Dolar 34,4824
Euro 36,4434
Altın 2.952,09
BİST 9.287,73
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay 18 °C
Az Bulutlu

Haftanın Hikayesi | Hayat Otel | B. Nihan Eren

24.05.2020
1.900
A+
A-
Haftanın Hikayesi | Hayat Otel | B. Nihan Eren

Yapı Kredi Yayınları, s.8-10

Nihan Eren, “Güzel günlerin, yarında olacağına inanmayı icat eden insanlık, bugüne katlanmayı başka nasıl başarır?” diye sorar

Üst kata geldiğinde odalar koridordaki Vitraylı camdan yansıyan renkli alacakaranlıkta uzanıyordu. Işığı yaktı. Boya kovaları ve fırçaların arasındaki hayaline bir süre şaşkınlıkla baktı. Sahiden yapmışlar mıydı? Buralara fırlatılıp gelerek. Olan malı mülkü bir otel için buralara yığarak. Geçmişte olanlardan kaçarak. Gelmişlerdi. Üstünü çizdikleri hayatı hiç yaşanmamış sayarak. Baştan başlayarak. Zihnine dalgaların anısı vurunca omzunu silkti. Hayır! Hayır! An. Şu an. Dün yok. Şimdi! Burada! Olanlar unutuldu. Unuttu. Yaşanmadı. Dün yok. Dalgalar buna aldırmadan kopup geldiler. Vurdular. Var dediler. Dün burada dediler. Elini yüzünden geçirdi. Gözlerini yumdu. Sabah ektiği fidanları, saksının içine dolan can suyunu, yuvasını kuran kırlangıçları ve içinde hayat olan bazı başka güzellikleri düşünmeye çalıştı. Yaprakta kalan son damlaya bakışı. Mart güneşinin parıldayışı. Cemrelerin düşmesi. Toprağın ıslak ve nemli uzanması. Berekete hazır. Çoğalmaya muktedir. Bereketli. Ve her şey unutulacak. Tabii ki geçecek. Bir nokta koydular onlar. Büyük harfle yeniden başladılar. Dalgaların içindeki o çaresizce çırpınan kol. yaşamak için debelenen yüz… Yeniden göründü. Başından atmak için bir ufak savaş daha verdi. Başladılar onlar a canım, baştan başladılar. Kimi ölür. Kimi yaşar. Onlar hayatta kaldılar. Silkindi. Geçmişti. Değil mi geçmişti. Dalgaların arasında nefessiz kalan kendisiymiş gibi kesik hırıldadı. Göğsü inip kalktı. Kanın aktığını, nefes aldığını duymak. Yaşamak. Bunu hissedince biraz sakinledi. Begonvilden içeri girdi, yakasından düşmeyen anısını dışarıda bırakmış mıydı? Lambayı açtı. Kapıya yaslandı. Kesik kesik soludu. Yatak başındaki begonvil de, bir şeyleri örterek uzanıyordu. Ona bakmak iyi geldi. Yatağa oturdu. El şimdi denizin içinde kaybolup gitti. Dalgalar çekildi. Her şey geçmişte kalmıştı. Hatırlanmayacaktı. Sabaha martılar, bir şey olmamış gibi bağrışacaktı. Oyle değil mi? Öyle. Bir fidan sürecekti daldan. Toprak kabaracaktı. Oğlaklar doğacaktı. Devam… Bir tay ayaklanacaktı. Toprak uyanacaktı. Devam… Güneş dağın ardından havalanacaktı. Sürüp gitmeye devam. Kirazlar çiçeklenecekti. Açmaya devam. Soluğu sakinledi. Yüreği yatıştı. Balkona çıktı. Yarattığı dirliği bulacağını sanarak bakındı. Ama sabah ektiği ortanca saksılarını devrilmiş yatarken gördü. Şaşırdı. Canlılığı arandı. Hayatı. Bahçedeki talana bir süre kayıtsızlıkla baktı. Demek fırtına çıkmış. Geride kalan serinlikten mi yoksa hatırladıklarının ağırlığından mı anlayamadan ürperince, hırkasına sarındı. Çarçabuk içeri girdi. 

