadan şiirin arkasına katar dizilmez.
Bir şair şiir yazmak için eline kâğıdı kalemi almaz. Yazmasına vesile olacak bir konunun, bir düşüncenin anahtarıdır ilham. Kapıya açmadan içeri giremediğiniz gibi içerde ne var ne yok onu bilemezsiniz. Ya da şöyle diyelim ilham baharda açan ilk çiçek gibidir. İlk çiçeğin açtığını gördüğünüzde peşinden başka çiçeklerin açacağını da hissedersiniz. İşte ilham, sizi şiirin yurduna davette hislerinizin harekete geçirmesine vesile olur. Peki, şair ilhamı beklemeli mi yoksa onu aramalı mı peşine mi düşmeli? Başka bir deyişle o çiçeğin açmasını beklemek midir ilham yoksa açan çiçeği aramak mı? Evet, şair ilhamı beklemeli.
Bir çiçekle bahar gelmez ama ilk açan çiçek de baharın habercisidir.
Şair bir arı gibidir. Her sabah kovanından çıktığında gerekirse kilometrelerce uçarak gün boyunca –tabiri caizse- aynı aileden bütün çiçekleri gezerek polen ve nektar toplar. Topladığı nektarları peteğin bir gözüne polenlerini ise bir gözüne doldura doldura bu iki karışımdan bal adında bir şiir meydana getirir. İşte şaire de ilham, baharda açan ilk çiçek gibi gelir. Bu çiçeğin açmaya başladığı yerleri hayal
http://hecetaslari.com/hecetaslaridergisi/hecetaslari102sayiOn5agustos2023.pdf