Haftanın Kitabı | Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati | Özcan Karabulut
Tanıtım bülteninden
Öykücülüğümüzün önemli isimlerinden Özcan Karabulut, yıllar sonra yeni kitabı Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati , Can Yayınları’ndan… Karabulut, kıpır kıpır, tüm duyguların, acıların, sevinçlerin, tutku ve düşmanlıkların alabildiğine yoğun yaşandığı en canlı noktalarda arıyor öykülerini. Anlatıcısını sürekli kendinden bir parça taşıyan, bu nedenle okur üzerinde gerçeklik duygusunu hep canlı tutan kişilerden seçiyor. Bu kitaptaki öyküler bir nabız gibi atıyor okunurken. Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati diliyle, aşkın ve hayatın, bireyselle toplumsal olanın kesiştiği yerden kavrıyor okuru.
Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati’nde de seyahat eden, siyasi kimlikleriyle öne çıkan karakterlerin ağzından hikâyeler var. Karabulut’un öyküleri coğrafyayı, sınırları, kimlikleri, tüm bunların görece gücünü, güçsüzlüğünü, sınırlarla birlikte kişisel hırsların da anlamsızlığını ve kentli insanın sürekli boşa kürek çekmesinin kaçınılmaz bir sonuç olduğunu göstermeye çalışıyor.
“O akşamüstünden sonra anlatacaklarımda ne bir baba figürü ne mahrem sevişmeler ne de sınır tanımayan küfürler var. Ne de, başörtülü kadın, tuhaf saplantılar ya da Yeşil Köşk’ün lambası. Willys’i, Cin Nuri hikâyelerini ve daha pek çok şeyi ardımda bırakıyorum.Dönüşte yaşlılar bakımevinin önünden geçerken Esra’nın aklımı kurcalayan sorusunu anımsıyorum. Kim miyim? Neci miyim? Artık baba meselesine kendi ölüm meselesi de eklenmiş, ezelî bekâr, ezelî yalnız bir adam.”
Muhteşem
Tutkularımızın Bir Sonraki Saati
Öykünün militanı olarak tanınır Özcan Karabulut, özellikle öykü dergiciliğini öykücülüğümüzün merkezine yerleştiren, öykücülüğe büyük bir alan açan imzaların başında gelir. 1990’ların ikinci yarısında başlayan öykü dergileri kuşağının mimarlarından biridir.
Düşler Öyküler, İmge Öyküler, Dünyanın Öyküsü dergilerinin yayın
yönetmeni olduğu gibi, yayımlanan başka öykü dergilerinin de yoldaşı,
yardımcısıdır. Öykücülüğümüzün gündeme taşınmasında bir büyük katkısını daha
anmadan geçmemek gerek; Ankara Öykü Günleri. Öykü günlerinin kurucusudur.
Doksanların sonlarına doğru ilk kez gerçekleştirilen Ankara Öykü Günleri
birbirinin peşi sıra pek çok yerde öykü günleri düzenlenmesine ön ayak
olmuştur. Pek çok yerde düzenlenen öykü günlerinde de Özcan Karabulut’un desteğini
görürsünüz. Militanlık bu kadarla kalmaz; Dünya Öykü Günü’nün fikir babalığını
yapacaktır. Uluslararası Pen Örgütü 14 Şubat’ı Dünya Öykü Günü olarak kabul
eder. 14 Şubat Sevgililer Gününde ‘sevgiliye şiirler okuma’nın yerini,
‘sevgiliye öyküler okuma’ alacaktır. Özcan Karabulut diye başlayınca öykü
militanlığı bitmiyor; Uluslararası Ankara Öykü Günleri Derneği’nin kuruculuğunu
yapacak, başkanlığını yürütecektir. Bütün bu öykü eylemliliği içerisinde aynı
zamanda öykücülüğümüzde kendine özgü yerini edinmiş bir öykücüdür Özcan
Karabulut.
