Haftanın Hikayesi | Ömmen’in Son Türküsü | Bekir Dağsever
Hepimizin bildiği Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra yerli Ermeniler bir daha dönmemek kaydıyla Ürdün, Lübnan, Suriye gibi ülkelere gittiler. Oradan da çoğunluğu Amerika ve Avrupa olmak üzere Dünyaya dağıldılar. Birazı da Ermenistan’da…
Ortalık durulup savaş bitince sağ kalanların çocukları doğup büyüdükleri ata yurtlarını ziyarete geldiler. Zaman zaman gelen Sarı Nişan’da onlardan biriydi; ata yurduna ziyarete Lübnan’dan gelmişti.
Hiç unutmam bir yaz ortasıydı. Kır saçlı, kır bıyıklı mavi gözlü temiz giyinişli bir adam” Gâvurun Dam Yeri” denilen düzlüğe yüzünkoyu yatmış bağıra bağıra ağlıyordu. Adamın ağlamasına bir anlam veremedim. Adam, beni görünce kalktı oturdu. Gel dostumun oğlu gel, dedi. Yanına geldim daha “hoş gelmişsin” demeden anlatmaya başladı.
-“Kendimi tanıtayım: Ben Ağop’un oğlu Sarı Nişan. Unutmadan sorayım; baban sağ mı?”
—He emmi, dudun altında tütün diziyor, dedim.
Demek ki adam, kimin oğlu olduğumu biliyordu.
“Ah, dostumun oğlu ah!” dedi.
“Buralar öyle güzel öyle güzel ki beni sarhoş ediyor. Bizim gittiğimiz yerler buralara hiç benzemez. Bizler Fransızların yüzünden başkalaştık. Bizi kandırdılar. Kalp gözlerimizin önüne siyah perdeyi onlar çekti. Sizlerin emperyalizme karşı verdiğiniz kurtuluş mücadelesinin başarıyla sonuçlanacağını göremedik. Bizim umudumuz, rüzgâr vuran bir mum gibi bir anda söndü. Tamda bağımsız bir Kilikya devleti kuruyoruz dediğimiz anda oldu bu.
Siz haklıydınız bizler başkalarının aklına uyduk. Uyduk da başımız göğe mi erdi. Dostlarımızdan, yerimizden yurdumuzdan olduk. Haydi, şimdi git babana söyle, Lübnan’dan Sarı Nişan gelmiş, de. O beni iyi tanır” dedi.
Hemen gidip babama haber verdim. Babam kalktı; evdekilere de çabuk, çardağı düzenleyin, misafirimiz var,” diye talimat verdi. Babamla birlikte adamın yanına geldiğimizde adam yine hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Babam biraz bekledi. Adamın ağlaması bitmiyordu. Babam:
“Kalk Nişan kalk. Senin ağıdın beni bitirdi. Yeter ağladığın.” Diyerek, adamı omuzlarından tutup kaldırdı. Babamla kucaklaştılar. Ama ne kucaklaşma; dakikalarca birbirine sarılı kaldılar. Bu sefer de babam başladı ağlamaya. Babamın ağlaması da bitmiyordu. Sonunda kol kola evimizin yolunu tutular.
Çardak hazırlanmıştı. Yer minderlerine oturduk. Hoş-beşten sonra babam Nişan’a dedi ki: “Nişan, senin tarlan takımın bende. Çorunu çocuğunu getir, neyin varsa teslim edeyim. Benim tarlam takımım bana yetiyor, artıyor” dedi.
Nişan:
“Emmioğlu, hangi yüzle buralara döneriz; çok canlar yandı. Bize burada gün-dışlık vermezler.” dedi.
Babam, boynunu bükmüş susuyordu.
Sarı Nişan, üç beş gün bizde misafir kaldı. Babamla dağları taşları gezdiler. Düldül Dağın’a bile çıktılar. Hep çardakta yattılar, sabahlara kadar sohbet ettiler, türküler söylediler. Babam Ermeni âşıklarından, Ömmen diye birinden türkü söyledi. Onlardan aklımda kalan tek dörtlük…
“On birinde çıkmış idim gurbete
On ikide heves ettim sohbete
Zıkım düşsün ihanete gıybete
Kanlı gömleğimi gönderdin Halep”
Anlatıldığına göre âşık Ömmen, Halep paşasının kızına veya karısına âşık olmuş. Âşıklar gizlice buluşurlarmış. Bu durum Paşa’nın kulağına kadar gitmiş. Hüseyin Paşa adamlarına emir vermiş. Ömmen asılacak! İdam sehbası kurulmuş; “son arzunu söyle” demişler o da bu türküyü söylemiş. Bu türkü Ömmen’in son türküsüymüş.
bekirdagsever@hotmail.com