Hatay Uluslararası Expo ‘Medeniyetler Temasıyla Kültür ve Sanat
HATAY’DA SANAT TARİHİ
Hatay Türkiye’nin en eski yerleşim yerlerinden biridir. Bölgenin tarihi elde edilen arkeolojik kazılardan elde edilen verilerle Antakya yöresinde Yontma Taş Devri ortalarına ait bazı kalıntılar bulunmuş, yapılan Arkeolojik araştırmalarda Amik Ovası’nda yoğun yerleşim dokusunu yansıtan 300 kadar höyük/yerleşim tespit edilmiştir. Ovadaki yerleşimlerin tarihi Paleolotik dönemlere kadar uzanmaktadır. Bölgede yapılan araştırmalarda Amik Ovası’nda tarıma dayalı neolitik ve kalkolitik yerleşimlerin yoğunlaştığı ve tunç çağlarından itibaren kentsel yerleşim düzeyinde yerleşim örgütlenmesinin başladığı görülmektedir. Bölgede Cüdeyde, Hamam Vadisi, Çatalhöyük, Atçana, Tainat gibi höyüklerde değişik zamanlarda yapılan kazı ve araştırmalarda elde edilen buluntular Hatay yöresinin neolitik, kalkolitik dönemlerde ve Tunç Çağı’nda yaygın ve hareketli bir yerleşim yeri olduğunu göstermektedir.Kuzeyden güneye, güneyden kuzeye giden ve doğudan gelen anayolların kavşak noktasında bulunan Antakya, tarihi boyunca kıtalar ve bölgeler arası ticarette önemli rol oynamış, yolcu ve hacı kervanları için bir konaklama yeri ve çeşitli bölgelerden gelen insanlar için bir kültür alışverişi merkezi olmuştur. İskenderun ise tarihi boyunca Mezopotamya‘nın, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun ithalat ve ihracat limanı olarak hizmet vermiştir. Antakya, Helenistik Dönem ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde dünyanın sayılı uygarlık merkezlerinden biri olarak ün yapmıştır. Osmanlı Devleti döneminde de bir ticaret ve kültür merkezi görevi yapan Antakya bu dönemini günümüze kadar gelişerek sürdürmüştür.
Tarihi boyunca çeşitli inançlara sahip pek çok millete ev sahipliği yapan Hatay bölgesinde çok sayıda şair, bilim adamı ve sanatçı yetişmiş, zaman içinde zengin bir kültür birikimi meydana gelmiştir. Bu birikimin izlerini, etkilerini bugün de tarihi yapılarda, müzelerde eser olarak, toplum yaşayışında sanat, basın-yayın etkinlikleri ya da adet, gelenek, görenekler halinde görmek mümkündür. Ayrıca tarihi boyunca çeşitli dinlerin, inançların bir arada yaşadığı Hatay bu özelliğini bugün de korumakta, İslam, Hıristiyanlık ve Musevi inançları iç içe yaşamakta, cami, kilise ve havra yan yana varlıklarını ve fonksiyonlarını sürdürmektedir. Toplumun sahip olduğu ortak kültür nedeniyle inanç farklılıkları Hatay’da hiçbir zaman problem olmamış, bu farklılıklar kültürel yapının bir zenginliği olarak kabul edilmiştir.Kente hayranlık duyan İmparatorların, gezginlerin dilinde “Doğunun Kraliçesi” diye bilinen Antakya, tarihte bütün uygarlıklar için önemli bir yerleşim yeri olmuştur. Asi nehri kenarında, Amanos ve Habib-i Neccar Dağları’nın ortasında yer alan kentte, Anadolu’da kurulmuş bütün medeniyetlerin izlerine rastlanır. MÖ.4. binden günümüze kadar sayısız uygarlıkların, kültürlerin, inançların izlerini taşıyan Antakya, tarihi zenginliğiyle görenlerin hayran kalacağı önemli kentlerin başında gelir. Kentte bulunan tarihi eserler, bu uygarlıkların izlerini gözler önüne serer. Geçtiğimiz yüzyılda yapılan araştırmalar ve çalışmalar sonucunda gün yüzüne çıkarılan sayısız eser, tarihin bir özeti niteliğindedir. Hatay Arkeoloji Müzesi’nde daha çok MS 2. ve 5. Yüzyılların arasında yapılmış Roma ve Bizans yapılarından çıkarılan mozaikler sergilenmektedir. Müzenin geniş salonlarında sergilenen mozaikler daha çok Roma sanatının klasik dönemi olarak bilinen 2. Ve 3. Yüzyıllar arasında, Antoninus ve Severius dönemlerinde yapılmış figürlü mozaiklerdir. Müzede sergilenen mozaikler, sayılarının çokluğu, kalitesi ve büyüklüğü açısından dünyadaki tarihi eserler arasında çok önemli ve değerli bir yer teşkil etmektedir.