İlk öykü kitabı Karşı Öyküler 1984’te yayımlandı. Hüzünle Bazı Günler 1990’da, Baştan Sona Yalnızlık 1997’de, Belki de Kaybeden Zaman 1998’de, Aşkın Halleri 2000’de yayımlandı. İki dergide yayımlanan iki öykü dışında 2000 yılından bu yana öykü kitabı yayımlamadı. Ama bu süre içinde Amida, Eğer Sana Gelemezsem adlı güçlü bir romanla buluşturdu okurunu. Geçtiğimiz günlerde Can Yayınları arasında yayımlanan yeni öykü kitabıyla çıkageldi: Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati.
Tutkulu ilişkilerin, yalnızlıkların, yolculukların, gitmelerin, cinselliğin, bireyin kendini sorgulayışının, güncel toplumsal göndermelerin yazarıdır Özcan Karabulut. Karşı Öyküler, Hüzünle Bazı Günler adlı kitaplarındaki ilk gençlik günlerini konu alan öykülerinden, Aşkın Halleri’ndeki olgunluk öykülerine dek kendi biçemini oluşturan, yazı evrenini sürekli daha ileri taşıyan bir öykücüdür. 12 Eylül’le kesintiye uğrayan yaşamları, yenilmişlik duygusunu, boşluğa düşen, yalnızlaşan bireyi, parçalanan ilişkileri odağına alır. Aşka doğru koşarak onarmaya çalışırlar kendilerini Özcan Karabulut’un öykü kahramanları. Baştan Sona Yalnızlık’la, Belki de Kaybeden Zaman’la, Aşkın Halleri’yle doruğa ulaşacaktır, bireyin toplumla çatışması, sorgulaması, yalnızlaşması ve aşkın sağaltıcılığına koşması.
Cesur bir anlatıcı olarak çıkar karşımıza Özcan Karabulut. Öyküde de, romanda da güncelin, politik olanın göndermelerinden korkmaz, söylenmeyeni ya da kısık sesle söyleneni söylemek ister, bazen yüksek sesle yazar yazacağını. Anlatıcısını, karakterlerini sorgulamaktan korkmadığı gibi yazarın kimliğini, sesini de sorgulamaktan korkmaz. Cinselliği de cesurca, özgürce kullandığını söyleyebiliriz. Cinsellik bütün sorgulamaların, bütün karşı çıkışların, yalnızlıkların, yeniden umutlanmanın, yenilmişliklerin, sığınmaların, kopuşların, gidişlerin büyük imgesidir. Öykülerdeki cesur cinsellik öykü kişilerinin değişimidir, dönüşümüdür, devrimidir.
Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati’nde Özcan Karabulut, öykücülüğünün bütün izleklerini yeniden sunuyor öykü tutkunlarına. Anlatımını yenilediğini görüyoruz öncelikle. İlk iki kitabında daha uzun cümlelerle, daha tanımlayıcı olurken, sonraki üç kitabında anlatımını zenginleştirmişti. Çağrışımlara açık, geri dönüşlere, bilinç akışlarına açılan, farklı kurgulara yönelen bir anlatımı seçmişti. ‘Ben anlatıcı’nın gücünü arttırıyordu. Son kitabındaki öykülerinde daha yalın, daha derinlikli bir anlatıma yöneldiğini söyleyebiliriz. Yolculuklar yine var ama yolculukların getirdiği dönüşümlü, çağrışımlı anlatımın yerini yalın, daha görüntüye yakın, hareketli bir anlatım almış. Bunun, izleklerden öte, daha ustalığa dönük olduğunu düşünüyorum.
Son öykülerde de öykü evrenini derinleştiriyor Özcan Karabulut. Yalnızlıklar, kırıklıklar, yitirmişlik, yeniden kazanmak isteme duygusu, yaşanan acılar, sorgulamalar öykülerde yerini alıyor. Gündelik politik göndermelerden, yaşanan toplumsal olaylardan izler öykülerin arka alanını oluşturuyor. Gezi günlerinden madenlere, doğuda yaşananlardan TEKEL direnişine, Suruç katliamına, çocuk işçilerden tecavüzlere… Gündelik olanın göndermelerle arka alanda kullanılması, belirleyiciliğiyle öykünün atmosferini, öykü kişilerini, toplumsallığı tamamlıyor. Cinselliğin bütün öykülerde en önemli imge olduğunu söylemeliyiz. Bu kez cinsel arzuyu, hazzı daha da cesurca işliyor, boyutlandırıyor, kişileştiriyor Özcan Karabulut.
Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati “Gece, Bir Otel Odasında” adlı öyküyle açılıyor. Bu öykü için Amida romanının ön okuması demek doğru olur mu, bilmiyorum? Öykü romana gönderecek mutlaka, metinler, türler arası bir bağ kurulacak. Ama öykü kendine özgü bağımsız yapısını korumayı başarıyor. Çocuk işçiler için Diyarbakır’a giden öykü kahramanının oradaki karşılanışı, yardımcı olanların arasından başı kapalı bir kadınla ilişki kurması öykünün ana eksenini oluşturuyor. Anlatıcının sorgulamalarıyla, doğu insanının algılayışındaki değişimle, kopuşla bütünleniyor öykü.
“Cin Ziyaretleri” gerek anlatımıyla, gerek anlattığıyla farklı bir Özcan Karabulut öyküsü. Seviştiği yatakta kendisine bir baba figürü olarak seslenen sevgilisi anlatıcıyı baba oğul sorgulamasına götürür. Baba kız sorgulamasını da katarak birlikte yürür öykü. Geri dönüşler daha görüntüye yaslanan dönüşlerdir. Kurgusuyla imgesiyle ayrılan bir öykü.
“Matmazel Bendis” buluşmanın, kendini sağaltmaya çalışmanın, sonunda kopuşun, gidişin öyküsü. Cinselliğin hazla kullanıldığı, gündelik yaşamın göndermeleriyle, merak öğesiyle kurgulanan, işlevsel ayrıntılarla örülen güzel bir öykü.
“Yıldız” anlatıcının, politik yanı, eylemselliği öne çıkan bir kadınla ilişkisini anlatıyor. Cinselliğin en cesur, hatta okuyucuyu sarsacak derecede cesur, kullanıldığı öykü, anlatımıyla, yoğunluğuyla, toplumsallığıyla iyi bir öykü olabilir ama ne yalan söylemeli, beni epeyce duraksattı. O toplumsallığın içerisindeki karakter için sorgulamanın, değişimin çok sert bir imgeyle karşılandığını düşündüm.
Bugüne kadar bütün öykülerini erkek anlatıcıların ağzından, çoğunluğunu da ben anlatıcıyla yazıyordu Özcan Karabulut. Bu kitabındaki “Bay Kelimeler” adlı öyküsünde öykücülüğünde ilk kez bir kadın anlatıcının ağzından, ben anlatıcı formuyla bir öykü sunuyor okuyucusuna. Yazarın soluğunu da duyumsuyoruz öyküde. Yaratıcı yazarlık kursuna katılan kadın öykü kahramanımız kursta tanıştığı yazara âşık olur. Tuhaf rastlantılarla, düşsellikle, geçmişe dönüşlerle kurgulanan, yazı üzerine düşündüren, Gezi günleriyle birleşen bir öykü.
Kitapla aynı adı taşıyan son öykü “Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati” anlatıcısıyla diğer öykülerden ayrılıyor, ben anlatıcı bırakılmış, yazarın sesi hâkim öyküye. Elli ikisinde dul bir adamın, daha otuzuna bile varmamış gizem dolu bir kadınla birlikte olmasıyla, tatile çıkmalarıyla başlıyor öykü. Polisiye denilecek bir kurguyla karşılaşıyoruz öyküde. Özcan Karabulut öykücülüğünde farklı bir yerde duruyor bu öykü. Hareketli, görüntüsel anlatımı, merak öğesini iyi kullanan kurgusu, atmosferi sağlıyor bu farkı.
Özcan Karabulut, öykücülüğünü daha ustalıklı bir yerde konumlandıracak, uzun bir aradan sonra öykü tutkunlarının beklemelerine değecek öykülerle oluşturmuş Muhteşem Tutkularımızın Bir Sonraki Saati’ni.
1970 yılında yayımlanan Acı adlı kitabındaki öykülerde de Şahap Sıtkı’nın yazı evreni tam olarak karşımıza çıkar.