İsmet Kaktüsü açar açmaz odadan dışarı koca bir deniz boşaldı. Odalar ve kapılar, döşemeler ve kartonpiyerler yer değiştirerek alabora oldular. Ufak Vitray camdan yansıyan ışıkla su önce kırmızıya sonra mora kesildi. Sular hızla yükseldi. Koridordaki saksılar ve duvardaki tablolar da ayaklandılar. Bütün bunlar bir çırpıda olmuştu. Dünyanın bir göz açıp kapamayla değişebileceğini İsmet iyi bilirdi. Bu yüzden hiç şaşırmadı, yaşamakta randımanlı, kaçmakta becerikliydi. Hızlı kararların, bencil manevraların insanı. Hemen bir kulaç. Bir tane daha. Ama suya battı. Sonra daha büyük bir iştahla çıkardı başını. Doğar gibi alınmış bir nefes. Bir koca soluk. Geliyordu. Sudaki kırmızı ışık şimdi tavanla su arasında kalan yüzünde, dehşetle yanıyordu. Yaşayacağım diyordu. Koridor boyunca yüzdü. Ama su tavana gelmişti bile. Bir soluk daha. Ciğerini biraz havayla doldurabilmek için, hayatta olmaya devam edebilmek için, dirim onu bırakmasın diye çıkmak, buralardan çıkmak için. Kurtulmak. Yaşamak diyordu yaşamak. Neden her şey hızla yükselmiş tavana ermiş? Tavanı açsa. Bir boşluk bulsa. Oradan doğsa. Göğe doğru çıksa. 

Var gücüyle ittirdi. 

Nefesi iyice sıklaşmışken uyandığında tavanın yarıldığından emindi. Canhıraş abajuru arandı. Ortalık aydınlandı. Tavan sağlamdı. Üstü kuru. Kalbi atıyor. Bir derin ürpermeyle yatağa yığıldı. 

Feryal dış kapıyı çekip çıktı. Duvar boyunca dolanırken ayın on dördü tepede ayna olmuş yansıyordu. Fırtınamn zayiatını böylece daha net gördü. Dallar kırılmış. Limon eğrilmiş. Begonvil açamadan vurgun yemiş. Beyaz saksılar yuvarlanmış. Ah hepsini kendi elleriyle boyamıştı. Hayıflanırken ayaklarının altında bir şey çakıldadı. Şöylece bir dürttü, anlamayınca eğilip aldı. Dolunay kırık mavi cama düşünce dönüp kapının üzerine baktı. Girişe astıkları nazarlığın çivisi boş duruyordu. Yutkundu. İşte şimdi ürpermişti. Oteline nazar değecek. Bu kırıklar kim bilir hangi kenafir gözlerden. Eğilip camları topladı. Yarın şehre iner. Yenisini alır. Asar yerine. Haydi yine öyle kem bakın. Haydi bakın. Camları kapının yanındaki çöp tenekesine gümbürtüyle attı. Vazgeçmeyecek Feryal. Bunu artık anlayın. Karaltının içinde öbeklenmiş yasemin dallarının arasından bir hışırtı duydu. Dönüp bakınca şaşırdı. Bahçe kapısı açıktı. Şaşırmış halde kapatmaya gidiyordu ki o geçince yanan bahçe ışığında bir kedi fırlayarak kaçtı. Karşılıklı korkmalar. “Hay Allah iyiliğini” deyip göğsünü bastırdı. Sonra birden bire durdu Feryal. Sağlı sollu iki kaktüsün arasındaki aralık demir bahçe kapısının ardından bir çift göz, kendisini izliyordu. Ürperdi. Gözlerini kısıp iyice görmeye çalıştı. Bir karaltı. Orada. Şimdi Feryal fırtınanın az önce yıkıp geçtiği dağınık bahçesinin içinde giderek giderek giderek giderek küçülüyordu. Dolunayın altında titrek bekliyordu. Neyi? 

Kefaretini.


B. Nihan Eren YAPI KREDİ YAYINLARI

Hayal Otel, Feryal ile İsmet’in açılışını yaza yetiştirmeye çalıştıkları on iki odalı bir otel. Otelde her odanın bir adı var: Kaktüs, Ardıç, Begonvil, Kızılağaç, Şimşir, Lavanta, Menekşe, Funda, Çınar, Limon, Okaliptüs, Papatya. Öykülere de adını veren bu odalarda, bir gönül kırıklığıyla içine kapanmış, varlıkları yokluklarına karışmış, kıyıya vurmuş insanlar kalıyor. Burada her şey mevsim dışı, zaman dışı, toplum dışı.
 
Hayal Otel ’de B. Nihan Eren, gönülleri kararmış, umutsuz insanları bekleyen afeti, bir kasırgayı umudun simgesine dönüştürüyor. Bir kıyı kasabasının dışında, henüz tabelası bile asılmamış bir otelde birikmiş öfkeyi, kötülüğü, ihaneti düşsel bir anlatımla dile getiriyor.
 
“Unutuş ve pişmanlık. Arabalar devrik, kargalar yenik, hayat bitik. Adım atsan önüne çıkacak köpekler ve kediler orada burada ıslak, kanlı ve sert yatıyor. Hani ölmek gizlenirdi.”

Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz.   http://yaziatolyesi.com/   Editör: Hatice Elveren Peköz   Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com   GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.