Hatay’da geçmişte yaygın olan el sanatları teknolojik gelişmeler sonucunda terk edilmiş ya da unutulmuş, günümüzde çoğu sanatların uygulayıcıları kalmamıştır. Hâlen taş işçiliği, tarihi ve mitolojik konulu eserlerin ve heykellerin taklitlerinin üretimi, ipek dokumacılığı, ağaç oymacılığı, camcılık, sikkecilik, sap ve hasırdan tepsi ve tabak vb. malzeme üretimi ve defne yağı kullanılarak yapılan defne (gar) sabunu yapımı yaşayan başlıca el sanatlarındandır. El sanatları sanayi öncesi toplumların en başta gelen tarım dışı faaliyeti olarak, pek çok alandaki ihtiyacı karşılamaya yönelik olduğundan çok geniş bir alanı kaplamaktadır. El sanatları kullanılan malzemenin türüne ve bu malzeme işlenirken kullanılan tekniğe göre çeşitlenmektedir. Bu çeşitlilik içinde, belli ihtiyaçları karşılamak üzere uzmanlaşıp toplumsal hayatta yer edinenler kendi kurumlarını oluşturarak geleneksel hale gelmişlerdir. Ahşap işlerinden iplik işlerine, hasır işlerinden sabun işlerine kadar geniş bir yelpazeye sahip olan Hatay, el sanatları bakımından zengin bir geçmişe sahiptir. Hatay’da geçmişten günümüze yaygın olarak yapılmakta ve halen devam etmektedir.
HATAY KÜLTÜR SANAT SOKAĞI
Expo alanı içerisinde kurgulanan Kültür Sanat Sokağı Hatay’daki medeniyetler sentezini yansıtan, evrensel kriterlerde çağdaş sunumlar ve programlar ile kültürel etkileşime hizmet edecek, bölgenin geleneksel ve unutulmaya yüz tutmuş sanat ve zanaatlarını yaşatmak için ulusal ve uluslararası etkinliklere, atölye çalışmalarına ve sergilere ev sahipliği yapacaktır. Yaratıcı sektörlere ilham vermesi düşünülen bu sokak sürdürülebilir sanat için bir yol gösterici olacaktır. Sokakta yer alacak olan başlıca sanat ve zanaat kolları şu şekildedir;
Ahşap Oyma Sanatı
Ahşap Yakma Sanatı
Cam Üfleme Sanatı
Seramik Sanatı
Resim / Yağlı Boya Tablo
Hasır (Cimem), Sepet Örücülüğü
Kilim ve Aba Dokuma
Takı Sanatı
Sikkecilik
Heykel ve Serpantin Taş İşçiliği
Ney Kamışı Üretimi ve Üfleme Sanatı
Mozaik Sanatı
İpekçilik
Defne (Gar) Sabunu İmalatı
….
OSMANLI DEVLETİ VE İTİLAF KUVVETLERİ ARASINDA KALAN HATAY
Dünya Savaşı’nın ardından çözümlenemeyen sorunlarından biri de Hatay meselesiydi. 1516 yılında Osmanlı egemenliğine giren Hatay, stratejik olarak oldukça önemliydi. Ancak savaşın ardından hakimiyet, Türklerin elinden çıktı. Sonrasında Türkiye, Hatay’ı anavatana katmak için büyük çaba gösterdi. Üstelik Hatay savaşla değil, tamamen diplomatik başarı ile yeniden anavatana dahil edildi.
…
HATAY’A ÖZERK YÖNETİM
Hatay, Osmanlı Devleti ve İtilaf kuvvetleri arasında 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması’nın ardından Fransızlar tarafından işgal edildi. 20 Ekim 1921’de Türkiye’nin Fransa ile imzaladığı Ankara Anlaşması’yla da Hatay, Fransa yönetiminde, Suriye sınırları içinde kaldı. Fakat bu anlaşmada yer alan hükümlere göre, büyük çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hatay’da özerk bir yönetim kurulacaktı. Türklere milli kültürlerinin korunmasında her türlü kolaylık sağlanacak ve Türkçe resmi dil olarak kullanılacaktı. Bunun üzerine Fransa, Hatay ve çevresini “Kuzey Suriye Hükümeti” adı altında Milletler Cemiyeti’ne tescil ettirdi. Hatay, özerk bir yönetim olarak uluslararası alanda kabul gördü.
Fransa’nın 1935 yılında Suriye ve Lübnan üzerindeki mandasını kaldırmasıyla birlikte bölgede dengeler değişti. Fransa, 9 Kasım 1936’da bölgedeki tüm haklarını Suriye’ye bıraktı. Fakat bu durum Türkiye’yi memnun etmedi. Türkiye, Ankara Anlaşması’nın ihlal edildiğini belirtti. Sorun çözüm bulamayınca konu Milletler Cemiyeti’ne götürüldü.
ATATÜRK’ÜN HATAY KARARLILIĞI
Fransa’nın Milletler Cemiyeti tarafından alınan bu kararı uygulamadaki isteksiz tavrı, Türkiye’nin önemli bir hamle yapmasına neden oldu. Türk askeri, Hatay sınırına yığıldı. Ortaya çıkan bu yeni durum Fransa’nın olaya daha ılımlı yaklaşmasına neden oldu. Bunda Atatürk’ün rolü çok büyüktü. Hatay sorununu çözmeye kararlı olan Atatürk, hastalığının ilerlemesine aldırmadan Mersin ve Adana’ya gitti. Türk askerinin resmigeçit törenlerini yerinde izledi. Amacı, Suriye ve Fransa’ya gözdağı vermekti.
Atatürk’ün bu hamlesi kısa sürede işe yaradı. Fransa, Hatay’a kendi valisi yerine bir Türk vali atayarak iyi niyet gösterisi yaptı. Sonraki aşamada Türkiye ile Fransa tekrar masaya oturdu. Yapılan anlaşma neticesinde Hatay’ın toprak bütünlüğü ve siyasi statüsünün ortak şekilde korunmasına karar verildi. Bu şekilde 5 Temmuz 1938’de Türk askeri Hatay’a girdi. Bu, tarihi bir dönüm noktası demekti.
Kurmay Albay Şükrü Kanatlı kontrolündeki Türk tugayı sabah saatlerinde Payas’tan ve Hassa’dan sınırı geçerek Hatay’a ulaştı. Yıllar sonra Türk ordusunun Hatay’a ayak bastığı haberi halkı sokaklara döktü. Şehrin girişinde yaklaşık 100 bin kişilik kalabalık, orduyu bekliyordu. Türk tugayı, “Yaşasın Türk askeri, yaşasın Atatürk” sloganları altında şehre girdi.
HATAY CUMHURİYETİ KURULDU
Çok beklenmeden bir sonraki aşamaya geçildi. 24 Ağustos 1938 tarihinde seçime gidildi. Seçimle oluşturulan meclis 2 Eylül 1938’de açıldı ve “Hatay Cumhuriyeti” ilan edildi. Hatay’ın ilk ve aynı zamanda son cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen oldu.
Meclis, Antakya’yı başkent seçti. Antakya, İskenderun ve Kırıkhan’dan oluşan Hatay’a, Reyhanlı ve Yayladağı da eklendi. İstiklal Marşı, milli marş olarak kabul edildi. Hatay’ın bayrağı ise, Atatürk’ün şeklini belirlediği Türk bayrağına benzeyen ama yıldızının içi kırmızı bir bayraktı.
Bir yıl sonra Avrupa’da Nazi tehdidi ortaya çıktı. Bu gelişme ve Avrupa’da yaşananlar üzerine Fransa, askerlerini Hatay’dan çekme kararı aldı. Hemen ardından Hatay Millet Meclisi, tarihi kararını vermek üzere toplandı. 29 Haziran 1939’da oybirliğiyle Hatay’ın, Türkiye’ye katılmasına karar verildi.
…